İsveç PKK’den özür dilemeli

Dosya Haberleri —

❏

  • İsveç Başsavcılığı, 34 yıl önce başkent Stockholm’de öldürülen eski başbakan Olof Palme’nin katil zanlısının Stig Engström olduğunu açıkladı. Engström 2000 yılında intihar ettiği için soruşturmanın kapatıldığı bildirildi. Ancak yapılan açıklama kimseyi tatmin etmedi.

ŞOREŞ REŞİ

Çarşamba, 10.06.2020 günü saat 09:30’da, başkent Stockholm’de, ‘Olof Palme’nin öldürülmesi olayını araştırma komisyonu’ başkanı savcı Krister Petersson ve aynı komisyon üyesi olan araştırma lideri Hans Malender bir basın konferansı düzenleyerek, 28 Şubat 1986 yılında öldürülen eksi Başbakan Olof Palme cinayeti ile ilgili son bilgileri kamuoyu ile baylaştı.

Merakla beklenen açıklama başta İsveç kamuoyu olmak üzere Kürtler ve dünya kamuoyu da büyük bir merak konusu olmaya başladı. Ama dağ fare doğurdu misali beklentiler boşa çıktı. İlk sözü özel komisyonun baş sorumlusu savcı Petersson aldı.

Savcı Petersson şunları söyledi: “Şimdiye kadar 90 bin kişi araştırma kapsamına alındı, bunlardan 10 bin üzerinde kişi sorguya alındı, 134 kişi suikasti üstlşendi. 34 yılın geçtiği bu büyük olaya karışanlar çok büyük seviyede oldu ama eldeki veriler Stig Enström adındaki şahsın Palme’nin katili olduğunu bize söylüyor. Stig Enström, ‘(Skandia’ adlı büyük bir inşaat şirkette çalıştığı için) ‘Skandia Adamı’ olarak da biliniyor ve 2000 yılında öldüğü için onun hakkında dava açmak artık mümkün değil.

Bugüne kadar olay mahalinde iki mermi bulundu, biri olayın iki metre yakınında diğeri bir evin duvarından çıkandır ama buna ait silahı bulmuş değiliz. Bugüne kadar 788 tabanca ile deneme atışları yaptık, İsveç, Almanya ve USA’da mermileri incelettik ama maalesef NFC (Nationellt Forensiskt Centrum= Ulusal Balistik Centrum) onlara ait silahı bulamadı veya ispatlayamadı. Maalesef teknik bulgu ve belgeler bize yardımcı olmadı.

Engström Palme karşıtıydı

Stig Engström’de ‘Palme karşıtı olan çevrelerden tanınıyor. Büyük bir ihtimalle silah sahibi oldu çünkü Atış Kulübü üyesiydi, silah toplayan veya koleksiyonu olan bir arkadaşı vardı, biz bir silah ele geçirdik ama bunun öldürme silahı olduğunu söyleyemeyiz ve Stig’in eline bir silah veremedik…

Stig, o gece, oraya 50 metre yakın olan Skandia’da çalışıyordu. O’nun anlatımlarına göre o gece ekstra mesai yaptı, çalışma kartı 23:19’da dışarı çıktığını ve 20 dakika sonra tekrar döndüğünü ortaya koyuyor. Verdiği ifadesinde yalan söyledi. Stıg’in o gece kullandığı uzun palto, şapkası, gözlükleri ve elindeki küçük bir çanta (resim ile gösterildi) ile Palme’yi öldüren şahısları gören şahitlerin anlatımlarıyla uyumludur. Bu nedenle biz Palme’nin katili olarak Stig Engström’ü işaret ediyoruz; kendisi öldüğü için bu soruşturmanın artık sonlandırıldığını ilan ediyoruz” dedi.

Engström figüran mıydı?

Yapılan bu açıklama ve ileri sürülen belgeler, Palme’nin çocukları dışında hiçbir kimseyi tatmin ve ikna etmeye yetmedi. Çünkü bu suikastte Stig sadece bir figüran olabilir. Stig, bilinçli olarak aynı saatte, benzeri kıyafetler ve elindeki ufak bir çanta ile esas katile benzetilmiş olabilir ve hedef şaşırtmak için figüran olarak kullanılmıştır. Halbuki meselenin aslı daha derin ve çerçevesi daha geniş bir organizasyona işaret etmektedir. Özellikle de CIA’nin kontrolünde olan WACL (Dünya Karşı Komünist Ligi) ve EAP (Avrupa İşçi Partisi) gibi iki büyük Gladio örgütlenmesi ile İsveç istihbaratı ve ordusundaki bir bölüm görevlinin işin özünü oluşturduğunu ortaya çıkaran belge, şahit, kitap ve dergilerin sayısı bilinenden çok fazladır.

Hans Holmer neden Kürtleri hedef aldı?

Dönemin Stockholm Emniyet Müdürü Hans Holmer’in de özellikle Kürtleri hedef tahtasına alarak diğer belgeleri halı altına süpürmesi, dezenformasyon yayması da onun CIA ve İsveç istihbaratı (SAPO) arasındaki bir köprüdür, tezini kuvvetlendirmektedir. Çünkü WACL ana hedeflerinden biri sosyalizmin gelişmesini engellemek, onun için çalışan şahıs, örgüt ve ülkeleri ortadan kaldırmak veya zayıflatmaktır. Bunun için komisyon üyeleri tarafından ismi verilen şahıs merkezi bir konumda olmayıp sadece bir figürandır ve bunun içinde kimse olayın sonlanması senaryosuna inanmadı.

Palme’nin öldürülmesi olayı Kürtlerin üzerine yıkılmak istendiği için, kuşkusuz bu olay gerçeğinin ortaya çıkmasının Kürtler için özel bir yeri ve önemi vardır. O konuyla ilgili de Komisyon üyesi Hans Malender bazı açıklamalarda bulundu.

PKK suçlu değildir

Malender açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Palme olayı ile ilgili birçok teori vardı ve bunların hepsinin üzerinde durduk. Bunlardan birinci, ’33 yaşındaki’ meselesidir ama bununla ilgili elimizde kanıt sayılacak belge yok. İkincisi Christer Petterson olayı, o gece orada olduğu varsayılıyor ama 1989 mahkeme onu suçsuz bulmuştu. Üçüncüsü ‘Christer A.’ Teorisidir ki silah satışları ile ilgili bir şahıs ama 2008 temize çıkarıldı. Dördüncüsü de ‘PKK’ teorisidir. Bilindiği üzere PKK, Kürt İşçi Partisi’dir. Türkiye’ye karşı özgürlük savaşı veren bir örgüt olarak kurulmuştur. O dönem İsveç’te (Uppsala ve Stockholm) iki kişi öldürdü. Biz onlardan 20 kişinin ifadesini aldık ama elle tutulur bir ispat bulmadık. Bu nedenle PKK de suçlular kategorisinde değildir. ‘Güney Afrika’ ve ‘İsveç Polisi’ teorileri de aynı şekilde ispatsız iddialardır” dedi.

Gladio’yu aklama operasyonu

Her iki komisyon üyesinin yaptığı bu açıklamalar Palme ailesi hariç hiçbir uzmanı, gazeteciyi, araştırmacıyı veya olayla ilgilen kesimi tatmin etmedi. Herkes olayın bu kadar basite indirgenmesini kabullenemedi. Ölmüş birinin üzerine atılarak kapatılması belki sadece istihbarat polisini, CIA, Gladio’yu ve vergi verenleri mutlu etmiştir. Çünkü 34 senedir bu komisyonun vergi verenlere maliyeti fazla olmuştur.

Kürtler açısından çarşamba günü yapılan açıklama memnuniyet verici olmaklar beraber yeterli değildir, çünkü bu olayda en fazla zarar görenler Kürtler olmuştur. Hans Malender’in de dediği gibi Kürtler özgürlük savaşı veren masum bir halk. Bu temiz mücadele karartılarak, çamur atılarak büyük bir zarar verdirilmiştir. Başta İsveç’te yaşayan Kürdistanlılar üzerinde büyük baskılar yaratılmıştır, baskınlar, hakaretler ve zırhlı araçlar ile Kürt evlerinin etrafı sarılarak, çocuklarının (10 yaş altı) başına silah dayatılarak ve kelepçe takılarak karakollara götürülmesi manevi açıdan Kürt toplumuna büyük bir zarar vermiştir. Bunun dışında sokaklarda Kürtlerin yüzüne tükürüldü, kendilerine iş verilmedi, ev verilmedi benzeri pratikler ile Kürtler yıllarca rencide edildi.

İsveç’ten sonra Almanya

Bunun dışında, belkide en önemlisi 10.11.1984 tarihinde sahte belgeler ile Kürt Özgürlük Hareketi terörist ilan edilerek Almanya başta olmak üzere diğer devletlere de bu konuda davetiye çıkarılmıştır. İsveç’te başlayan bu baskılar Avrupa ve hatta bütün dünyada devam etmiştir. Var olan özgürlük mücadelesi imajı büyük bir zarar görmüş Kürtler bir anda dünya kamuoyunun gözünde kriminal, ‘terörist’, ‘dünya barış güvercinini, demokrasi adamını’ öldüren canavarlara dönüştürülmüştür. İşte bu karalama yaftası bütün dünyayı sarmış ve Kürt düşmanlarının ellerini serbest bırakmıştır. İstediklerini yapma özgürlüğünü kendilerinde bulan düşmanlar 4000 Kürt köyünü yakmış, haritadan silmiş; dört milyon Kürt insanının korumasız, parasız, pulsuz perişan bir şekilde Türk metropollerine dağıtmış ve onbinlerce Kürt’ü katletmişlerdir. Buna karşı ne herhangi bir dünya devletinden ne uluslarası insani ve sivil kurumlardan ne de dünya kamuoyundan bir ses bile çıkmamıştır. Aksine Kürt düşmanlarına büyük destekler sunulmuştur. Bütün bu yaşanılanlar ve günümüze kadar devam eden durum Olof Palme cinayetinin masum Kürtler üzerine atılmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle Kürtler tarihi bir zarar görmüştür.

İsveç özür dilemeli

Bu nedenle, başta İsveç devletinin Kürtlerden resmi düzeyde bir özür dilemesi gerekmektedir; ikinci olarak da Kürtlerin görmüş olduğu bu kadar geniş çaplı bir tahribatın manevi tazmini açısından her Kürt şehrine bir okul ve hastahane inşa etmesi ve Kürt sorunun uluslararası alanda çözümü için çaba içinde olması gerekmektedir.

Bu işin başından beri dünya istihbaratlarına sahte belge gönderen, Kürtleri karalamaya çalışan Türk devletinin de bu sonuçtan bir ders çıkarması gerekir. Yalancının mumu sönününceye kadardır misali, herkes artık yalanlarınızı görmüştür artık. Hala devam eden benzeri tavırlarınızdan derhal vazgeçip, Kürtler ile barış ve özgür bir gelecek için artık bir masa etrafında toplanmanın zamanı gelmiştir.


İsveç’te yaşayan Kürtlerden Palme çağrısı

Açıklama bekliyoruz

60 civarında Kürt örgütü ve derneğini bünyesinde barındıran İsveç Demokratik Kürt Toplum Merkezi (İ-DKTM), İsveç hükümetine çağrı yaparak, ”Şimdi Kürtlerden özür dilemenin zamanı” dedi.

DTKM yaptığı yazılı açıklamada, Çarşamba günü yapılan basın toplantısını heyecan ve merakla izlediklerini belirtti ve ekledi:

“Artık Olof Palme’yi kimin öldürdüğünü biliyoruz. Basın toplantısını merakla ve heyecanla takip ettik. Büyük güçler arasındaki Soğuk Savaş çatışması sırasında Olof Palme, İsveç devleti adına Üçüncü Dünya olarak tanımlanan ülkeleri destekledi ve korudu. Güney Afrika, Amerika’da siyahi ve yerli halklar, Filistin, Kürdistan, Latin Amerika ve Vietnam gibi dünyadaki ezilen halkların dostu oldu.”

Palme’nin Kürtlerin dostu olduğuna dikkat çeken DKTM şöyle dedi: “Başbakan olarak görev yaptığı son dönem boyunca, Kürt hareketiyle onların sesine ses katmak ve desteklemek için ve özgürlük ile kendi kaderini tayin haklarını sağlamak için birçok temas kurdu. Kürtlerin acımasızca sömürgeleştirildiğini ve baskıdan kurtulmayı hak ettiklerini dile getirdi.

Ne yazık ki, Olof Palme cinayeti İsveç’te Kürt demokratik özgürlük hareketini suçlamak için atılan ilk adım oldu. Bir büyük paradoks olarak, Olof Palme’nin yaklaşımının tam tersi bir durumla karşılaşıldı. Bir cadı avı şeklinde, cinayet şüphelisi olarak yüzlerce Kürt sorgulardan geçti ve uzun süre gözaltılarda kaldı ve tutuklandı. Ve ardı sıra, ulusal kurtuluş hareketi, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) suç örgütü olarak sayıldı ve terörize edildi.”

Açıklama ve özür bekliyoruz

İsveç’in PKK’yi kriminalize çabalarının o dönem birçok Avrupa ülkesi tarafından sürdürüldüğü belirtilen açıklamada PKK ve Kürtlere yönelik 34 yıllık haksız muamelenin sona ermesi şu ifadelerle talep edildi: “Bizler Kürt demokratik hareketi içinde olan kurum ve organizasyonlar olarak, Kürtlerin cinayetten masum oldukları anlaşıldığına göre, siyaset kurumundan ikna edici açıklamalar ve özürler beklemekteyiz. Bu nedenle, derneklerimizden ve organizasyonlarımızdan özür dilenmesini ve suç/terörizm töhmetinden kurtarılmayı bekliyoruz. Bu bağlamda, Erdoğan rejimini öncülüğündeki Türk devletinin Kürt halkına karşı soykırımcı acımasız baskısını, daha da açık bir şekilde kınanmasını istiyoruz. Ayrıca medyayı, toplumdaki tüm entelektüel ve etkili kişilikleri ve ilgili tüm kuruluşları bu konuyu gündeme getirmek ve Kürtlerin demokratik hareketini kamuoyu önünde yeniden itibarını iade etmek için kendi platformlarını ve mercilerini kullanmaya davet ediyoruz. Cinayet şüphelisi olarak mağdur edilen Kürtler, İsveç ve uluslararası mahkemelerde hukuki mücadelelerini vermeye devam edeceklerdir. Adalet tecelli edilecekse 34 yıllık haksız muamele ve aşağılama sonrasında İsveç siyasi kurumlarının Kürt halkının vicdanını rahatlatacak şekilde özür dilemesini umuyoruz.”


Palme’nin destek vermesinden korktular

Olof Palme PKK’yi de destekler diye Avrupa sistemi, NATO korkuyordu. Bunu engelemek istediler. Önderlikte bunu bilerek İsveç’te iltica talebinde bulunmuştu.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, İsveç Başbakanı Olof Palme cinayetinin PKK üzerine yıkılmak istenmesinin psikolojik savaş taktiği olduğunu ifade etti ve ekledi: ”İsveç, Olof Palme Kürt mücadelesini desteklemesin diye cinayeti PKK’nin üzerine yıkmak istediler.”

2018 yılında Yeni Özgür Politika Gazetesi’ne verdiği demeçte Kalkan, Olof Palme cinayetinin neden PKK üzerine yıkıldığını şöyle anlatmıştı:

”PKK üzerine “Devrimcilik mi, terörizm mi!” diye Kemal Burkay kitap yazdı. PKK’nin nasıl terör örgütü olduğunu koca bir kitapta yazdı. Avrupa’da bu kitabı kendisine veri olarak aldı. İşte ‘bir Kürt, kendini lider sayıyor, PKK’ye terörist diyorsa o halde PKK teröristtir’ diye veri aldılar. Buna öncülük yaptılar.  TC, 85 yazında sorunu NATO’ya götürdü. “PKK’ye karşı savaşı yürütemiyorum, NATO beni desteklesin” diye NATO’dan yardım istedi. Ondan sonra Avrupa Birliği düzeyinde polis örgütleri PKK’yi nasıl yasaklayacaklar, PKK’nin Avrupa’daki gelişimini nasıl engelleyecekler. TC’nin, PKK’ye karşı Kürdistan’da yürüttüğü savaşa nasıl destek verecekler. Bunun arayışında oldular. Özel savaş sistemini derinleştirdiler. TC, “Gayri Nizami Harp” dediği bölümü devreye koydu. NATO, özel savaş sistemini PKK’ye karşı devreye koydu. Özel savaşı her bakımdan derinleştirdiler. İşte bu psikolojik savaşın önemli bir halkası Olof Palme olayıdır. 

Olof Palme suikasti

86 Şubat’ında Olof Palme bir akşam Stockholm’de vuruldu. Bilgiler gece 23:00 haberlerine mi düştü, yani akşam sinemadan çıkmıştı, vurulmuştu. Bize göre gece saat 22:00 ya da 23:00 oluyor. Ertesi gün sabah 5’te yayınlanan Türk gazetelerinin hepsinin “Katil, Apocu mudur!” diye ortak manşet attı. Halbuki o gazeteler en az önceki gün öğleden sonra saat 5’te ya da 6’da baskısından çıkmaları lazımdı. Yani İstanbul’dan basılıp Türkiye’nin her tarafına gece boyu ulaştırabilmek için, en geç saat 5 ya da 6’da basılıyor, ondan sonra da dağıtıma giriyorlardı. Halbuki, olay saat gece 22:00’da ya da 23:00’da olmuştu. Peki, öğleden sonra saat 5 ya da 6’ da basılan gazeteler, 22:00’da ya da 23:00’da olan bir olayı nasıl önceden bildiler de yazdılar? Hem de hemen vuranın da kim olduğunu da sözde bilerek yazdılar. Ertesi gün tekrar tekrar bunu yaptılar. Bu bir psikolojik savaştı. NATO’nun yürüttüğü psikolojik özel savaşın çok haince bir parçasıydı. Böyle çok iyi örgütlenmiş, alçakça bir parçasıydı. Onu net söyleyebilirim. 

Olof Palme’nin kişiliğini de bu psikolojik özel savaş hedefliyordu. Sosyal demokrat bir insandı. Dünyadaki bütün ulusal kurtuluş hareketlerini desteklemişti. Olof Palme PKK’yi de destekler diye Avrupa sistemi, NATO korkuyordu. Bunu engelemek istediler. Önderlikte bunu bilerek İsveç’te iltica talebinde bulunmuştu. Fuat arkadaş, Fatma İsveç’ten iltica edip pasaport aldılar. Önderlikte başvuruda bulunmuştu, aslında mesele pasaport almak değil, İsveç’in PKK direnişine destek vermesini sağlamaktı.

Kürt soykırımını yürüten güçler Olof Palme’nin, İsveç’in Kürtlere, PKK’ye destek vermesinden korktular. Bunu engellemek için bir yandan PKK’ye saldırdılar, gerillaya saldırdılar, o yetmedi Palme’ye saldırdılar. Palme böyle katledildi. Arkasından PKK’yi Avrupa’da kriminalize etmeye çalıştılar.


 

Öcalan: Bir taşla iki kuş vurmak istiyorlardı

‘’Biz Palme cinayetini de uluslararası boyutlu olarak bu çerçevede değerlendirdik. Bu cinayetin, hatta Papa suikastinin altında Türk kontrasının kamuoyunu şaşırtma anlayışı vardır. Papa suikasti ile yapılmak istenilen şudur: Avrupa’ya büyük bir solcu akını, büyük bir göçmen akını vardı. Bunlar gelip ortalığı karıştırırlar deyip Avrupa kamuoyunu yönlendirmek istediler.

Türkiyeli göçmenlere büyük bir antipati yaratmak için Avrupa’da böyle bir eylem düzenlendi. Yani Avrupa kamuoyuna “işte Türkiye’de olup biten terördür, sağ terördür, sol terördür, farketmez” mesajını verdiler. M.Ali Ağca aslında özel savaşın bir elemanıydı. Maltepe Cezaevi’nden nasıl çıkarıldığını herkes biliyor.

Yine Abdi İpekçi cinayetindeki konumu da biliniyor. Sırf Türkiye’de olup biten “bir terördür, işte sağ terör var, sol terör var, bunlara Avrupa destek olursa Papa gibi en mukaddes kişiliğe yönelebilirler” anlamında bir uyarı cinayetidir.

Palme, Kürtlere, ulusal kurtuluş hareketlerine en dostça yaklaşan kişilikti. Amerika’nın Vietnam politikalarına karşı çıkmış birisidir; yine benzer böyle liberal eğilimlerin sözcülüğünü yapan bir kişiydi. Reagan, Thatcher, Kohl politikaları- na ters düşmüş en etkili bir Avrupalı önderdi.

Palme engel olarak görülüyordu. Bir de bu özel savaş cinayetini PKK’ye yıkarak, bir taşla iki kuş vurmak istiyorlardı. Nitekim CIA de var işin içinde, Türk MİT’i de var.

Bana göre, nasıl ki, Ağca’nın Papa suikastinde “teröristin sağı solu olmaz, hepsi teröristtir” diyerek, Avrupa kamuoyunda olumsuz bir imaj yaratma çabasının sahibi kontrgerillası varsa ve yine Palme olayında buna benzer PKK’yi ve Kürtleri Avrupa genelinde “terörist” gibi yansıtma planı varsa, uyuşturucu meselesi de Kürtleri karalamak için ortaya atıldı.’’

Abdullah Öcalan

Kaynak: Diriliş Tamamlandı Sıra Kurtuluşta, Weşanên Serxwebûn, 1995


 

Palme Kürtler için ne demişti?

12 Ağustos 1980 günü Kürt gazeteci Mahmut Baksi, Olof Palme ile yaptığı söyleşi  Aftonbladet gazetesinde yayımlanmıştı. Palme röportajında Kürtler için şöyle demişti: “Biz Kürtleri ulusal kimliğe sahip bir halk olarak görüyoruz. Ve bu onlara kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkını verir. Bu noktaya, görüşme ve barışçıl yollarla gidilmelidir. Onun için Kürt halkının acısını anlamak ve mücadelesine destek olmak gerekir. Kürt halkının çok zor durumu ile son senelerde ilgilenmeye başladık. Bu soruna karşı ilgi artmaktadır. Barışçıl bir çözüm özerklikten geçmektedir.”


Dönemin Stockholm Emniyet Müdürü Hans Holmer, özellikle Kürtleri hedef tahtasına koydu. Holmer’in CIA ile İsveç ve Türk İstihbarat Örgütü’yle (MİT) yakın ilişkileri olduğu tahmin ediliyor.


Gladyo mu öldürdü

Palme’yi öldürdüğü belirtilen Engström’un çok iyi silah kullanan eğitimli biri olduğu açıklandı. Ayrıca Amerikan ordusundan silah koleksiyonu olan bir arkadaşı olduğu, magnum marka tabancalara özel ilgisi olduğu kaydedildi. Palme, Magnum’la vurulmuştu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.