İyi dostlar kapanmayan yaralar
Arif ALTAN yazdı —
- Her zaman korkunç düşmanlarımız vardı, çünkü her zaman iyi dostlara sahiptik. Bu derin, bu iyileşmeyen, sızıyı ölüme vardıran bu dinmek bilmez yaralar o günlerden.
Bir eski zaman hikayesi. Söz meclisten öte, hikâye mevzudan ve çağından müstakil. İma yoksunu, musibet eksiği. Kıssa, ama hissesiz. İyi mi iyi, tatlı mı tatlı bir iyi dostlar güzellemesi en fazla. Yedi yüzyıl kadar önce İtalyan şehri Lucca’nın Lordu Castruccio’ya, her şeyini borçlu olduğu eski arkadaşını öldürmenin korkunç bir hata olduğu söylendiğinde Castruccio, eski bir dostu değil, yeni bir düşmanı öldürdüğünü söylemişti. Kral Michael’in Basilius sevdasına gelince o daha da eski, Lucca Lordu hikayesinden en az bir beş yüz yıl kadar daha geriden.
Annesi manastıra gönderilmiş, sevgilisi öldürülmüştü. Bu dünyada en yakınları olarak etrafında kala kala yalancılar, entrikacılar, katiller ve müsriflerden oluşan bir ordu kalmıştı. Tehlikeli zamanlardı, güvenebileceği kimsesi yoktu. Genç ve deneyimsizdi Michael, zarif başı taşıyamayacağı ağırlıkta bir taçla süslüydü. İç dökecek bir sırdaş, sevgi ve sadakatini sunacak bir dost yüzü gerekliydi. Cana yakınlık, içtenlik pahalı, bu kıtlıkta böyle görkemler imkânsız şeylerdi.
Prensi kaçıran vahşi atın peşinde koştu. Yularından tuttuğu çıldırmış atla birlikte sürüklendi. Hayatını hiçe saymıştı ama sonuçta atı durdurmayı ve prensi kurtarmayı başarmıştı. Gücü ve cesareti etkileyiciydi. Prens Michael, bu yoksul ve cesur Makedon köylü çocuğunu sevdi, onu ahırların başına getirdi ve en iyi arkadaşı, sırdaşı yaptı, ihsanlara ve nimetlere boğdu. Prens, kral olduğunda onu Bizans’ın en iyi okuluna gönderdi. Cahil seyisini kültürlü, duyarlı ve ince bir saray mensubu haline getirdi. Kral, onu bütün Bizans’tan üstün tuttu. Kardeşinden, öz annesinden fazla sevdi. Basilius da az değildi. Ruhunu kutsal ayakların önüne sermeyi bilirdi. Bir kusuru vardı gerçi ama o da pek önemsizdi. Doğru, hırslı ve açgözlüydü ama bu zekâsıyla orantılıydı. Çabuk öğrendi ve çok çalıştı.
Mükemmel bir danışman oldu. İkna kabiliyeti yüksekti. Bir dediğini iki etmedi kral, onu tutkuyla bağlı olduğu kendi metresiyle bile evlendirdi. Bitmez tükenmez istekleri vardı, yeme ve içmeyi, unvanları, parayı ve kadınları severdi. Her istediğini ilk kezmiş gibi istemeyi bilirdi. Kral bir kez olsun bile reddetmedi, bir kez olsun çok görmedi. Şuncacık bir şey istemiş sevgili dostu, karşılanmaz mı? Bu arada Bizans hazinesi boşladıkça Basilius’in kesesi şişti. Ama dostluğu, kralın ödediği her bedele üstün geldi
Doymak bilmez arzular tehlikelidir. Yükselmek bir tutku halini aldıysa gerileyemezsin. Yükselemiyorsan düşüyorsundur. Kanatlar gerekli, aşılmaz engelleri geride bırakmak için. Bakışları keskin oklar gibi delici bir yaşlı adam vardı bir de. Uçmaya niyetli Basilius’u durdurabilecek, havalansa kanatlarından vurup indirebilecek ölümcül bir yetenek. Kralın amcası! Basilius’un tehlikesi, engeli, Basilius’un nefreti. Ruhunun derinliklerini gören, Basilius’un şedit arzularının dipsizliğini bilen. Bir sürüngen, kurtulması elzem bir engerek. Makedon, onun en iyi adamlarının gözetiminde, sinsi hafiyelerinin çemberinde.
Eline ok ve yayı vermeden, ihtirasa, kötü niyetten ibaret bir hedef göstermeli. Kınından altın kakmalı zehirli hançeri çekmeden, kalleşliğe sadakatle titreyen korkudan ibaret bir yürek sunmalı. Ağzında girip burnundan çıktı kralın, amcasının sinsiliğinden, yerine geçme isteğinden söz etti. Krala amcasını, onu tahta çıkaran ve ordularını yöneten koruyucusunu öldürtmek güç olmadı. Orduların başına geçmekse Makedon’a yaraşırdı. Artık eski seyisin kraldan daha fazla parası, halk arasında daha fazla itibarı, senatoda daha fazla yandaşı ve nihayet kraldan daha fazla gücü vardı. Birkaç gece sonra içkiyi fazladan kaçırıp sızan kral Michael uyandığında muhafızları tarafından kuşatıldığını gördü. Onlar imparatoru bıçaklarken Basilius seyretti. Atıyla Bizans sokaklarında dolaşarak imparatorluğunu ilan ederken, upuzun bir sırığın ucundaki sevgili dostu eski imparator Michael’in başını sallıyordu Basilius.
Yüzyıllar sonra II. Henry’nin Metresi, “İyi bir düşmana sahip olmak için bir arkadaşınızı seçin. O nereye vuracağını çok iyi bilir” diyecekti.
Her zaman korkunç düşmanlarımız vardı, çünkü her zaman iyi dostlara sahiptik. Bu derin, bu iyileşmeyen, sızıyı ölüme vardıran bu dinmek bilmez yaralar o günlerden.