Kanser tedavisinde yeni bir alan doğuyor
Doğan Barış ABBASOĞLU yazdı —
- Kanser hastalığının yayılmasında sinir hücrelerinin rolü aslında 19’uncu yüzyılın sonlarında fark edilmişti. Göz ardı edilen bu bulgu 130 yıl sonra çok ciddi araştırmalara konu olmaya başladı. Öyle ki artık yeni bir alan doğuyor: Kanser nörobilimi.
Kanser günümüzde dünyada ölüm nedenleri arasında ikinci sırada. Her gün 27 bin kadar insan kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. Kansere karşı etkili ilaçlar geliştirmek için yapılan araştırmalar bu nedenle tıp dünyasında en önemli çalışma alanlarından biri.
Kanser tedavisi için yapılan çalışmalarda yüz yılı aşkın süredir ağırlıkla genetik mutasyonlara ve hücre bölünmesine odaklanıldı. Yeni ilaçlar geliştirilmesi alanında sağlanan gelişmelere rağmen halen birçok kanser türü karşısında tıp neredeyse çaresiz. Bu nedenle araştırmacılar etkili bir tedavi geliştirmek için yeni yaklaşımlar geliştirmeye çalışıyor. Bunlardan en öne çıkanı kanser hücrelerinin sinir sistemi hücreleriyle olan etkileşimi ve bu etkileşimin kanserin yayılmasındaki rolü inceleyen kanser nörobilimi.
Harvard Üniversitesi’nden bilim insanı William Hwang’ın mikroskop altında kaydettiği bir görüntüde, bir pankreas tümörü, mor renkli, uzun bir sinir hücresine doğru ilerleyerek ona tutunuyor. Bu ürkütücü etkileşim, kanserin sinir sistemiyle nasıl simbiyotik bir ilişki kurduğunu gösteriyor. Hwang, bu sahneyi adeta bir “korku filmi” olarak nitelendiriyor.
Harvard Stanford gibi dünyanın önde gelen üniversitelerinden araştırmacıların yer aldığı yeni bir disiplin – kanser nörobilimi – tümör hücreleri ile sinir hücreleri arasındaki karmaşık ve ölümcül etkileşimleri araştırıyor. Bu bulgular, sinirlerin yalnızca duyusal iletimde değil, aynı zamanda tümörün büyümesinde, yayılmasında ve bağışıklık sisteminin baskılanmasında merkezi bir rol oynadığını ortaya koyuyor.
Bir asırlık gözlemin yeniden keşfi
Kanserde sinir hücrelerinin varlığı ilk olarak 1890’larda fark edilmişti. Ancak bu gözlem uzun süre görmezden gelindi. 1998 yılında Gustavo Ayala, insan kanser hücreleriyle fare nöronlarını aynı petri kabına koyduğunda, iki hücre türünün birbirine yönelerek büyüdüğünü gözlemledi. Bu bulgular ilk zamanlar bilim dünyasında pek ilgi görmedi. Ancak Ayala araştırmalarına devam etti ve 2008’de prostat kanseri dokularında, sağlıklı dokulara kıyasla daha fazla sinir hücresi bulunduğunu gösterdi.
Bu bulgular 2013’te Fransız bilim insanı Claire Magnon’un çalışmalarıyla daha da güçlendi. Magnon, farelerin prostatına yerleştirdiği insan kanseri hücrelerinin çevresindeki sinirleri kimyasal yollarla tahrip ederek tümör gelişimini durdurdu. Bu deney, tümörlerin sinirsel destek olmadan gelişemeyeceğini açıkça gösterdi.
Botoks, Beta blokerlar ve yeni tedavi yolları
ABD’deki Columbia Üniversitesi’nden Timothy Wang da sinir sisteminin mide tümörleriyle ilişkisini gösteren bir araştırmaya imza attı. Wang’ın ekibi mide tümörlerine giden sinir sinyallerini kesmenin tümör büyümesini yavaşlattığını ve kemoterapiyle birlikte uygulandığında hayatta kalma süresini yüzde 20’den fazla artırdığını gösterdi.
Bu araştırmaların sonuçları tıp dünyasına meme, deri ve pankreas kanseri de dahil olmak üzere birçok tümörün çevresindeki sinirleri kendine çekerek büyüdüğünü gösterdi. Bulgular nöronların salgıladığı büyüme faktörlerini kullanan tümörler, zamanla daha fazla siniri kendine çekerek bir kısır döngü yarattığını gösteriyor.
Araştırmalarda ortaya çıkan bir diğer çarpıcı bulgu da tümörlerin çevresindeki sinir sinyallerinin bağışıklık sistemini baskılaması. T-hücrelerinin yorgunluk durumuna geçmesine neden olan bu sinyaller, bağışıklığın tümörleri tanıyıp yok etme yeteneğini azaltıyor. Aynı zamanda bağışıklık sisteminin bazı tümör destekleyici hücreleri de sinir sinyalleriyle daha aktif hale geliyor.
İnsanlar üzerinde yapılan incelemeler
Bu alandaki bulgular yalnızca hayvan deneyleriyle sınırlı değil. Tümörlerinde daha fazla sinir bulunan kişilerin daha kısa sürede yaşamını yitirdiği gözlemlendi. Ayrıca, omurilik zedelenmesi yaşayan bireylerde prostat kanseri oranlarının yüzde 50 daha düşük olduğu saptandı.
Beta bloker ilaçları üzerine yapılan çalışmalar da dikkat çekici. Kalp hastalığı olan 4 bin’den fazla kadının sağlık kayıtlarını inceleyen bilim insanları, tanı konulduğunda karvedilol adlı beta bloker ilacı kullananların 5 yıl sonra kansere bağlı ölüm oranının yarıya düştüğünü belirledi.
Sinirlerin çift yönlü etkisi
Ancak tablo basit değil. Sempatik sinir sistemi meme, prostat ve yumurtalık kanserlerinde büyümeyi desteklerken, parasempatik sistem meme ve pankreas gibi bazı kanser türlerinde büyümeyi yavaşlatabiliyor. Öte yandan, mide, baş-boyun kanserlerinde parasempatik sinirlerin büyümeyi teşvik ettiği gözlemlenmiş durumda.
Daha da karmaşık olan, tümörlerin bazı sinirleri yeniden programlayabilmesi. 2020’de yapılan bir çalışmada, dil kanseri hücrelerinin duyusal sinirlere genetik materyal taşıyarak onları sempatiğe benzer davranmaya zorladığı gösterildi.
Beyin kanserlerinde yeni yaklaşım
2019’da yapılan iki bağımsız çalışmada, beyin tümörlerinin sinir hücreleriyle sinaps kurabildiği keşfedildi. Bu şaşırtıcı bulgu, glioblastoma gibi ölümcül tümörlerin sinirlerin elektriksel sinyallerini kullanarak büyüdüğünü ortaya koydu. Nöronların elektriksel olarak uyarılması, bazı tümör hücrelerinde de elektriksel aktivite başlatarak yayılmayı hızlandırdı. Bu çalışma, Almanya’daki DKFZ’den Frank Winkler ve Stanford Üniversitesi’nden Michelle Monje’ye 2025 Beyin Ödülü’nü kazandırdı.
Monje’nin ekibi, epilepsi ilacı perampanel’in sinapslar üzerinden iletilen sinyalleri engelleyerek tümör büyümesini yarı yarıya yavaşlattığını gösterdi. Benzer şekilde, bu ilaçla farelerin beyinlerine sıçramış deri ve meme kanserlerinin sayısı yüzde 10 oranında azaldı. 2025’te Wang’ın ekibi de mide kanseri ile duyu sinirleri arasında benzer sinaptik bağlantılar keşfetti.
Klinik deneyler
Bu bulgular ışığında, araştırmalar klinik uygulamalara yöneliyor. Sloan ve ekibi, yeni tanı almış 60 meme kanseri hastasına propranolol ya da plasebo vererek yaptığı kısa süreli çalışmada, yalnızca 7 gün beta bloker alan grupta tümör hücrelerinin daha az saldırgan olduğunu, bağışıklık hücrelerinin ise daha aktif hale geldiğini gözlemledi.
Repasky’nin ekibi, immünoterapiyle birlikte verilen propranolol’ün cilt kanseri tedavisindeki başarısını neredeyse ikiye katladığını bildirdi. Aynı stratejiler şimdi meme, yemek borusu ve kemik iliği kanserleri için deneniyor.
Winkler ise glioblastoma tedavisinde sinaptik etkileşimleri bozan epilepsi ve artrit ilaçlarını test ediyor. Ek olarak, nab-paklitaksel adlı yaygın kemoterapi ilacının da sinir-tümör etkileşimlerini bozarak etkili olabileceği ileri sürüldü.
New Scientist dergisine konuşan Hwang, sinirlerin tümör içindeki varlığının yalnızca büyüme ile sınırlı kalmayabileceğini, aynı zamanda kanser kaynaklı ağrıların da sinirsel mekanizmalarla ilişkili olduğunu düşünüyor. Bu bağlamda, sinirleri hedef alan ilaçların aynı zamanda ağrıyı da azaltabileceği ve böylece kanser tedavisinde çifte etki yaratabileceği öne sürülüyor.
Büyük ilaç şirketleri ve ekonomik engeller
Bu umut verici gelişmelere rağmen, en büyük engel ekonomik. Patent süresi dolmuş ilaçlar üzerine yeni klinik çalışmalar yürütmek ilaç şirketleri için ekonomik getiri sağlamıyor. Bu nedenle bazı araştırma ekipleri yeni ilaçlar tasarlarken, diğerleri mevcut ilaçların daha yeni ilaçlarla birlikte kullanımının etkisini araştırıyor.
Kanser insanın karşı karşıya kaldığı en komplike hastalıklardan biri. Yeni yaklaşım mevcut kanser tedavilerini destekleme hatta bazı durumlarda yerini alma potansiyeline sahip. Kanser nörobiliminin bir disiplin olarak tıp alanında yaygın olarak kendini oluşturması için daha çok sayıda çalışmaya ihtiyaç var.