Kanser aşısı 2028’de uygulanmaya başlanabilir
Doğan Barış ABBASOĞLU yazdı —
- COVID-19 pandemisi sırasında uygulanmaya başlanan mRNA teknolojisi kanser alanında büyük umut vaadediyor. Uzmanlara göre klinik deneylerin sonuçlarına göre kişiselleştirilmiş mRNA aşıları 2028 yılı gibi erken bir tarihte uygulanmaya başlanabilir.
Kanser, çağlar boyunca yalnızca “yaşlılık hastalığı” ya da nadir görülen bir talihsizlik gibi algılandı. Oysa bugün, modern hayatın en yaygın ve en yıkıcı sağlık sorunlarından biri hâline gelmiş durumda. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre her yıl 20 milyondan fazla insana kanser teşhisi konuyor ve yaklaşık 10 milyon insan kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. Bu rakamlar, yalnızca bireysel trajedilerden oluşan bir istatistik değil; sağlık sistemlerini, ekonomileri ve ailelerin gündelik yaşamını dönüştüren küresel bir krizi ifade ediyor. Daha iyi tarama yöntemleri, erken teşhis olanaklarının artması ve tıptaki ilerlemeler sayesinde bazı kanser türlerinde sağkalım oranları yükselmiş olsa da, toplam vaka sayısı her yıl artmaya devam ediyor.
Uzmanların öngörüleri, bu tablonun yakın gelecekte daha da ağırlaşabileceğini gösteriyor. Dünya nüfusu yaşlandıkça ve daha uzun yaşadıkça, kanser riski taşıyan insan sayısı da kaçınılmaz olarak yükseliyor. Buna sigara, alkol kullanımı, obezite, hava kirliliği, işlenmiş gıdalar ve hareketsiz yaşam tarzı gibi modern yaşamın risk faktörleri eklendiğinde, kanser adeta çağın kronik bir yoldaşı hâline geliyor. Uluslararası projeksiyonlar, önümüzdeki birkaç on yıl içinde yıllık kanser vakalarının 30 milyona yaklaşabileceğini, kanser ölümlerinin de belirgin şekilde artacağını öngörüyor. Bu nedenle kanserle mücadele yalnızca daha fazla kemoterapi ilacı veya daha iyi ameliyat teknikleri geliştirmekten ibaret değil; bağışıklık sistemini hedef alan akıllı tedavilere, kişiselleştirilmiş yaklaşımlara ve özellikle de mRNA tabanlı yeni nesil aşı teknolojilerine doğru zorunlu bir yön değişimini de içeriyor.
Son yıllarda tıp dünyasında yaşanan en büyük dönüşümlerden biri, COVID-19 pandemisi sırasında hayatımıza giren mRNA teknolojisinin hızla genişleyen kullanım alanları oldu. Pandeminin acil ihtiyacı sayesinde bu teknoloji, dünya çapında milyarlarca insana ulaştı ve güvenli olduğu olağanüstü bir ölçekle kanıtlandı. Ancak mRNA’nın gerçek potansiyeli, virüslerden çok daha büyük bir düşmana karşı yürütülen savaşta beliriyor: kansere karşı kişiye özel aşıların geliştirilmesi.
Kanser tedavisinin geleceğine yön veren bu yaklaşım, temel olarak her hastanın tümöründe bulunan benzersiz genetik mutasyonları hedefleyen kişisel bir tedavi tasarlıyor. Bu, artık tüm hastalara aynı şablonla uygulanan kemoterapi veya immünoterapi türlerinin ötesinde, her bireyin genetik yapısına yanıt veren bir tıp pratiği anlamına geliyor.
Kanser bağışıklık sistemimizi nasıl atlatıyor?
Kanser tedavisinin tarihsel zorluğu, hastalığın bir dış istilacıdan değil, kişinin kendi hücrelerinden kaynaklanmasından ileri gelir. Bağışıklık sistemi, yabancı organizmaları tanımak üzere evrimleşmiştir; oysa kanser hücreleri, “bizden biri” görünümüyle uzun süre gözden kaçabilir. Bu durum, vücudun kanseri zararsız bir doku gibi kabul etmesine ve çok geç olana kadar bir savunma geliştirememesine yol açar.
Yine de kanser, tamamen görünmez değildir. Mutasyona uğrayan hücreler, bazı proteinlerini değiştirir ve yüzeylerinde bağışıklık sistemi açısından “yabancı” sayılabilecek protein parçacıkları belirmeye başlar. Bu protein parçacıklarına neoantijen adı verilir. Neoantijenlerin ortaya çıkması, immünoterapilerin ve özellikle mRNA temelli kanser aşılarının bilimsel dayanağını oluşturur.
Bağışıklık sisteminin bu ipuçlarını ne kadar net görebildiği, hastanın tedaviye nasıl yanıt vereceğini belirler. Örneğin, kontrol noktası inhibitörleri olarak bilinen immünoterapi ilaçları, ancak bağışıklık sistemi kanseri tehdit olarak algılamışsa etkili olabiliyor. Fakat pek çok kanserde bu algı hiç oluşmadığı için tedaviler yetersiz kalıyor. İşte mRNA kanser aşıları tam bu noktada devreye giriyor: bağışıklık sistemine kanseri fark etmeyi öğretiyor.
Aşılar kanseri nasıl hedef alacak?
Kişisel mRNA aşısının geliştirilme süreci, ameliyatla çıkarılan tümör dokusunun hızlı şekilde laboratuvara ulaşmasıyla başlıyor. Tümörün genetik dizilimi çıkarılıyor ve yapay zeka destekli analizler, yüzlerce mutasyon arasından bağışıklık sistemi tarafından algılanması en muhtemel neoantijenleri seçiyor. Hastaya ait bu seçilmiş genetik bilgi, mRNA dizisi haline getirilip lipid nanoparçacıklar içine yerleştiriliyor. Bu küçük parçacıklar, genetik talimatları bağışıklık sistemine iletmeye yarayan taşıyıcı kapsüller olarak işlev görüyor.
Vücuda enjekte edilen mRNA, hücrelere yalnızca birkaç saat boyunca talimat veriyor. Hücreler bu talimat doğrultusunda tümördeki mutasyonlara özgü protein parçacıklarını sentezliyor ve bu parçacıklar bağışıklık sistemine “arama listesi” olarak sunuluyor. Böylece T hücreleri, daha önce varlığından haberdar olmadığı kanser hücrelerini hedefleyip yok edebiliyor.
Bu tedavi, klasik aşılardan farklı olarak koruyucu değil, tamamen tedavi edici bir yaklaşım. Üstelik her hastanın tümörü kendine özgü olduğu için, her aşı yalnızca o kişi için hazırlanıyor. Bu da üretim süreçlerinde benzersiz teknik zorluklar yaratıyor.
Deneylerde umut verici sonuçlar elde edildi
mRNA teknolojisinin kanser tedavisindeki gücünü gösteren en dikkat çekici kanıtlar, son birkaç yıl içinde art arda gelen klinik çalışmalar oldu. İlk büyük başarı melanom tedavisinde ortaya çıktı. Mutasyon oranı yüksek olan bu kanser türü, bağışıklık sistemi tarafından doğal olarak daha kolay fark edildiği için, mRNA aşıları burada güçlü bir hedef olarak görüldü. Erken dönem çalışmalar, kontrol noktası inhibitörleriyle birlikte uygulanan kişisel mRNA aşılarının nüks oranını neredeyse yarıya düşürdüğünü gösterdi.
Fakat en etkileyici gelişme, neredeyse her zaman ölümcül olan pankreas kanserinde görüldü. Pankreas tümörleri çok az mutasyon barındırdığı için uzun yıllardır immünoterapiye en az yanıt veren tümörlerden biri olarak biliniyordu. Buna rağmen kişiye özel mRNA aşıları, bu hastalıkta bile belirgin bağışıklık yanıtı oluşturmayı başardı. Bazı hastalarda, aşıdan sonra kanser hücrelerini tanıyan T hücreleri 20.000 kat artış gösterdi. Erken veriler, uzun vadeli remisyon ihtimalinin anlamlı şekilde yükseldiğini ortaya koydu.
Bugün ABD, Avrupa ve Asya’da yirmiyi aşkın kanser türünü kapsayan 50’den fazla klinik çalışma yürütülüyor. Moderna ve Merck’in ortak yürüttüğü kişisel melanoma aşısı deneyi faz 3 aşamasına geçti ve onay alması halinde 2028 gibi erken bir tarihte kullanılmaya başlanabilir. Bu, kanser tedavisinde yeni bir çağın eşiğine gelindiği anlamına geliyor.
Üretim sürecinin getirdiği zorluklar
mRNA teknolojisinin pandemide kazandığı başarı, büyük ölçekli üretim kapasitesinin geliştirilmesiyle mümkün olmuştu. Ancak kişisel kanser aşıları için tam tersi bir gereklilik ortaya çıkıyor. COVID-19 aşıları milyarlarca doz üretilirken, kanser aşılarında her üretim tek bir hastaya ait. Bu nedenle her bir üretim, sadece birkaç mililitreden oluşuyor ve üretim hattı her hasta için baştan kuruluyor.
Moderna ve BioNTech, bu nedenle otomasyon ve robotik sistemlere büyük yatırım yapıyor. Üretimde kullanılan ham maddelerden kalite kontrol süreçlerine kadar her adım, küçük ölçekli ama yüksek doğruluk gerektiren bir sistem olarak yeniden tasarlanıyor. Yapay zeka, üretim sırasında yürütülen onlarca biyokimyasal testin analizini hızlandırmak için kullanılıyor. Bu sayede bir kanser aşısının tasarım aşamasından hastaya uygulanmasına kadar geçen süre birkaç haftaya indirilebiliyor.
Bu üretim modelinin gelecekte daha da hızlanması bekleniyor. Araştırmacılar, erken teşhisle birlikte tümör oluşmadan önce uygulanabilecek koruyucu mRNA kanser aşılarının da mümkün olabileceğini düşünüyor.
Araştırma fonlarındaki kesinti endişe yarattı
Tam da mRNA kanser aşılarının bilimsel olarak olgunlaştığı bu dönemde, ABD’deki araştırma fonlarının dramatik biçimde kesilmesi, bilim dünyasında derin bir endişe yaratıyor. Ulusal Kanser Enstitüsü’nün bütçesinin birkaç ay içinde yüzde 30’dan fazla azaltılması, yüzlerce araştırma grubunun projelerini durdurma noktasına getirdi.
Bununla birlikte mRNA teknolojisi özel olarak hedef alınmış durumda. Sağlık sistemi içinde mRNA içeren tüm projelerin ayrıca incelenmesi talep edildi; bazı projelerde fonlamalar durduruldu. Aşı karşıtı söylemlerin siyasi karar alma süreçlerine dahil edilmesi, bu teknolojinin geleceği hakkında kaygıları artırıyor. Özellikle kanser gibi uzun soluklu araştırma gerektiren alanlarda istikrarlı fonlama hayati önem taşırken, bugün yaşanan kesintiler onlarca yıllık bilimsel birikimi riske atıyor.
Kişisel mRNA kanser aşıları, büyük nüfuslu ülkelerde yürütülecek geniş ölçekli klinik çalışmalara ihtiyaç duyuyor. Eğer ABD bu çalışmaları desteklemezse, teknolojinin gelişim hızı dramatik biçimde yavaşlayabilir.
Tedavinin şifresi genetik
mRNA kanser aşıları kanserin evrimsel doğasını kendi dilinde okuyabilen bir tedavi yaklaşımı içeriyor. Bu uzun yıllardır aranan sihirli formül gibi. Her hastanın tümörüne özgü mutasyonların haritasını çıkaran, bağışıklık sistemine kanseri tanıtmayı öğreten ve genetik düzeyde bir karşı saldırı planı oluşturan bu yöntem, modern tıbbın en yenilikçi adımlarından biri.
Bu ilerleme, hücresel biyolojiden genom bilimine, yapay zekadan üretim teknolojilerine kadar birçok alanın eş zamanlı gelişmesinin bir sonucu. Ancak bilimsel ilerlemenin geleceği yalnızca laboratuvardaki çalışmalara değil, toplumun bu çalışmaları desteklemeye devam edip etmeyeceğine de bağlı.





