Karanlık koridorların öncüleri

Nubar OZANYAN yazdı —

  • Bugün de zindanlarda direnen yoldaşlarımız var. 27 Kasım’da İmralı tecridine son verilmesi, zindanlarda insan haklarına aykırı uygulamaların durdurulması için başlatılan açlık grevi karşısında ses ve direniş olmak görevimizdir.

Zayıf bile olsa bir ışığın görülmediği zifiri karanlık koridorlarda yürüdük. Sonu belli olmayan her anı ve zamanı işkence dolu bir zindanın belirsizliğinde yaşadık. 5 Nolu Zindandaydık. Her tarafın sessizliğe gömüldüğü ülkede ne zaman, hangi saatte canımızın yanacağını bilmeden soluk almaya çalıştık. Bir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü gözlerimiz. Direndik.  

Zamanın ve vicdanın kaybolduğu 5 Nolu denilen zindanda sadece nefes almaya çalıştık. Büyük bedeller ödendi. Halkına ve insanlığa sevdalı en değerli arkadaşlarımızı işkence bitsin diye şehit verdik. Dört parça tahtaya sığmayacak her biri cihan parçası Mazlum’u, Kemal’i, Hayri’yi, Dörtleri, Necmettin’i, Ali Sarıbal’ı içimizden alıp götürdüler. Sadece yüreğimiz yanmadı, insanlığın vicdanı da onların gidişiyle birlikte karardı. Adalet topal, hakkaniyet yüreksiz kaldı.  

Kaygı ve korkuların bir karabasan gibi çöktürülmek istendiği ülkemizde dün olduğu gibi bugün de önce zindanlar susturulmaya ve idealler tutsak alınmaya çalışılıyor. Aradan kırk yıl geçmesine karşın zindanlarda değişen bir şey yok. Onurlu insanların asla kabul edemeyeceği kurallar adı altıda zulüm uygulamaları devrimci tutsaklara dayatılıyor. Devrimci tutsakların kırk yıllık zindan direnişinde ağır bedeller pahasına elde ettiği tecrübe ve yarattığı birikim adeta unutularak yeniden devrimci tutsakların iradesi kırılmaya çalışılıyor. Kırk yıl önce olduğu gibi bugün de “rutin bir uygulama” diye anlatılan ancak kabul edildiğinde onursuzluğun ve köleliğin başlangıç adımı olacak çıplak arama ve tecrit uygulamaları dayatılıyor. Elbette ki, bunlar asla kabul edilemez.

5 Nolu Amed Zindanı’nda direnen tutsaklar olarak çok iyi biliriz kural denilen onursuz uygulamaların nasıl masumane bir kılıfla uygulatılmaya çalışıldığını. Parmak ucu verildiğinde kolun, kol verildiğinde bedenin sonra canın kurtarılamayacağı günleri çok iyi biliriz. Koparılanın sadece kol olmayacağını çok iyi gördük ve anladık. Asıl koparılmak istenilenin insanlık onuru, devrimci değerler olduğunu, büyük bedeller ödeyerek bugün bile unutamadığımız tarifi zor acılar yaşayarak öğrendik. Zulmün sahiplerinin unuttuğu bir şey var. Dünün genç Mazlum, Kemal, Hayri, Necmettin ve Ali Sarıbal’ı çoktan büyüdü ve olgunlaştı!   

Yaşamının en genç ve dinamik anlarını işkence altında zindanda geçiren bugün yaşıyor olan herkesin manevi olarak borçlu olduğu asla unutamayacağımız büyük zindan direnişçileri vardır. Mazlum, Hayri, Kemal, Dörtler, Sakine, Necmettin, Cafer, Ali Sarıbal, Serdar Can, Medet Özbadem, Cahide Karakaş ve ismini sayamayacağım ancak asla unutmamız gereken sayısız sıra neferi yoldaşlarımız vardır.

Bugün de zindanlarda direnen yoldaşlarımız var. 27 Kasım’da İmralı tecridine son verilmesi, zindanlarda insan haklarına aykırı uygulamaların durdurulması için başlatılan açlık grevi karşısında ses ve direniş olmak görevimizdir. Günlerin haftaların değil iki ayın dolduğu bir zaman diliminde devrimci tutsakların direngen sesi olalım.

Bunun için birleşik devrimci güçler, irade ve kararlılıklarını sokağa, meydanlara, okullara taşımalıdır. Kürt halkının evlatları özgürlük ve onurları için kimseye dilekçe yazmıyor. Bedenlerini açlığa yatırarak devrimci ideallerini ortaya koyuyorlar. Tıpkı kendilerinden öncekiler gibi…

Yıl 1984, Ocak ölüm orucundayız. Beton üzerinde serili kandan-kirden rengi kaybolmuş yere yapışmış parçalı bir döşek üzerinde soğuğa-açlığa-tek tip elbiseye karşı direniyoruz. Direnişimizin ikinci ayı dolmak üzere. Tek gıdamız su. Artık ona da uzanamıyoruz. Buz gibi uzun koğuşta ölüm orucuna başlamadan önde yediğimiz dayağın acıları soğukla birleşiyor. Son nefesimizi ne zaman vereceğimizi bile düşünmeden direniyoruz. Kürt bilgesi Bişar Akbaş Hoca bizleri ölüm orucundan vazgeçirmeye çalışmak için gelen askeri hastanenin psikiyatri bölüm başkanı ve rütbesi binbaşı olan doktora sesleniyor: “Bize işkence yapmayın. İşkence yapmamak çok mu zor?”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.