Karışıklığın içinden nasıl çıkarız?

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Savaşın şimdiki aşaması kirli ve karmakarışık ilişkileri gözler önüne seriyor. Bütün bunlar savaşın küresel ve bölgesel emperyalist karşıt devletlerin katıldığı emperyalist karakterini değiştirmese de, ortada istihbarat örgütlerinin kanlı komploları olduğu görülüyor.

Erdoğan “Tüm batı Hamas'ı bir terör örgütü olarak görüyor. Şimdi buradan sesleniyorum. Ey İsrail, sen (‘terörist’ kelimesi sansür edildi) bir örgüt olabilirsin. Bu Batı'nın sana borcu çok. Türkiye'nin sana borcu yok. Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş, mücahitler grubudur" dedi.

Sözlerini yorumlamak gereksiz. “Tarafsız garantörlük” derken Hamas’la suç ortaklığını ilan etti. Katar’la birlikte Erdoğan rejimi “Müslüman Kardeşler” denilen akımın yandaşlarıdır. Suriye’de ayaklanmaları bunlar başlattı. Türkiye Mısır’ı, Kuzey Afrika’yı, Kafkasya’yı bunlarla birlikte ele geçirmeye kalktı. Şimdi dünyaya gerçek kimliği ile “İsrail-Hamas savaşının arkasında ben varım” dedi.

Çok ilginç. Bu itiraf, Selahattin Erdem’in Yeni Özgür Politika’da yayınlanan yazısından üç gün sonra gerçekleşti. Erdem bu yazıda Türk devletinin HAMAS’ı bu provokasyona teşvik ettiğini söylemişti.

Bu ifşaatın ve ifşa olanın itirafından sonra ABD’li senatörler ve temsilciler Biden’dan Türkiye’ye ambargo yapmasını istemenin yanı sıra, HAMAS’ın saldırısında parmağı olan Türk yetkililerini de soruşturmasını talep etti.

Savaşın şimdiki aşaması kirli ve karmakarışık ilişkileri gözler önüne seriyor. Bütün bunlar savaşın küresel ve bölgesel emperyalist karşıt devletlerin katıldığı emperyalist karakterini değiştirmese de, ortada istihbarat örgütlerinin kanlı komploları olduğu görülüyor.

Her şey olabilir. Fidan ve ortaklarının, HAMAS’ı ve daha düşük bir ihtimalle İran’ı ABD adına Gazze’de tuzağa düşürmüş olduğu söylenebilir. Ya da İran desteğinde HAMAS Ortadoğu’da İsrail yanlısı gelişmeleri provoke etmek için kendisi de Müslüman Kardeşçi olan Erdoğan’ın desteğini almış olabilir. Türk devleti içinde ABD ve İsrail’den yana olanların diplomaside ve ekonomide attığı Batı yanlısı adımlara karşı olan, bu adımların sonunda konumlarını kaybedeceklerini düşünen Ergenekoncular bu provokasyonda rol almış olabilir.

Ama bilelim ki, bu ortam çıkışı zor bir labirenttir. Spekülasyonlarla vakit öldürmenin alemi yok.
Açık seçik gerçeklere ayağımızı sağlam basalım.

Birincisi, bu savaşlar halklar arasında değil. Küresel ve bölgesel emperyalistler arasındadır. Halklar savaşın kurbanlarıdır. Ne HAMAS Filistin halkının çıkarlarını temsil ediyor, ne de Netenyahu İsrail halkının. Bütün küresel ve bölgesel devletler kimin yanında duruyorsa, kendi çıkarları için duruyor.

İkincisi, hiç kimse PKK ile HAMAS’ı birbirine karıştırmamalıdır. Türk devletinin Kurdistan’a karşı savaşı, bölgesel emperyalist bir savaştır. Geçmişte “sömürgeci” olan devlet artık aynı zamanda emperyalisttir. Amacı sadece Kürt halkını esaret altında tutmak, tutamayınca zorla asimile etmek, o da olmayınca soykırımla yok etmek değildir. Şimdi artık amacı Kurdistan’a egemen olarak tüm Ortadoğu’da, Kafkasya’da, Kuzey Afrika’da ve Balkanlar’da kuvvet merkezi olmaktır.

Üçüncüsü, bu savaş Türk devleti ile PKK arasında değildir, Türk devleti ile Kürt, Arap, Ermeni, Fars halkları arasındadır. Şu andaki çatışmalarda yer alanların içinde yegane “haklı” olan taraf, bu halklar ve onların öncüsü Kürt Özgürlük Hareketi’dir.

Dördüncüsü, bu savaşta “kimi desteklemeli” sorusunun hiçbir değeri ve anlamı yoktur. Stratejik açıdan hiçbir emperyalist merkez desteklenemez. Devrimci güçlerin görevi “yabancı devletleri” değil, kendi emperyalist devletlerini “savaş dışı” bırakmaktır. Mukaddes Kitap’da dendiği gibi “herkes kendi evinin önünü süpürmeli." PKK’nin yaptığı budur. Komşunun evinin önünü süpürürsen, o da senin evinin önünü süpürür. Sonuçta evlerin halkı o evlerin patronu olan kendi burjuvalarının oyuncağı olur.

Beşincisi, son tahlilde ise, yani devrimci güçler emperyalist savaşı kendi ülkelerini savaş dışı bıraktırarak önleyemediği durumda, hangi küresel blok bölgenin yegane özgürlükçü ve devrimci merkezi olan Kurdistan için “daha büyük tehlike” haline gelirse, devrimci hareketler o merkezin “yenilgisi” için birleşmeli ve savaşmalıdır. Savaşın bugünkü aşamasında bu açıdan durum henüz netliğe kavuşmamıştır.

Altıncısı, savaşın Kurdistan devrimci süreci açısından netliğe kavuşmasını beklemeden yapılacak iş, şu anda tüm dünyayı nükleer savaşın eşiğine getirme potansiyeli taşıyan İsrail-HAMAS savaşında taraflardan birinin yanında yer almak yerine, bu savaşı durdurmaya çalışmak ve tarafları anlaşmaya mecbur etmektir.

Bu barış, savaşları kışkırtan “iki ayrı ulus devlet” ve o devletlerde “dinci ve milliyetçi” hegemonya temelinde değil, Demokratik Ulus ve Konfederal çözüm temelinde olmalıdır.

Yedincisi, şu anda güçlü olanın işlediği savaş suçları Gazze’de Filistin halkını yok edecek düzeyde olduğu için, her iki tarafın konvansiyonal savaşta terör yöntemleri kullandığını unutmadan, bu konudaki mücadeleyi İsrail’in soykırımcı saldırılarına karşı yöneltmelidir. Bunu yaparken, yarın Küresel devletlerin savaşa şu ya da bu şekilde katılmasıyla, bugün Gazze’de yaşanan insanlık trajedisinin İsrail ve tüm bölge ülkelerinde yaşanacağını herkese anlatmak gerekir. Geçtiğimiz gün Rusya nükleer savaş tatbikatı yaptı.

Ve sonuncusu, savaşın yayılıp derinleşmesi sürecinde, şimdi Küresel güçler arasındaki stratejik dengeyi, savaşa çekildiği durumda Kurdistan halkının ve müttefiklerinin bozacağı bütün devletlere hatırlatılmalıdır. Kim Kurdistan’ı zaptetmek için saldırırsa bölgedeki güç dengesi onun aleyhine bozulacak, yenilgiye uğrayacaktır. Hem ABD, hem Rusya, hem İsrail hem İran bu gerçeği dikkate almak zorundadır.

İstihbarat örgütlerinin karşılıklı komplo savaşlarında yolu kaybetmemek için bu hususların dikkate alınmasında büyük fayda olduğunu düşünmekteyim.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.