Kastik katil
Forum Haberleri —

Toplumsal çöküş
Kastik katil üzerine-1
- Toplumsal-kültürel düzlemde bu kavram(kastik), halkların direncini aşındıran, onları içten içe tüketen, kimliklerini, hafızalarını, ilişkilerini çözerek yok eden güçleri imler.
- “Kastik katil”, yalnızca öldürmez; bozar, çürütür, yozlaştırır ve sonunda bütünüyle siler. O, yaşama olan inancı, özgürlüğe olan umudu, halkın kolektif bilincini hedef alır.
- Artık bir katili tanımak için elinde bıçak, sırtında kan lekesi ya da cebinde silah olması gerekmez. Moderniteyle birlikte katil figürü de evrim geçirmiştir. O artık yalnızca bir insanı fiziksel olarak öldüren değil; bir toplumu, bir hafızayı, bir kültürü, bir dili, bir inancı, bir geleceği- sessiz, görünmez ve sistematik biçimde- yok eden bir aygıta dönüşmüştür.
- Bugün "kastik katil’’; devletin ideolojik aygıtlarında, uluslararası hegemonik düzenin kültürel kodlarında, işbirlikçi siyasal elitlerde, hatta bastırılmış halkın kendi içindeki “devşirilmiş” figürlerinde yaşamaktadır.
NİMET SEVİM
“Katil kim?” sorusu, modern çağın en can alıcı sorularından biri olarak orta yerde duruyor. Jean Paul Sartre, Cezayir Savaşı sürecinde bu sorunun derin anlamını; “Hepimiz” diye metaforik bir yanıtla biçimlendirmeye çalışarak bir tartışma başlatmıştı! Sartre, egemenlerin dünyasında; ‘katili’, hegemon bir kültür ve davranış olarak, insanın insana zulmüne etkisiz ve tepkisiz kalan tüm aktif ve pasif eylem ve davranışların toplamı olarak kategorize etmişti.
Artık bir katili tanımak için elinde bıçak, sırtında kan lekesi ya da cebinde silah olması gerekmez. Moderniteyle birlikte katil figürü de evrim geçirmiştir. O artık yalnızca bir insanı fiziksel olarak öldüren değil; bir toplumu, bir hafızayı, bir kültürü, bir dili, bir inancı, bir geleceği -sessiz, görünmez ve sistematik biçimde- yok eden bir aygıta dönüşmüştür. İşte bu dönüşmüş, görünmezleşmiş ve sistematikleşmiş katil türüne “kastik katil” adını veriyoruz.
Kastik; yakıcı ve aşındırıcı bir olguyu ifade eder. Kimyada bir maddenin kastik etkisi, temas ettiği yüzeyde kalıcı bir deformasyon yaratmasıyla ölçülür. Toplumsal-kültürel düzlemde ise bu kavram, halkların direncini aşındıran, onları içten içe tüketen, kimliklerini, hafızalarını, ilişkilerini çözerek yok eden güçleri imler. “Kastik katil”, yalnızca öldürmez; bozar, çürütür, yozlaştırır ve sonunda bütünüyle siler. O, yaşama olan inancı, özgürlüğe olan umudu, halkın kolektif bilincini hedef alır.
Bugün “kastik katil”; devletin ideolojik aygıtlarında, uluslararası hegemonik düzenin kültürel kodlarında, işbirlikçi siyasal elitlerde, hatta bastırılmış halkın kendi içindeki “devşirilmiş” figürlerinde yaşamaktadır. Kolonyalizmin klasik işgalcisi artık üniforma giymiyor; onun yerine akademik kürsülerde, medya metinlerinde, dini kürsülerde, seçim kampanyalarında, STK’larda ve sosyal medya algoritmalarında zuhur ediyor. Ve bu yeni katil tipi, halkların direniş damarlarını kesmeden önce onların zihin damarlarını tıkar; düşünme biçimlerini, tarih algılarını ve gelecek tahayyüllerini sistemli bir şekilde zehirler.
Özellikle Kürt halkının deneyimi, kastik katilin en çıplak biçimiyle gözlemlenebileceği tarihsel bir laboratuvar sunar. Bir yandan doğrudan imha ve inkâr politikaları sürdürülürken, öte yandan “kültürel açılım” ve “entegrasyon” gibi söylemlerle toplumsal belleğin içten içe eritilmesini hedefler. Bu noktada kastik katil, yalnızca bir fail değil, bir strateji, bir ideoloji, bir yıkım felsefesi haline gelir.
Bu makale, “kastik katil” kavramını teorik ve tarihsel düzlemde tartışmayı; onun bedenlerini, yöntemlerini ve güncel görünümlerini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Frantz Fanon’dan Abdullah Öcalan’a, Edward Said’den Michel Foucault’ya uzanan bir kuramsal zemin üzerinde bu yeni katillik tanımını çözümleyecek, direnişin bu türden görünmez şiddete nasıl yanıt üretebileceğini tartışacaktır. Artık şu nettir: Modern katliamlar sadece silahla değil, daha etkili bir biçimde kavramlarla yapılıyor. Modern cellâd bıçağını değil, ideolojisini keskinleştirir.
Kastik katilin gizlendiği bedenler
Kastik katil, tek bir bedene sahip değildir. O çoklu formlarda zuhur eden, bazen bir yasa maddesi, bazen bir akademik tez, bazen bir cami hutbesi ya da bir televizyon dizisi olarak halkın zihnine sızan çok başlı bir varlıktır. Bu bağlamda kastik katilin üç temel bedeni vardır: sömürgeci devlet, işbirlikçi elit ve susturulmuş toplum.
Sömürgeci devlet, yalnızca fiziksel işgalle yetinmeyen, işgalin ruhsal, kültürel ve ideolojik formlarını da inşa eden bir kastik güce dönüşmüştür. Kürt örneğinde bu, hem Türk ulus-devleti hem de onunla yarışan İran, Irak ve Suriye gibi bölgesel güçlerin kolektif kastik saldırısı olarak ortaya çıkar. Kürt halkının dili, tarihi, kimliği sistematik biçimde ya bastırılmış ya da çarpıtılarak yazılmıştır. Her bastırma aynı zamanda bir aşındırma, her yeniden yazım bir silme eylemidir.
İşbirlikçi elit ise bu kastik mekanizmanın içten çalışmasını sağlayan dişlilerdir. Bunlar bazen bir Kürt milletvekili, bazen bir aşiret reisi, bazen bir medya figürü ya da bir akademisyen kimliğiyle devlete, sermayeye ya da uluslararası sisteme entegre olmuş bireylerdir. “Kendi halkına karşı iktidar diliyle konuşan” bu figürler, Fanon’un yerli burjuvazi/kolaboratör tanımını somutlaştırır. Onların rolü doğrudan öldürmek değil, halkın direnme yetisini aşındırmaktır. Bu kastik beden, direnişin içinden, hatta onun dili ile konuştuğu için en tehlikelisidir!
Susturulan toplum ise kastik katilin hem hedefi hem de bazen istemsiz ortağıdır. Bastırılan, korkutulan, yönlendirilen toplum; zamanla kendi katiline benzemeye başlar. Kastik etkiler sadece dışarıdan gelen bir saldırı değil, içeride şekillenen bir çöküş biçimidir. Kendine güvensizlik, suskunluk, umutsuzluk, küçük hesaplara saplanma gibi eğilimler bu çöküşün iç formasyonlarıdır. Böylece kastik katilin en büyük başarısı, toplumun kendisini suçsuz, hatta yardımsever biri olarak görmeye başlamasıdır.
Hafızanın katli ve epistemik soykırım
Kastik katilin en ölümcül hamlesi fiziksel değil, bilişsel/episdemiktir: halkların bilgi üretme biçimlerini, hafıza kodlarını, anlam sistemlerini hedef alır. Bu anlamda kastik katil, sadece insanları değil, hakikati öldürür. Edward Said’in oryantalizm eleştirisinde açığa çıktığı gibi, kastik güç kendi kurduğu temsil sistemleriyle öteki halkların ne olduklarına dair sahte gerçeklikler üretir. Bu üretim, aynı zamanda o halkın kendi kendisini anlama kapasitesini de felce uğratır.
Kürt halkı yüzyıllardır bu türden bir episdemik saldırıya maruz kalmıştır. Ona ya “dağlı barbar”, ya “yerli işbirlikçi”, ya da “terörist” kimlikleri biçilmiştir. Oysa tüm bu temsiller, halkın kendi öz deneyimini ifade edebileceği tarihsel dili yok etmeye yönelik kastik operasyonlardır. Eğitim sistemi, medya, akademi ve din; bu episdemik soykırımın ana aygıtlarıdır. Gerçeğin dili bozulduğunda, halklar önce kendilerini tanımlayamaz, sonra da kendileri için bir gelecek tahayyüllü inşa edemez hale gelir.
Algoritmik hegemonya ve sivil maskeler
Çağımızda kastik katilin araçları çok daha sofistike hale gelmiştir. Artık klasik sansür ve baskı yöntemlerinin yerini algoritmik yönlendirme, dijital propaganda, dikkat ekonomisi, post-true(gerçek-ötesi) rejimler almıştır. Kapitalist modernite, halkların dikkatini dağıtıp, onların hakikatle bağını keser. Bu, yeni tip bir kastik tahribattır. Gerçeklik, medya üretimiyle yeniden kurgulanmakta, hakikat ile simülasyon arasında bir geçişkenlik oluşturulmaktadır. Gerçek boğulur, hakikat silinir, yerine manipüle edilmiş bir “gerçeklik simülasyonu” monte edilir.
Aynı zamanda neoliberal sistem, kastik katilin yüzünü; STK’lar, reformist partiler, küresel fonlar ve medya kuruluşları, sözde sivil inisiyatifler gibi “iyi niyetli” maskelerle örter… Bunların çoğu halkların yaşadığı yapısal sorunları görünmez kılarken, sahte çözümler sunarak direnişleri pasifize eder. Yani kastik katil sadece dron ve makinalı tüfeklerle değil, dijital ekranlarla; sadece coplarla değil, hashtag’le öldürür! Artık tank değil, tweet öldürmektedir. Saldırı sessizleşmiş, fakat daha derinleşmiştir.
Kastik katile karşı direnişin ontolojik zemini
Kastik katile karşı verilecek mücadele, salt politik değil; aynı zamanda ontolojik ve epistemolojik bir direnişi zorunlu kılar. Bu, halkın kendi hakikatini yeniden üretmesi, kendi tarihini kendi diliyle yeniden yazması ve kastik saldırının içerideki etkilerini temizlemesiyle mümkündür. Direniş yalnızca kurşunla değil, kavramla; yalnızca örgütle değil, bilinçle yapılır.
Önder Öcalan’ın “hakikat katliamı” kavramı burada anlam kazanır. Direniş, öldürülen hakikatin kabrini kazmakla değil, onu yeniden diriltmekle mümkündür. Bu, hem teorik bir mücadele hem pratik bir devrimdir. Kastik katilin panzehiri, kendi öz örgütlülüğünü yaratmış halkın hakikatle yeniden ve kopmaz bağlar kurmasıdır. Hafızanın geri kazanılması, dilin yeniden inşası ve ideolojik netliğin derinleşmesi bu direnişi başarıya götürecek hayati mevzilerdir.
Kastik katil kimdir?
Cevap artık açıktır:
Evet, O halkın gözlerine perde, kulaklarına gürültü, zihnine zehir çeken her şeydir.
Ve bu yüzden, en derin özgürlük mücadelesi, kastik katile dair olanın temizlenmesidir.







