Kendini Esat Oktay sanıyor

ÖHD İstanbul Şubesi'nden avukat Baran Elma

ÖHD İstanbul Şubesi'nden avukat Baran Elma

  • Marmara 2 Nolu L Tipi’nin müdürü asker kökenli ve şu ifadelerle tutsakları tehdit ediyor: “Size karşı yıllarca dağda mücadele ettim. Bundan sonra mücadeleme burada devam edeceğim.”

MIHEME PORGEBOL/ İSTANBUL

Silivri Cezaevi olarak bilinen Marmara 2 Nolu L Tipi Cezaevi'ndeki ihlaller ve hak gaspları, asker kökenli müdürün düşmanca yaklaşımıyla katmerli hal alıyor.

Marmara 2 Nolu L Tipi’ndeki ihlaller ve baskıcı uygulamaları gazetemize değerlendiren ÖHD İstanbul Şubesi'nden avukat Baran Elma, asker kökenli cezaevi müdürünün, yaklaşımının da bu tarzda olduğunu söyledi. Tutsakların, mücadele edilmesi gereken özneler olarak görüldüğünü vurgulayan Elma, aksi durumda cezaevi müdürünün, “Size karşı yıllarca dağda mücadele ettim. Bundan sonra mücadeleme burada devam edeceğim” diyemeyeceğini belirtti.

Ana dilde savunmaya gasp

Tutsaklara dönük açılan disiplin soruşturmalarında ana dilde savunma yapılmasına da müsaade edilmediğini, böylece disiplin cezalarına maruz bırakıldığını hatırlatan Elma, “Ana dilde savunma gerek iç hukuk gerekse de uluslararası hukuktaki düzenlemelerce teminat altına alınmıştır. Kürtçe savunma vermenin örgütsel tavır sayılarak cezalara mahkum edildiği süreçleri de düşündüğümüzde ana dilde savunma hakkı, kazanılma sürecindeki zahmetlerle ayrı bir önem arz ediyor. Hal böyleyken mahpuslara, zaten bu kadar geç ve zor edindiği haklarını kullandırılmaması açıkça savunma hakkının gasp edilmesidir” dedi.

Hak gaspına hile ekleniyor

Kamera kapattığı iddia edilen bir tutsağa üç gün içinde savunma vermesi, aksi takdirde savunmasız disiplin cezası ihtarı yapıldığını kayden Elma, şöyle devam etti: "Savunmayı kendi dilinde vermek istediğini beyan etse de tercüman hizmeti sunulmak bir yana talebi işleme dahi alınmıyor ve üç gün sonra da savunma hakkından örtülü olarak feragat ettiği gerekçesiyle ceza veriliyor. Halbuki feragat durumu yok. Bu disiplin cezaları; aile görüş yasağı, belli etkinliklere katılma yasağı ve hücre cezası gibi çeşitlilik barındırıyor. Mahpuslar genelde kabul etmedikleri uygulamaları önceden de reddettiklerinden önceki cezaları, verilecek cezayı ağırlaştırıyor ve çoğunlukla en ağır ceza olan hücre cezalarına mahkum ediliyor.”

Hem tutsağa hem aileye ceza

Elma, hücre cezalarının da özellikle aile görüşlerine denk getirildiğini belirterek, "Aile görüşü mahpusun dışarıyla kurduğu kontağın tek aracı olduğu düşünüldüğünde bu uygulama külliyen mahpusları izole etmekte ve ruhsal olarak telafisi mümkün olmayan zararlara sebep olmaktadır. Saatlerce yol gelen, belki de tek izin günü bir saatlik görüşme için bu yolları aşmaya ayıran, bunun masraflarıyla ayrı bir külfet altına giren mahpusun ailesi, hayal kırıklığı yaşıyor. Aslında mahpusla birlikte aile de cezalandırılıyor" diye konuştu.

Devlet otoritesi gösterisi yapıyor

ÖHD üyesi Baran Elma, koğuş baskın ve aramalarının da cezaevi politikasının bir parçası olarak gerçekleştirildiğini kaydederek, şunları söyledi: “Hem kameralar hem de gardiyan denetimleri/baskınları ile mahpusların tam bir izolasyona tabi tutulması zaten hapis içinde hapsolmayı çağrıştırmakta, infazlarını ağırlaştırmaktadır. Bu aramaları daimi bir devlet otoritesi hatırlatıcısı olarak okumak da mümkün. Misyonu her ne ise netice olarak koğuşta korku, panik ve kaygıya sebep olduğu açık. Bu baskınlar mahpusların zor koşullarda oturtmak istediği düzeni de düzenli aralıklarla alaşağı etmekte. Eşya ve dokümanları kullanılamayacak kadar tahrip edilmekte.”

İç hukuktan beklenti sıfırlandı

Marmara 2 Nolu Cezaevi’nin sadece örneklerden biri olduğunu kaydeden Baran Elma, “Bu kurumdan yola çıkarak infaz süreçlerindeki ayrımcılık ve diğer hak ihlallerini görmek mümkün. Hukukçu ve insan hakları savunucusu olarak bizlerin üzerine düşen, en azından erişebildiğimiz hak ihlallerini raporlamak ve gerekli süreçlerini takip etmektir. Bu hususta artık iç hukuktan pek de bir beklentimizin olmaması neticesinde AİHM'e başvuruya da hazırlanmaktayız” dedi.

* * *

Tutsakların eylemi 89. günde

Türk cezaevlerindeki PKK ve PAJK'lı tutsakların, "Abdullah Öcalan'a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm" kampanyası kapsamında 27 Kasım'da başlattığı dönüşümlü açlık grevi 89. gününde. Tutsak yakınları öncülüğündeki Adalet Nöbeti de 8 kentte devam ediyor.

 

* * *

İmralı için yeni başvuru

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tecrit koşulları altında rehin tutulan ve 35 aydır kendisinden haber alınamayan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatları, müvekkilleri ile görüşme talebiyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne yeni başvurularda bulundu. Başvurular, Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye  Öztürk, Cengiz Yürekli, Emran Emekçi ve İbrahim Bilmez tarafından yapıldı. Avukatlar, İmralı’daki diğer müvekkilleri Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş için de başvurdu.

 

* * *

Açlık greviyle ihlaller arttı

Serhat ve Karadeniz cezaevlerine ilişkin rapor açıklayan Açlık Grevleri İzleme ve Takip Koordinasyonu, açlık grevlerinin devam ettiği cezaevlerinde hak ihlallerinin arttığını bildirdi.  

Wan Barosu, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi, İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan Şubesi, Wan Tutuklu Aileleri ile Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (Tuhay-Der) Wan-Colemêrg Tabip Odası, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Wan Şubesi tarafından oluşturulan Açlık Grevleri İzleme ve Takip Koordinasyonu, Serhat ve Karadeniz’de bulunan cezaevi raporlarını açıkladı. Wan Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu’ndan düzenlenen basın toplantısına çok sayıda STÖ temsilcisi katıldı. Van F, Van Yüksek Güvenlikli, Patnos L Tipi, Ahlat T Tipi, Trabzon Beşikdüzü T Tipi, Bayburt M Tipi ve Rize Kalkandere L Tipi’nde yapılan görüşmelerin ayrıntılarını aktaran ÖHD'den avukat Ebru Demirtepe, açlık grevleri ile birlikte hak ihlallerinin de arttığına dikkati çekti. 

Açlık grevinde olan tutsakların bazı hapishanelerde günlük sağlık kontrollerinin hiç yapılmadığını, B1 veya B12 komplex vitaminin verilmediğini; açlık grevleri nedeniyle disiplin soruşturmalarının başlatıldığını ifade eden Demirtepe, Adalet Bakanlığı ve Türkiye Meclisi’ne çağrıda bulundu. Demirtepe, şunları söyledi: “Açlık grevcilerinin taleplerinin incelenmesi, ulusal ve uluslararası mevzuata uygun taleplerinin karşılanması, İmralı Kapalı Ada Hapishanesi'nde bulunan Abdullah Öcalan ve diğer mahpuslarla bir an önce aile ve avukat görüşmesinin yapılması yönünde Adalet Bakanlığı ve ilgili kurumlara sorumluluklarını hatırlatıyoruz. Tecrit uygulaması açık bir yaşam hakkı ihlalidir. Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl yollardan çözülmesi, demokratik siyasal alanın yaşam bulması, başta Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin mevcut yasal mevzuata uygun olarak kaldırılmasına, özgür ve adil insan haklarına dayalı bir hukuk sisteminin var olmasına bağlıdır. Türkiye’nin geleceğinin ancak demokratik ve evrensel hukuk değerlerinin bir devlet aklı olarak benimsenmesi ile sağlanacağı açıktır. İnsan hakları alanında çalışma yürüten STK’lar olarak; başta açlık grevinde olan mahpusların yaşam hakkının korunması ve açlık grevinin sonlandırılması amacıyla makul ve yasal mevzuata uygun taleplerinin kabulü ile tecridin kaldırılmasına, hapishanelerde yaşanan hak ihlallerinin son bulması amacıyla başta Adalet Bakanlığı olmak üzere tüm ulusal ve uluslararası kamuoyu ve kurumları harekete geçmeye çağırıyoruz.” 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.