Keskin Bayındır: Hedef ilhak ve işgaldir

.

.

  • En açık haliyle ifade edecek olursak hedef; Güney Kürdistan’ı ilhak ve işgal etmektir. Bu stratejik hedefi konjonktürel, dönemsel ya da geçici bir macera olarak değerlendirmek telafisi mümkün olmayan sonuçlarla bizleri karşı karşıya bırakacaktır. 

Bölgesel ve küresel güçlerin özgür, demokratik Kürt bilincine ve direnişine karşı, KDP’ye sunmuş oldukları sahte, bol oyunlu bir Kürt illüzyonudur. Bu illüzyonda KDP iktidarına ekonomik çıkar vaat edilirken, bölgesel güçlerin hedeflerinin gerçekleşmesinin yer yer bir parçası, kolaylaştırıcı gücü, destekçisi olmazsa, sessiz kalan taraftar rolüdür.  


DENİZ YILDIZ / İSTANBUL

Türk devletinin Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırılarının bir bütün olarak Kürt halkının toplumsal, örgütlü varlığına yönelik olup, bütüncül olarak Kürdistan’ı hedeflediğini söyleyen DBP Eşbaşkanı Keskin Bayındır, “Kürtlerin bu saldırılara karşı ulusal birliği, Kürt halkının özgür geleceğinin, özgür gelecek umudunun açığa çıkmasında kilometre taşı rolünü oynayabilir” dedi.  
İşgalci Türk devleti, 23 Nisan'da Medya Savunma Alanları’na yönelik hem havadan hem de karadan operasyon başlattı. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Keskin Bayındır, saldırı ve saldırının amacına ilişkin gazetemizin sorularını yanıtladı.  
 
'Çözüm sürecinin' devam ettiği 2014 yılında MGK 11 saat süren bir toplantı ile Çöktürme Planı kararı almıştı. Bu karar ile hem ilçelerde hem de kırsalda yapılan katliamlar ile bir korku yaratılıp halkı baskılama hedefleniyordu. TSK’nin son operasyonu da bu Çöktürme Planı’nın devamı mı? 
 Kürt halkına yönelik toplumsal, siyasi, kültürel ve ekonomik kırımlar Kürt kentlerine karşı 20. yüzyılda Şark Islahat Planı adı altında nasıl yürütüldüyse; 21. yüzyılda da Kürtlere yönelik her yönlü kırımın da Çöktürme Planı adı altında yürütülmek istendiği açıktır. Şarkı Islahat Planı’nın uygulayıcı gücü olan Türkçü Kemalist rejim, bu yüzyılda Kürt halkının uzun direnişi karşısında çözülüp tasfiye oldukça, yerine ikame edilen ve 1980 darbesinden sonra da iktidara getirilecek olan Türk-İslamcı iktidar aracılığıyla Kürt soykırımı bir üst aşamaya taşınmak istenmektedir. Bu anlamda, bu projenin somut ifadesi olan AKP-MHP’yi siyasi bir koalisyon ya da ittifak değil de esas itibari ile Kürtlere yönelik bir soykırım ittifakı olarak değerlendirebiliriz. Özellikle 2014’ten bu yana Sayın Öcalan’a yönelik tecrit sistemi, Kürt kentlerine yönelik saldırılar, kayyum rejimi ile gasp edilen belediyeler, siyasi kırım operasyonlarına baktığımızda her türlü özel savaş yöntemlerinin bu temele dayandığını görüyoruz. Tüm askeri operasyonlar bu amaca hizmet etmekte olduğu gibi son operasyon soykırım amacını kalıcı kılmak, sonuca erişmek, diz çöktürmek için yapılan planın en önemli aşamasıdır.  
 
Türk devleti Avaşin Metina ve Zap bölgesine yaptığı operasyon ile neyi amaçlıyor, hedefinde ne var?
  Tarihsel arka planında bu rejimin Lozan Anlaşması’nı eksik bulup kabul etmediğini, Misakı Milli belgesinde olan Musul-Kerkük başta olmak üzere, Güney Kürdistan ve Rojava’yı stratejik olarak bu misakı milli sınırlarına dahil etme hedefiyle hareket ettiklerini biliyoruz. Neo-Osmanlıcılık ideolojisinin yayılma ve işgalin hedefinde Kürdistan coğrafyasının olduğunu unutmamak gerekir. Stratejik hedefini gerçekleştirirken, önceliği sizin de belirttiğiniz alanları kontrol edip yerleşmektir. Tarihsel önemi olan bir durumdan bahsediyoruz. En açık haliyle ifade edecek olursak hedef; Güney Kürdistan’ı ilhak ve işgal etmektir. Bu stratejik hedefi konjonktürel, dönemsel ya da geçici bir macera olarak değerlendirmek telafisi mümkün olmayan sonuçlarla bizleri karşı karşıya bırakacaktır. 
 
KDP’nin bu operasyondaki etkisi ve rolü nedir? KDP bu operasyon ile nasıl bir kazanım elde etmeyi planlıyor? 
 Bu operasyon sadece tek bir gücün düzenlediği operasyon değildir. Bölgesel güçlerden izin alınarak düzenlenen bir operasyondur. Yani sadece Türkiye’nin askeri operasyonu olarak bakmamak gerekir. Başta ABD olmak üzere Rusya, İran ve Irak’ın da bilgisi dahilindedir. Bu operasyona biraz böyle bakarsak, başarı elde etmesi durumunda KDP’nin neyi kazanacağı, neleri kaybedeceği üzerine bir şeyler söylemek gerekir. On yıllarca Güney Kürdistan halkının direnişi ve mücadelesi sonucu, büyük bedeller ödeyerek açığa çıkarmış olduğu siyasi-toplumsal statüyü dağıtacaktır. Efrîn, Gre Spi, Serêkaniyê bu anlamda hiçbir Kürt gücünün unutmaması gerektiği çarpıcı örneklerdendir. Güney Kürdistan bu ölçekte Türkiye yayılmacılığının stratejik hedefindedir. 
KDP’nin esas itibarıyla kendisini diğer Kürt güçlerinin karşısında konumlandırması, bunun yanında Güney Kürdistan bölgesel yönetiminde belirleyici olması durumu en önemli sorunsallığını ifade etmektedir. KDP’nin Kürt güçlerine karşı pozisyonu, KDP’yi toplumsal meşruiyetten izole ederken; çareyi mevcut iktidar olanaklarının etkisiyle, uluslararası ve bölgesel devletlerle ibret verici ilişkilerde aramıştır. Özellikle Türkiye ile olan ilişkilerini bu bağlamda değerlendirebiliriz. Kazanım olarak ifade edeceğimiz bir durum varsa o da bölgesel ve küresel güçlerin özgür, demokratik Kürt bilincine ve direnişine karşı, KDP’ye sunmuş oldukları sahte, bol oyunlu bir Kürt illüzyonudur. Bu illüzyon da KDP iktidarına ekonomik çıkar vaat edilirken, bölgesel güçlerin hedeflerinin gerçekleşmesinin yer yer bir parçası, kolaylaştırıcı gücü, destekçisi olmazsa, sessiz kalan taraftar rolüdür.  
 
İran ve Irak’ın rolü nedir? 
Göreli olarak Türkiye’nin bu operasyonlarına karşı çıktıklarını biliyoruz. Fakat Kürtlerin statü ve özgür gelecek arayışına karşı ortak hareket etme durumları söz konusudur. Farklı iç sorunlarla karşı karşıya olmaları görünür olmaktan alıkoyabilir. Fakat esas olarak Kürtlerin demokratik-özgür bir gelecek inşa etmemesi bu üç ülkenin ortak noktasıdır. 
 
ABD Başkanı Biden ile Erdoğan’ın Ermeni soykırımının yıldönümünde yaptığı görüşme sonrası bu operasyon başlatıldı. ABD ve uluslararası güçlerin bu operasyondaki rolü nedir? 
 Amaçları, hedefleri birbirinden farklı görünüyor olsa da uzlaştıkları önemli noktaların olduğunu belirtebiliriz. Biden’in soykırım açıklaması, Türkiye’ye açık kapı bırakmanın mesajını içerirken, aynı zamanda hem iç kamuoyunda ve uluslararası ilişkilerde Libya, Doğu Akdeniz örneklerinde olduğu gibi Erdoğan iktidarını tırpanlamak, itibarsızlaştırmayı hedeflemektedir. Bununla asıl hedefi Türkiye’yi tekrardan NATO yörüngesine çekmeye çalışan yumuşak bir güç gösterisiydi. Türkiye’nin hem içte hem dışta bu güç gösterisine direnebilecek kudretinin olmadığını herhalde en iyi Erdoğan iktidarı bilirdi. S400’leri bilinmezliğe gönderen, Libya’dan sessiz sedasız çekilen, Doğu Akdeniz’de hiçbir şey elde edemeden dönen politikalara bakarsak durumu daha iyi anlamış oluruz. Bu anlamda 24 Nisan soykırımının tanındığı günde yapılan bu operasyon, Kürtlere yönelik bir soykırım amacı taşırken aynı bu operasyon sadece bir tek gücün düzenlediği bir operasyon değildir. Aynı zamanda AKP-MHP soykırım ittifakının büyük darbe almış itibarını iç kamuoyunda tesis etmeye yönelik olduğunu, bunun üzerinde ABD başta olmak üzere uluslararası güçlerin onayı olduğunu söylemek gerekir. 
 
Bu operasyonda Şengal bir sonuç mudur yoksa Şengal ile ilgili amaçlarına ulaşamayınca böyle bir operasyon mu başlattılar? 
 Şengal bu işgal hedefinin önemli bir parçasıdır. Buraya yönelik hava saldırıları 9 Ekim 2020 Antlaşması ile siyasi baskı ve çeşitli aracı güçler eliyle yapılmak istenilmiş ve tasfiye amaçlıdır. Tasfiye planları demokratik Kürt direnişi karşısında başarısız olunca bu sefer Şengal’i de hedefleyen böylesi bir operasyona yöneldiklerini belirtebiliriz. Her türlü katliamı yaşamış Êzîdî Kürtlerin, kendisini korumak ve yönetmek için oluşturmuş olduğu örgütlenmeyi hedef alıp tasfiye etmeye çalışmak bize gösteriyor ki nerede olursa olsun Kürt kazanımlarını bertaraf etme zihniyeti devrededir. İşgal operasyonlarıyla da Şengal’in de hedefleneceğini çok net görebiliyoruz. 
 
Türk devleti, Rojava, Güney ve Kuzey’de Kürtlere yönelik baskılarını gün geçtikçe artırıyor. Bu saldırılar karşısında Kürt halkı nasıl bir tutum almalı? Ulusal birlik bu ve bundan sonra oluşacak olan tüm tehlikeler için çözüm olur mu? 
Galiba hepimizin üzerine düşünmesi gereken en önemli şey bu soruya cevap verip, gereğini yerine getirmek olacaktır. Tabi öncelikli olarak bu saldırıların hedefi, kapsamı bölgesel, yerel ya da bir Kürt gücüne yönelik olmadığıdır. Bir bütün olarak Kürt halkının toplumsal örgütlü varlığına yönelik olup, bütüncül olarak Kürdistan’ı hedeflediği bilinmelidir. Bu da Kürt halkının tüm toplumsal varlığıyla, ulusal bilinciyle, her yönlü mücadele etmesi gerektiğini gösteriyor. Kürt halkında demokratik ulusal bilinç çok önemli bir düzeyi yakalamıştır. DAİŞ ve destekçilerinin Kobanê ve Rojava’ya yönelik işgaline karşı Kürt halkının ortaya koymuş olduğu tutum, bunun en önemli göstergesidir. Bu anlamda Kürtlerin bu saldırılara karşı ulusal birliği; Kürt halkının özgür geleceğinin, özgür gelecek umudunun açığa çıkmasında kilometre taşı rolünü oynayabilir. Kürt halkına ve Kürdistan’a yönelik işgal saldırılarını kolaylaştıran durum, Kürtlerdeki parçalı duruş olarak ifade edilir. Onun için ulusal birliğini sağlamış Kürt halkının gücünün, her türlü saldırılara caydırıcılık rolü oynayacağını öngörmek mümkündür. Bu da Kürt halkının özlemi olan ulusal birliği hayata geçirecek olan Kürtlerin kurumsal, örgütsel oluşumlarının bu sorumlulukla hareket etmesine bağlıdır.  
 Son olarak şunu ifade etmek isterim;  Kürtlere yönelik uygulanan kirli politikalar çok yönlü ve tehlikeli bir durumu ifade etmektedir. Bu saldırılara karşı en önemli direnç kaynağı Kürt halkının kendisidir. Bugüne kadar büyük bedellerle de olsa bu saldırıları direnişi ile boşa çıkardı. İnanıyorum ki halkımız çok yönlü direnişi ile bu saldırıları boşa çıkaracak, Kürdistan’da özgür bir yaşamı gerçekleştirecek halk olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.