Kirli camlar

Hicri İZGÖREN yazdı —

  • Olay ve olguları değerlendirirken, daha objektif bakabilmek için önyargılardan arınıp, pencere ve gözlük canlarımızı sık sık silmekte yarar var. 

İnsani değerlerin giderek çürümeye, toplumsal fay hatlarının kırılıp dökülmeye, duyguda kopuşların yaşandığı kaygan bir zemindeyiz artık.

Bu noktaya sistematik olarak uygulanan kutuplaştırma ve ötekileştirme siyasetiyle gelindi. Bu süreçte iktidar vatandaşına; ya benim gibi düşünüp benden yana olursun ya düşmanımsın noktasına varmış durumda.

Siyasetin bu mecradaki uygulamaları hayatın her yönüne yansımış, kullanılan ayrımcı ve ötekileştirici dil, medyanın da desteğiyle toplumu kamplara, kutuplara ayırmış ve biribirine düşman hale getirmiş vaziyette ne yazık ki.

Her geçen gün daha koyu bir karanlığa doğru sürükleniyor toplum.

***

Manşetler aynı. Gazeteler, televizyonlar iktidar çığırtkanlığı konusunda yarış halinde. Medya haberiyle, program ve dizileriyle topyekün aynı telden çalmakta, stratejisiler komplo teorileri üretiyor, köşe yazarları tek tele ayarlı bir koro kurmuş sanki. Bozuk plak gibi dönüp dönüp aynı makamdan, aynı şeyleri durmadan tekrarlıyorlar.

Tekrar etme; doğru olsun ya da olmasın inandırmanın, ikna etmenin en etkili yollarından biridir. İster bir ürün reklamında, ister bir yazıda, ister siyasette olsun bir şey tekrar edildikçe kişiye doğru gelmeye başlar.

Zihnin manipüle edilip istendiği yöne yönlendirilmesinde sayısız araç kullanılsa da bunların en etkilisi medyadır. Görsel, yazılı ya da sosyal medyada verilecek mesaj telkin ve bunun tekrarıyla zihinlerde yer edecek ve gerçekmiş gibi algılanacaktır.

Konunun uzmanları bu anlamıyla özellikle televizyonu tam bir hipnoz kutusuna dönüşmüş psiko-sosyal bir silah olarak tanımlar. Tv karşısında, bilgisayar başında her an bu hipnozla karşı karşıyayız.

***

İktidar ‘makbul vatandaş’ını oluşturmak ve toplumu tektipleştirmek için her türlü yola başvurur. Siyasette kullanılan manipüle çeşitlerinden biri de hassas alanımız olan egomuzun okşanmasıyla yapılandır. Egonun okşanıp şişirilmesi çoğu kez kişiyi avuç içine alıp bağımlı hale getirerek kukla gibi kullanmak için yeterli olabiliyor.

Tıpkı dolandırıcılar gibi siyasetçiler de gerçekleri çarpıtarak yalanlarla örülmüş ortamlar oluşturup sonuç almaya çalışırlar.

Toplumu çarpıtılmış gerçeklerle güdümlemeye çalışan anlayışı benimseyip bize sunulanı mutlak bilgi ve doğruymuş gibi algıladığımız sürece zihinsel geviş yapmanın ötesine geçemeyiz.

Oysa duyduğumuz herşeyi kabullenmeden onu mantık terazisinde tartmak gerekecektir. Araştırıp öğrenmeden mantığa uygun açıklamalar olmadan kabul edişler bizi doğal olarak yanlışa yönlendirecektir.

Bazen herhangi bir manipüleye gerek kalmaksızın da eksik ve yanlış düşünce sistemimiz, kendi kalıplaşmış bakış açımız, de bizi yanılgılara götürür.

Tıpkı şu kısa meselde olduğu gibi: “Kadının biri pencerenin perdesini aralayarak karşı komşu kadının balkona astığı çamaşırları eşine göstererek. “Ne dersin, bu kadın pek de çamaşır yıkamasını bilmiyor. Çünkü sürekli çamaşırların kirli olduğunu görüyorum. Bilmem bunu kendisine hatırlatalım mı?” Aradan zaman geçer ve kadın bir ritüel gibi her sabah pencere perdesini aralayarak eşine bu sözleri tekrar eder. Günler sonra; kadın tekrar perdeyi aralarken büyük bir şaşkınlıkla eşine seslenir: “Bey, bey, biri karşı komşuya çamaşır yıkatmasını öğretmiş galiba. Baksana çamaşırlar pırıl pırıl.” Eşi gülümseyerek: “Hayır canım, ben bu sabah erkenden kalktım ve yalnızca bizim pencerenin camını sildim.” der.

***

Önyargılarımıza takılıp kalarak, kendi penceremizin kirini görmeden başkalarının çamaşırlarında kusur bulmak yaygın bir durum. Kendi eksik ve yanlışlarımızı görmeden, "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” hastalığından kurtulamayacağız.

Olay ve olguları değerlendirirken, daha objektif bakabilmek için önyargılardan arınıp, pencere ve gözlük canlarımızı sık sık silmekte yarar var. Bu zihin haritamızın yanlışlardan temizlenmesini de birlikte getirecektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.