Kobanê yalnızca Kobanê'ydi

Kültür/Sanat Haberleri —

Kobanê/foto:AFP

Kobanê/foto:AFP

  • Zor koşullarda, kısıtlı imkanlarla yapılan film başarılıydı. Tarih yapmakla kalmayıp sanatını da yapan savaşçıları kutlamak gerekiyor. Bir kez daha görüldü ki Kobanê kıyaslanamazdı. Kobanê yalnızca Kobanê idi.

HASAN HAYRİ ATEŞ

Avrupa’da Kobanê  filmi gösterimdeyken İngiltere’nin Oscar’ı olarak bilinen BAFTA Ödülleri için adaylar açıklandı. Erich Maria Remarque'in 1929 tarihinde yazdığı, “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” adlı romanından uyarlanan film, BAFTA’da aldığı ödüllerle başı çekti.

Bu roman, edebiyat ve sinemanın toplumsal olayları aktarmadaki etkilerine iyi bir örnektir. Günümüzde kapitalist tüketim kültürüyle farklı bir mecraya sürüklense de bir sanat dalı olarak sinema, ortaya çıktığı dönemlerden itibaren toplumsal  gerçeklikleri tema olarak almış ve gerçekliğin algılanışında her dönem etkili oımuştur.

Dolayısıyla toplumsal olguların aktarılmasında ve toplumsal belleğin oluşumunda sinemanın etkisi küçümsenemez önemdedir.

Hatırlama, anlatma ve aktarma...

Bu bağlamda bakıldığında zamanın akışında derin bir kırılma yaratarak, gidişatı tersine çeviren Kobanê direnişini bir kez daha hatırlamak büyük önem kazanıyor.

“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanı Paul Baeumer’in hayal kırıklığı üzerinden savaşın anlamsızlığını ve yarattığı insani yıkımı konu ediyor. Kobanê direnişi ise savaşın anlamasızlığına karşı anlam üreten var olma savaşıdır. İki tema da önemlidir. Remarque'in konu ettiği işgal temelli savaş çok yönlü bir yıkımdır, vahşettir. Düğün dernek havasında cepheye koşanların hayal kırıklığıdır. Çünkü yaşadıkları kendi savaşları değildir. Remarque romanında bunu çok güçlü vermiştir.

Kobanê ’de yaşanan ise ayakta kalma, özgür ve onurlu bir yaşam için direnme savaşıdır. Direnme savaşına katılanların özgürlük tutkusu ve umudu vardır. Elbette burada da yıkım vardır. Remarque’in kahramanları yıkımın altında kalırken Kobanê  savaşçıları, yıkımdan özgür bir yaşam çıkartmak  için savaşırlar.

“Ya özgür bir yaşam, ya onurlu bir ölüm.”

Kobanê ’de karşı karşıya kalınan zaman diliminde her şey bu kadar keskindir.

Bu duruma iyi bir örnek, Xanthos  şehri olabilir. Bugünkü Antalya’nın Kaş sınırlarında yer alan Likya şehri Xanthos , M.Ö. 545–546 yıllarında Pers orduları tarafından kuşatılır ve şehri savunanların teslim olmaları istenir. Xanthoslular teslim olmaz. Ne var ki karşılarındaki Pers Ordusudur. Xanthoslu savaşçılar ise bir avuçtur. Buna rağmen kahramanca savaşırlar ancak yenilgi kaçınılmazdır. Kölece yaşamaktansa, ölümü yeğlemeye and içerler. Böylece savaşçılar kadın ve çocuklarını öldürüp şehri ateşe verirler. Ardından kendileri de intihar ederler. Persler’e insansız ve harap bir şehir bırakırlar.

Kobanê  Xanthos ’un kaderini yaşamadı. En önemlisi de Kobanê  büyük oranda kadınların savaşıdır. Zamanın akışında kırılma yaratarak, gidişatı tersine çevirme de başı çekenler kadınlardır. Bunu anlamak için yalnızca Arin Mirkan’n eylemine bakmak yeterlidir.

Yazarken kolaylıkla çıkarsamalar yapsak da, Kobanê  hakikatini bütün yönleriyle tahayyül etmek mümkün değildir. Öylesine tahayyül edilemezdir ki, o günlerde direniş karşısında büyülenenler, “Kimsiniz siz ey yiğitler?” diye soruyordu.

Alman’ya da yayınlanan BİLD gazetesi yazarı Franz Josef Wagner, 30. Ekim 2014’te, “Saygıdeğer Kürtler! Dünya, kafa kesen siyah bayraklılara olan savaşınıza karşı donup kalmış durumda. Sizler kimsiniz ey yiğitler?” diye soruyordu.

Çok şey söylenebilir. Peki gerçekten Kobanê  direnişi ve yarattığı sonuçlar yaşandığı haliyle anlatılabilir mi? Sineması ve romanı hakikati ne kadar yansıtabilir?

Frankfurt’a filmi izlemeye giderken bunları düşünüyordum. Tamam, filmi, “Rojava Sinema Kolektifi” yapmıştı. Dolayısıyla bu görkemli direnişe tanıklıkları vardı. Elbette ki bu tanıklıkları önemliydi.

Peki yeterli miydi?

Bunun için Giorgi Agambe’nin değerlendirmelerine bakmakta yarar var. Agamben’in aktardığına göre Nazi Toplama Kampı Auschwitz’te sağ kalanların kurtarılmasından on yedi yıl sonra Sonderkommando[1]  üyesi Zelman Lewental adlı birinin notları bulunur. Lewental, “Nasıl ki orada olanlar hiç bir insan tarafından tahayyül edilemezse, birilerinin bizim deneyimlerimizin nasıl gerçekleştiğinin muhasebesini kesin olarak yapabilmesi de tahayyül edilemezdir,[2]” diye yazmış.

Agamben, Lewental’in notlarından hareketle, Auschwitz’te olup bitenlerin kıyaslarla, çıkarımlarla, başka gerçek unusurlara indirgeyerek anlamaya çalışmanın  yeterli gelmeyeceğini ileri sürer. Ona göre Auschwitz hakikati öylesine çetrefillidir ki, bütün boyutlarıyla göz önüne getirerek canlandırmak ve aktarmak mümkün değildir.

Bu tespitler birçok bakımdan, özellikle kıyaslama bakımından Kobanê  direnişi için de geçerlidir.

Ve Kobanê filmi

O halde kıyaslanamaz ve başka unsurlara indirgenemez olan hakikat sinemaya yansıtılamaz mı? Yansıtılacak ise nasıl olacak?

Elbette sanat, hakikat ile ilişkisi olmaksızın düşünülemez. Hakikati yok sayan sanat gücünü yitirir, hayatı anlamlandırma, düşündürme, sorgulatma ve duygulanım vasfını kaybeder. Ancak sanat, hakikatin doğrudan sunumu değildir, hakikatin doğrudan kendisi de değildir; bir kurmacadır, düzenlemedir. Hakikate bağlı kalarak başta zaman olmak üzere olayların ve ilişkilerin sanatsal yaratıcılıkla zengin bir fonda yeniden kurulmasıdır.

Gerçeği olduğu gibi aktarmaya çalışmak sanatsal yaratıcılığa ket vurur, kısırlaştırır. Gerçekliğin sıkı sıkıya yansıtılması istendiğinde sinema da yapılamaz, roman da yazılamaz. Sanat her yönüyle insani duyarlılıkların ürünüdür. İnsani duyarlılığımızın dışında kendi başına var olan şey maddedir. Gerçeklik, insanın yaşantısını bütün yönleriyle kapsadığı oranda bütünlüklü bir tablo sunabilir. Yalnız olayları değil, bireysel yaşantıları, düşleri, sezgileri, heyecanları, korkuları, zaafları en çarpıcı şekilde yansıtabilir. Sanatın etkisi ve gücü de ancak böyle ortaya çıkabilir.

Bu kapsamda bakıldığında Kobanê filminin öncelikle salt direnişe odaklandığı görülmektedir. Mezopotamya Haber Ajansı'na konuşan filmin yönetmeni Özlem Yaşar “Devletli güçlerin baş edemediği ve bütün dünyanın başına bela olan IŞİD’e karşı çok az sayıda ve donanımsız insan ev ev, sokak sokak ve mahalle mahalle çatışarak direnme gücünü herkes için gösterdi. Bu yüzden herkes için bir umut, bir heyecan oldu” diye belirtirken çok haklıdır. “Siz kimsiniz ey yiğitler!” diye soran Franz Josef Wagner’de direnişin görkeminin tahayyül bile edilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Dolayısyla direnişe odaklanmak önemlidir.

Nitekim sinema salonunu dolduranlar nefeslerini tutarak ama gözyaşlarını tutamayarak izlediler. Soğuk kanlılıklarıyla bilinen Almanlar bile hop oturup, hop kalkıyordu. Nefesler tutulsa da izleyiciler kendilerini o sıcak anı ortasında buldular, tüm sıcaklığıyla, yürekleri ağzlarına gelerek yaşadılar. Dua edenler de vardı, DAİŞ’in keskin nişancısını göremeyip tehlikeye düşen savaşçıları uyaranlar da. Arin Mirkan’da ki ortak duygu ise gözyaşı oldu...

Zor koşullarda, kısıtlı imkanlarla yapılan film bu yanıyla başarılıydı. Öncelikle tarih yapmakla kalmayıp sanatını da yapan savşçıları kutlamak gerekiyor. Bir kez daha görüldü ki Kobanê kıyaslanamazdı. Kobanê yalnızca Kobanê idi.

Ancak Kobanê gibi tarihsel gelişmelerin yönünü tayin eden görkemli bir direniş estetik kaygılarla ve sanatsal yaratıcılıkla ele alınabildiği oranda insanlık hafızasında kalıcılaşabilir. Bu başarıldığında dünyada ses getiren filmler yapılacak, Kürler edebiyat ve sinema ile tanınmaya başlayacaktır.

Daha iyisini yapabilmek için yapılanları desteklemek, izlemek, en yaygın şekilde izlenmesini sağlamak önemlidir. Dolayısıyla Kobanê filmini mutlaka izlemek, izlenmesini sağlamak gerekir.

 

[1] Sonderkommando, Nazi Almanyası imha kampı mahkûmlarından oluşan çalışma birimlerine verilen addır. Büyük çoğunluk esir Yahudilerden oluşturulmuştur.

[2] Giorgio Agamben -Tanık ve Arşiv-Dipnot Yayınları

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.