Kürtlerin stratejik aklı devrededir

Dosya Haberleri —

Abdullah Öcalan

Abdullah Öcalan

  • Önderliğin bu süreçte heyet ile görüşmesi, Türk devletini demokratik çözüm eksenine davet etmesi ve Türkiye’de çözümü tartışmaya açmasını Ortadoğu tarihi, Kürdistan tarihi ve Lozan denklemli "Kürt Kapanı" gerçeğini yeniden çok derinlikli ele almamızı gerektiriyor. Önderlik Kürtleri bu yeni gelişmeler ve olanaklar içinde stratejik olarak konumlandırıyor.
  • Önderliğin tarihin düğümlenen ve kilitli yerleri açma özelliği Kürtleri bugünkü düzeye getirdi. Savaş ve müzakerenin birbirine eşlik etmesi gerektiği bir dönemdeyiz. Bu anlamda Kürt halkı savaş ve mücadele, Önderlik ile müzakere diyalektiğini özgürlük ve güvenlik ilişkisi içinde çok yetkin biçimde hayata geçirmek zorundadır.

EZDA DENİZ STARA

Sevr ve Syckes Picot anlaşmaları ile başlayan, Arap ulus- devletlerinin yanı sıra, Ermeni-Rum-Kürt devletlerinin kuruluşunu da amaçlayan, Ortadoğu’yu paylaşım savaşı da diyebileceğimiz 1. Dünya Savaşı, Ermeni ve Rum’ların soykırımı, Kürtleri dört parçaya bölen Lozan anlaşması ile bitirildi. Daha doğrusu, 1. Dünya Savaşı gerçekte bitirilmedi, ortaya çıkan yeni reel şartlardan dolayı ara verildi ve 1. Dünya Savaşı değişik araçlar ile sürdürüldü. 3. Dünya Savaşı denilen durum aslında 1. Dünya Savaşı’nın güncellenmesidir. "Hal böyleyken neden böylesi dramatik bir değişikliğe gidildi ve Sevr’den vazgeçip Lozan anlaşmasına gittiler?" sorusunu kendimize sormalıyız. Bu soruya gerçek anlamlarda cevabı bulmadan yaşadığımız son süreci tam olarak açıklayamayız.

İngiltere başta Osmanlı’nın dağılması ve Anadolu’nun paylaşılması planına bağlı olarak Lozan sürecini başlatmıştır. Ancak Türk devlet yetkililerinin ABD ile yaptığı görüşmeler sonucunda ABD Başkanı Woodrow Willson’un İngiltere’yi "Anadolu’da bir Türk devleti" projesine ikna eder ve bunun sonucunda Sevr planı yerine İngiltere "Homojen Türk Devleti" ve İngiltere’nin 1915 tarihli "Emperyal çıkarların korunması için rapor: Asyatik Türkiye" raporu hazırlanır. Bu süreci belirleyen de küçük bir Türk devleti karşılığında İsrail devletinin kurulmasının kararlaştırılmasıdır. Bu plan Lozan Anlaşması’nın kilidi olmuş ve Türk devlet yetkilileri Kürtler ile Sivas ve Erzurum kongrelerinde belirledikleri ortak cumhuriyet ve onun ortak sınırlarından vazgeçer ve Kürdistan’ın dört parçaya ayrılmasına razı olur. Rusya’da Lozan sistemini devlet güvenlik kaygılarını gidermenin aracı olarak ele almış, Türkiye-İran ile kurduğu ilişkiler sonucu anlaşmaya defacto dâhil olmuştur. Kürtlerin birlik olmaması bu planı görmelerini ve bozmalarını engellemiştir ve Kürtler dünyaya şikâyetçi olmaktan vazgeçip, kendisine acı çektiren lanetli yanlarını aşmak üzerinde olaylara bakmak zorundadır. Ancak Lozan yapıcıları için Kürtlerin birlik olmaması temel unsur değildir; dünyanın dört tarafına dağılmış bir kavmi bir anlaşma ile Ortadoğu’ya getirip devletleştiren güçlerin "Birlik" izahatı karşısında ezilmemek lazım. Burada unutmamamız ya da çıkarmamız gereken şey, gelecek vaat eden projeler kaotik durumlarda felaket biçimde değişebilir gerçeğidir. Temkinlilik bu anlamda güvenlik kilidi yöntemi olarak esas alınmalıdır.

 

NATO

Vekâlet-vesayet devletler

3. Dünya Savaşı Ortadoğu merkezli yeni bir dünya paylaşım sürecini ve buna dayalı çatışmaları, yeni dizaynı ifade etmektedir. Yani Doğu ve Batı’nın 1. ve 2. Dünya Savaşı sürecinde olduğu gibi, ama vekâlet-vesayet devletler biçimindeki savaş tarzı ile paylaşım konusunda radikal biçimde çelişkiler yaşadığı ve çatıştığı bir tarzı anlatmaktadır. 3. Dünya Savaşı’nın üssü Suriye olarak seçildi ve Rusya-Çin-İran ve NATO devletler koalisyonu iki karşıt kutup olarak Suriye’de konumlandı. Suriye’de rejim değişikliği sürecine kadar koalisyon güçleri gerçekte büyük dizayn ve müdahalenin zeminini oluşturma, Rusya ise statükoyu muhafaza etme amacıyla Suriye’de konumlandı. Suriye her iki kutup için de değişimi yapacakları ya da durduracakları yerdi ve gerçekte Suriye karargâh olarak konumlandıkları yer oldu ve bir süre daha bu durum devam edecek gibi.

Kırılma yaşanıyor!

Bu tablo içinde son 12 yıl içinde DAİŞ’in şaşırtıcı biçimde ortaya çıkışı ve sonrasında yaşanan 7 Ekim Hamas saldırısı sahaya inmek ve karargâh biçiminde konumlanmak için sahaya sürüldüler. DAİŞ’in kurucusu ve Hamas’ı 7 Ekim saldırısı için provake eden ülke Türkiye’dir. En önemlisi de Suriye’de rejim değişimi için Türkiye üzerinden HTŞ’nin sürece hazırlanması dikkatle akılda tutulmalıdır. Türkiye’ye saha da militer güçlerin vasiliği görevi verildi. Yani Türkiye’ye sahaya girmeleri için yol açan dozer misali görev verildi. Türkiye hayalinde ki Missak-ı Milli projesini hayata geçirmek ve PKK’nin tasfiyesi için her türlü desteği almak karşılığında büyük risk alarak bu misyonu üstlendi. Gerçekte de Türkiye’ye Güney Kürdistan, Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî işgaline izin vererek tarihlerinde görülmemiş desteği verdiler. Daha ötesi Libya ve Karadağ savaşlarında Türkiye’ye askeri olarak stratejik rol verdiler. Çünkü Türkiye’nin Libya-Karadağ-G.Kürdistan’a askeri konuşlanması uzun vadede NATO’nun Şii Hilal’i çevreleme amacı ile gerçekleşmektedir. Ancak Türkiye ve NATO devletleri ve İsrail arasında son iki yıldır bir kırılma yaşandığını da görüyoruz. Kırılma İMEC ve Davud koridoru denilen projelere bağlı gelişmektedir.

2023 yılında Hindistan’da yapılan G20 zirvesinde Orta Doğu’yu Avrupa’ya bağlayacak bir demiryolu ve liman ağı anlaşması gerçekleştirildi. Çin Kuşak ve Yol Girişimi’ne alternatif olarak ABD, Hindistan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, Almanya, İtalya ve Avrupa Birliği liderlerinin ortaklaşa duyurduğu bu ekonomik koridor, Hindistan’ı Orta Doğu’ya bağlayacak. Avrupa bu anlaşma ile Asya ve Orta Doğu’yu kapsamaktadır. Türkiye’ye bu projede yer verilmedi ve “Doğu-Batı trafiğine en uygun güzergâh Türkiye’den geçmelidir” açıklaması ile itiraz etti. Ardından, Rusya-İran desteği ile hızla “Kalkınma Yolu Projesi” ve Ankara-Bağdat anlaşmasını gerçekleştirdi. Ancak esas kırılma Davut Koridoru projesinde Türkiye’nin istediğini tam alamaması ile ilgili yaşanmaktadır.

Davud Koridoru Projesi

Davud Koridoru projesi

Davud Koridoru, İsrail’in Lübnan-Ürdün-Suriye hattı üzerinden Rojava’yı da kapsayan, Irak ve İran’a kadar güvenlik-ulaşım-ticari yayılmasını ve Şii Hilal’i kuşatmayı amaçlayan projenin adıdır. Ortadoğu metafizik yöntem ile devlet kuruluşunu gerçekleştiren bölgedir. Yahudiler daha ileri gitmiş devletin yanı sıra ulusun kuruluşunu da tamamen metafizik yöntem ile gerçekleştirmiş bir ulustur. Onlar bu neden ile bin yılı bir yıl gibi kısa mesafe bilinci ile stratejik planlar. Bu anlamda koridor projesine Davut ismi vermeleri çok özel seçilmiş bir isimdir. Davut peygamber, müzisyen, çoban, sapan ile avcılık mahareti ünlü, halktan biridir. Davut Yahudiler’in düşmanı Arap emiri Calut’u bir savaşta öldürür ve kahramanlaşır. Tevrat’tan sonra kendisine kitap (Zebur) gelen, İsraillileri birleştiren, Kudüs’ü fethedip başkent yapan, ibadet usulleri ile İslam üzerinde en fazla etkisi olan ve Süleyman peygamberin babasıdır. Davut peygamberin Yahudiler için derin anlamı vardır; kendilerini korkutan zalimlerin çok zayıf olduklarını, Allah zalimlerin ölmesini istediği zaman küçük delikanlıların bile onları mağlup edebileceğini gösteren bir imgedir Davut. Çünkü tanrı, zalim diktatörün ölümünü daha delikanlı iken Davut’un eline vermiştir. Davut Koridoru Projesi’nin metafizik arka planın da böylesi bir İsrailoğulları aklı bulunmaktadır.

Davut değil Türk koridoru

Uzun bir süredir gündemde olan Davut Koridoru Projesi Suriye’de rejim değişimi ile dolaysız biçimde hayata geçirilmeye başlandı. Yani İsrail doğrudan askeri olarak yayılma sürecini başlattı. Bu Türkiye ile İsrail’in ortak bir stratejisinin sonucu gelişen bir süreç olsa da, Türkiye’nin başta Rojava ve G. Kürdistan’ı işgal ve Kürtleri soykırımdan geçirme talebine tümden onay verilmediği için aralarında görece çelişkiler doğmuş durumdadır. Aslında QSD güçlerini Fırat’ın doğusuna çekme planları ve Halep zaferi, Minbic işgali ile Türkiye’nin taleplerini karşıladılar ancak Kürtlerin ve QSD’nin direnişi, Kuzey ve Rojhilat Kürtlerinin gelecek üzerindeki etkileri, kapıya gelen İran savaşı nedeni ile Kürtleri de tümden kaybetmek istemiyorlar. Türkiye’nin Rojava’nın tümden soykırımdan geçirilmesi ve Kerkük-Musul üzerinden G. Kürdistan’ı ilhak niyeti İsrail için şu neden ile de tam kabul edilmezdir; çünkü bu durumda gerçekleşen Davut koridoru değil, Türk koridoru olacaktır.