Mağusa'nın hayaleti

Dosya Haberleri —

Tasoula Hadjitofi / foto: Juilen Busch

Tasoula Hadjitofi / foto: Juilen Busch

  • Tasoula Hadjitofi, Kıbrıs'taki evini terk etmek zorunda kaldığında 15 yaşındaydı. Türkiye, savaştan 47 yıl sonra Tasoula’nın şehrine dönmesine geçtiğimiz günlerde izin verdi. Fakat Tasoula evini tekrar bulabilecek mi?

 

TİMOFEY NESHİTOV

Temmuz ortasında bir gün, kahverengi yazlık elbiseli bir kadın iki kontrol noktasından geçerek Kıbrıs’ın doğu kıyısındaki Mağusa (Famagusta) kentine ulaştı. Kiralık arabasından indi; üçüncü ve son kontrol noktasında durdu.

Polisler, Türk kahvesi içerken kadının boynundaki altın haçı inceliyorlardı.

Kadın ise onların arkasındaki boş sokağa bakıyordu. Deniz rüzgârında renkleri solmuş ev duvarlarını, ağaçların bürüdüğü pencereleri görüyordu.

En son Mağusa’ya gelişi uzun zaman önceydi: 47 yıl önce. O, burada Varoşa semtinde büyümüştü. Varoşa semti birkaç ay öncesine kadar yasak askeri bölge olarak Türk askerlerinin kontrolündeydi. Burası bir hayalet kasaba.

''Ben hayalet degilim'' diyor çitteki kadın. ''Artık evime gitmek istiyorum.''

Tasoula Hadjitofi, 62 yaşında. Mağusa’da öğrenciyken yatağının altında sakladığı, içinde ipek böcekleri bulunan ayakkabı kutusunu hatırlıyor. Kiliseye gitmektense tırtılları beslemeyi tercih ediyordu küçükken. İpekböcekleri dut yaprağı yerdi ve ipek, onun çeyizi olan çarşaf ve masa örtüsüne dönüşürdü. Denizden çok uzakta olmayan 41 Esperidon Caddesi’nde küçük bir evde yaşıyorlardı. Tasoula’nın annesi elbise dikiyor, babası kamyon kullanıyordu; Tasoula’nın mutlu bir evlilik yapmasını istiyorlardı. Ama Tasoula’nın isteği yurtdışında okumak ve dünyayı dolaşmaktı.

O zamanlar dünyadaki herkes Mağusa’ya gelmeyi seviyordu. Brigitte Bardot, burada Avrupa’nın en uzun plajlarından birinde yüzmüştü. Elizabeth Taylor ve Richard Burton, Kennedy Bulvarı’ndaki Hotel Argolis’te kaldılar. Paul Newman, Mağusa’da 'Exodus' filmini çekti. En iyi kahve Boccaccio’daydı. En iyi dans müziği Perroquet’te dinlenebilirdi. Burası Akdeniz’in Las Vegas’ı olarak adlandırılıyordu.

Tasoula, Café Edelweiss’in arkasındaki sanat merkezinde Yunan halk danslarını öğrenir ve St. Nicholas Kilisesi’ndeki şehir kütüphanesinden kitaplar ödünç alırdı. Gezilerde, uzun ve sert bir bitki olan risarkayı toplardı; annesi bu bitkiyi Paskalya yumurtalarını renklendirmek için kullanırdı.

Tasoula henüz 15 yaşındaydı

20 Temmuz 1974, bir Cumartesi günüydü…

Tasoula şafak vakti sirenlerini ve evinin üzerinden uçan kokpitteki Türk pilotun yüzünü hatırlıyor. Pilot ona el sallamış, sonra tekrar denize doğru uçmuştu.

Ertesi sabah ise Mağusa’ya napalm bombaları düştü.

Annesi, Tasoula ve kız kardeşlerini mahzene sakladı, bir prizi söktü ve onlara nasıl kısa devre yapılacağını gösterdi. Hiçbir Türk askerinin onlara canlı dokunmaması gerekiyordu. Tasoula 15 yaşındaydı.

2021 yılının Temmuz ayında bu sabah, kontrol noktasındaki turnikenin önünde bir süre tereddüt geçiriyor Tasoula. Radyolar cazırdıyor, sabahın dokuzu, gölgede 38 derece. Tasoula memleketine geri döndü, bugün çünkü Türkler Varoşa’yı yeniden açıyorlar. Türkler bu sahil şeridine ne yapmayı düşündüklerini henüz söylemediler.

Tasoula Hadjitofi, Shell firmasında yönetici olan eşiyle Lahey’de Kraliyet Sarayı’nın yanında 3500 metrekarelik bir arsa üzerinde yaşıyor. Tasoula dört gün Mağusa’da kalacak. Bu süre zarfında pek uyuyamayacak ve onun gibi eve dönen insanlarla bol bol konuşacak. Çözülmemiş Kıbrıs sorunundan sorumlu tuttuğu kişilerle, yani Ankara, Atina, Lefkoşa ve Washington’daki politikacılarla hayali görüşmeler yapacak. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaretine kendince hazırlanacak. Üç gün sonra Cumhurbaşkanının Mağusa’ya gelmesi planlanıyor.

Öncelikle ailesinin evine gitmeye çalışacak. Avluda sadece üç oda, sıvasız duvarlar ve tavuklar vardı. 47 yıl önce, 14 Ağustos sabahı, Türk ordusunun adaya daha fazla asker göndermesi üzerine bardaklarını mutfak masasında bırakıp babasının kamyonuyla yola çıkmışlardı.

1. GÜN

Sadece birkaç metre yürüdükten sonra, Tasoula kontrol noktasının arkasında yeni asfaltlanmış bir yol ve bir büfe buldu. Kahve ve cips var burada, dağ bisikleti kiralanabilir. Büfeye adeta bir göktaşı düşmüş gibi bakıyor. Bacakları titriyor.

Çocukken yaşadığı yerden bir otobüs gelmekte; büfenin önünde duruyor ve insanlar, başörtülü kadınlar, yüzme halkalı çocuklar dışarı çıkıyor. Şoför çenesine bir maske takmış, yeniden hareket etmek üzere “on Türk lirası’’ diyor.

Şoförün çok hızlı sürdüğünü düşünüyor. Başını soldan sağa çeviriyor, ağzını açıp kapatıyor. Palmiye ağaçları, akasyalar, begonviller, dükkan ve sokak isimlerini gizleyerek yanından geçiyor. Defne ve zakkum kokusu var havada. Otobüs kavşaktan sağa dönünce ellerini çırpıyor. Dokuz kırmızı harfi tanıyor: Edelweiss.

Otobüs Havari Andreas Caddesi’ne dönüyor, Kennedy Caddesi’nde hızlanıyor, bir Türk kışlasının etrafında dolanıp deniz manzaralı bir büfenin önünde duruyor. Hattın sonu, plastik sandalyeler, Türk kahvesi, güneş gözlüklü bir polis.

“Sokaklar nerede?” diye soruyor Tasoula. Kime sorduğu belli değil. Sokaklar eskiden Mağusa’nın bulvarı Kennedy Caddesi’ne çıkardı. Tasoula sadece ağaçları ve bariyer halatlarını görüyor.

Polisin oturduğu plastik sandalyenin arkasında uzun ama erişilebilir bir yol var. “Ne kadar uzaktayız?”  diye soruyor polise; “Evim Esperidon Caddesi’nde.”

Polis omuzlarını silkiyor.

“Lütfen,” diyor Tasoula, “burada inmem gerekiyor, sadece 100 metre sonra sağa dönünce."

Polis, ebegümeci çalısındaki kırmızı uyarı levhasını işaret ediyor: "Dikkat, işaretli yollardan ayrılmak tehlikelidir."

Mahalle resmi olarak erişime açık, ancak gerçekte büyük bölümü halen askeri bölge. Polis ona yılanlardan, çökebilecek çatılardan söz ediyor.

"Arkanızda bir dondurmacı vardı" diyor.

"Sahile git" diye cevap alıyor.

Arkasını dönüp, denize bakıyor. Bir yandan da polise bakıyor. Birden yerinden kalkıp, büfenin arkasına gidiyor, bacaklarını uzatmak istiyor.

Adına Varoşa dediler

Eski Yunanca adı Ammochostos olan Famagusta (Mağusa), "kumda saklı" anlamına geliyor. 7. yüzyılda Yunan balıkçılar, Arap korsanlarından korunmak için buraya sığınırlardı. 16. yüzyılda Osmanlı ordusu bölgeye girdi. Türk yerleşimciler, Rumları Mağusa’dan kovup, onlara şehir surlarının güneyinde bir toprak parçası tahsis ettiler ve adına Varoşa dediler. Banliyö, getto anlamında.

Varoşa, yüzyıllar içinde Mağusa’nın en canlı mahallesi haline geldi. En çok meyve ağaçları burada yetişirdi, en iyi çömlekçiler ve en zengin tüccarlar burada yaşardı.

Tasoula 23 Şubat 1959’da burada doğduğunda Kıbrıs bir iç savaşın eşiğindeydi. Rum ve Türk milisler yavaş yavaş adayı kontrol etmeye başladığında burası bir İngiliz kolonisiydi.

Tasoula’nın doğumundan sadece dört gün önce Londra’da İngilizlerin Kıbrıs’a bağımsızlık verdiği bir anlaşma imzalanmıştı. Tasoula, "Korkunç bir anlaşmaydı" diyor. O zaman parlamentodaki koltukların yüzde 30’u Türklere gitti, ancak Türkler nüfusun yüzde 19’unu bile oluşturmuyordu.

Kıbrıslı Rum milliyetçiler adanın Yunanistan’la birleşmesini istediler ve 1975’te kendi cumhurbaşkanlarını devirdiler. Daha sonra Türkiye adaya ordusunu gönderdi ve birkaç hafta içinde adanın neredeyse yüzde 40’ını işgal etti. Tasoula’nın ailesinin işgal ordusundan kaçtığı gün, bir Rum milis, Mağusa çevresindeki köylerde 126 Türk’ü öldürdü. En genç kurban 16 günlük, en yaşlısı 95 yaşındaydı.

Tasoula, Kennedy Bulvarı’ndaki büfeden on metre uzaklaşır uzaklaşmaz, polis onu geri çağırıyor. "Lütfen" diyor, "yakında her şeyi açacağız. Evinize geleceğim, sonra kahve içeriz, tamam mı?"

"Şimdi benimle gel" diye cevap veriyor Tasoula.

Hotel La Paloma’nın çatısını işaret ediyor polis. "Kameralar, her yerde."

Türk gençleri sahildeler, denizde yüzüyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mağusa ziyareti öncesinde bir "müjdeden" bahsettiğini Tasoula gazetede okumuştu.

Mağusa için “müjde” ne olabilirdi?

Varoşa siyasi bir oyunun kurbanı

1974’ten sonra Türkiye, Anadolu’dan Kıbrıs’a on binlerce yerleşimci getirdi ve onlara adanın kuzeyinde araziler ve evler verdi. Türkler, adanın en güzel yeri olan Varoşa’nın çevresini dikenli tellerle çevirdiler.

Burada altı kilometrekarelik bir alanın üzerinde 105 otel, 4649 konut, 21 banka şubesi, 14 tiyatro, 10 sinema, 14 kilise ve 380 şantiye var.

Eskiden 36000 kişinin yaşadığı konutlar, şimdi doğrudan BM tampon bölgesinin yanında.

Varoşa daha büyük bir çekişmenin içinde siyasi bir oyunun kurbanı oldu. Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ta kendi devletini kurmayı planlıyordu; dünya güçleri bu devleti tanısaydı, Türkiye'nin Varoşa’yı sakinlerine geri vermeye istekli olduğu iddia edilmişti. 

Tasoula, en geç bir yıl, belki iki yıl sonra geri dönebileceklerine dair söylentileri hatırlıyor. O zaman güney sahilinde bir şehir olan Limasol’da kalıyorlardı.

BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs’la ilgili kararlar veriyordu. 353 sayılı Kararı, 354 sayılı Karar izledi, ardından 355, 357, 358, 359, 360, 361, 364, 365,367, 370, 383, 391, 401, 410, 414,422, 430, 440, 443, 451 sayılı kararlar geldi. Sonra da 458, 472, 482, 486, 495, 510,526, 534 sayılı kararlar. Kasım 1983’te Tasoula’nın Mağusa’daki evi neredeyse on yıldır boştu; Türkler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan ettiler. Türkiye dışında hiçbir devlet bu yönetimi tanımadı. Varoşa’nın etrafındaki dikenli teller orada kalmaya devam etti.

Limuzinler büfenin önüne yanaşıyor, kravatlı adamlar inip sahile doğru yürüyorlar.

"Türkiyeli misin?" diye soruyor Tasoula.

Adamlardan biri sigarasını yakarken, "Hayır" diyor, "biz Azerbaycan’dan gelen bir heyetiz."

"Ben Mağusa’lıyım. Buradan beş dakika uzaklıkta."

"İyi, iyi."

"Hiçbir şey iyi değil. Evimi görmeme izin verilmiyor" diye cevap veriyor Tasoula.

Adam, "Artık buranın hepsi bizim topraklarımız" diyor. "Burası benim de evim, biz büyük Türk dünyasının bir parçasıyız. Sizi buraya kabul ettikleri için şükredin.”

Tasoula büfeye geri dönüyor. Yeşil şortlu bir adam polisin önünde duruyor ve bacaklarını gösteriyor. "Gördün mü, tüylerim diken diken oldu?" diyor.

Polis, "Müsaade edemem" diyor.

"Buradan sadece 30 metre ötede, Efesu Sokak 18a, lütfen, ağacın hemen arkasında" diyor Tasoula.

"İzin verirsem, işimi kaybederim" diye cevap veriyor polis.

"Sadece bir fotoğraf çekeceğim, lütfen. Dedem gidemedi, öldü. Babam gidemedi, öldü. Ben de 55 yaşındayım" diyor adam.

Polis yere bakıyor. Tasoula ve adam birbirlerinin numaralarını alıyorlar. Adı Dimitris, Kıbrıs’ta bir İngiliz askeri üssünde katip olarak çalışıyor. Balkonundan Mağusa’yı görebilmek için komşu köyde bir daire satın almış.

‘Ailemizi asla unutma’

Tasoula’nın boynuna taktığı haç babasına ait. Kıbrıs’tan ayrıldığında, havaalanında Tasoula’ya üzerinde şunlar yazılı beş şilinlik bir banknot vermişti: "İyi yolculuklar, haşarı çocuk -14 Kasım 1976 – Ailemizi asla utandırma."

Tasoula babasıyla birlikte Mağusa’ya dönmeye sekiz yıl önce cesaret edebildi, babası şehri tekrar görmek istemişti.

Turnikeli kontrol noktası henüz yoktu orada, bölgeye ancak sahilden yaklaşabilirdiniz. Tasoula ve babası, sahil boyunca Türk tarafında yürüdüler, karakolla çitin yanına geldiler. Bellerine kadar suyun içine girmişlerdi, Türk askerlerinin bağırışlarını duyana kadar ilerlediler.

Temmuz 2021’de o kumsalda Tasoula tek başına yürürken "Bir mülteciyi gömdüm" diyordu. Babası dört yıl önce ölmüştü.

Çitin önünde, ıslak mayolu iki adamla konuşuyor. Doğu Anadolu’dan gelen inşaat işçileriymiş. "Burada ne yapıyorsun, tatil mi?" diye soruyor biri.

"Bir nevi" diye cevap veriyor.

İşçiler, kumun daha da ince olduğu kuzeyde bir kumsal öneriyorlar Tasoula’ya.

Kalın kaşlı bir adam Devran-Beach restoranının terasında balık yiyor.

"Stavros?" diye sesleniyor Tasoula; adam, adada tanınan biri; Lefkoşa’da bakanlık yapmış, adanın güneyindeki Rumların son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en genç aday olarak yarışmış, oyların yüzde 44’ünü almıştı. "Stavros, Erdoğan geliyor, burada Türklerle nasıl oturup balık yiyebilirsin?"

"Bunda vatanseverliğe aykırı ne var Tasoula?" diye cevap veriyor adam.

2. GÜN

Doksanlı yıllarda, Tasoula sık sık gazetelerde yer alıyordu. Oğlunun Rotterdam’daki vaftizinde, Kıbrıs cumhurbaşkanı vaftiz babasıydı; kızını başpiskopos vaftiz etmişti. Avrupa’ya giden, bilgisayar bilimi okuyan ve doğru zamanda doğru şirketi kuran Mağusalı bir kızdı: Uluslararası şirketlerin çalışanlarını bilgisayar kullanımı konusunda eğitti. İlk müşterisi Royal Dutch Shell’di, ilk milyonunu 29 yaşında kazandı. Kısa süre sonra Kraliçe Beatrix ile yemek yiyor, tasarımcı kıyafetleri giyiyordu. Ama adasını asla unutmadı.

1974’ten sonra Kuzey Kıbrıs’ta yüzlerce kilise yağmalanmıştı. Tasoula, karaborsadaki ikon ve mozaiklerin izini sürmeye ve onları Kıbrıs’a geri getirmeye karar verdi. Hollanda’daki sanat hırsızlarıyla görüştü, Almanya’daki polis memurlarıyla iletişime geçti, Japonya’da bazı avukatlara bilgi verdi. Tüm bunlar hakkında “The Icon Hunter” (İkon Avcısı) adlı bir kitap yazdı ve kurduğu sivil toplum örgütüne “Walk of Truth” (Hakikat Yürüyüşü) adını verdi.

Tasoula, çalınan kültürel hazinelerin en fazla yüzde birinin Kıbrıs’a iade edildiğini, ancak bu durumu Kıbrıslı Rumlar dışında kimsenin umursamadığını, Türk devletinin adanın tarihindeki en büyük kültür hırsızlığından asla yargılanmayacağını söylüyor. Türkiye, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip.

AB ve BM, Kıbrıs'ta Rumların ve Türklerin kiliseleri, camileri ve su kemerlerini yenilemek için birlikte çalıştıkları bir kültürel miras komitesini finanse ediyor; uzun yıllardır Kıbrıs’ın kuzeydoğusundaki Apostolos Andreas manastırı üzerinde çalışıyorlar. Havari Andrew, Tasoula için çok değerli; erkek kardeşinin adı Andrew, oğlunun adı da Andrew. Annesi 1974’te Havari Andrew’un Tasoula’yı Türk bombalarından koruduğunu söylüyor.

Tasoula şimdi soruyor: "Eğer Türklerin izni olmadan orada dua edemeyeceksem, St. Andrew Manastırı’nı ne için restore ediyorlar?"

Kıbrıs’ta bir başka Rum-Türk komitesi, iç savaş döneminden kalma toplu mezarları açıyor. 2006’dan bu yana 722 Rum ve 284 Türk’ün kimliği belirlendi. 788 Rum ve 208 Türk ise hala kayıp.

Tasoula, "1974’ten sonra gelen tüm Türkler yasadışı göçmendir" diyor.

Bugün, Tasoula'nin hayalet kasabadaki ikinci günü, çiçek desenli beyaz ipek bir elbise giyiyor. Élysée parfümerisinin karşısında, 18a Efesou Sokağı'nda Dimitris ile buluşuyorlar. Tekrar denemek istiyorlar, belki bugün kavşakta başka bir polis vardır.

Demokrasi Caddesi’ndeki Barclays Bank’ın önündeki ahşap bir kulübede bir Türk güvenlik görevlisi oturuyor. Tasoula ona yaklaşıp, "Nerelisin?" diye soruyor.

"Türkiye’nin güney sahili Mersin’den."

"Ne zaman geldin?"

"1975. Bütün köyümüz geldi."

"Ama neden geldin?"

"Ne bileyim, sekiz yaşındaydım."

Güvenlik görevlisi ona işini anlatıyor: Vardiyası 24 saat sürüyormuş;  yemeğini evden getiriyor, geceleri uyumasına izin verilmiyor. 19 yıldır bu kavşakta oturuyormuş.

"Hayaletlerden korkmuyor musun?" diye soruyor ona.

"On yıl öncesine kadar elektriğimiz yoktu, sadece mumlarımız vardı. Yedi yıl önce bir meslektaşımız ortadan kayboldu, üç gün sonra onu bulduk. Açık hava sinemasının yanındaki evde yere yığılmıştı.”

Tasoula ve Dimitris, 1974’ten sesler hatırlayarak denize doğru yürüyorlar: Hadjihambi sinemasının önündeki mısır satıcısı, okul parkındaki kestane satıcısı, Anorthosis Mağusa’nın futbolseverleri. Yol kenarındaki sazlıklardan salyangozları nasıl topladığını anlatıyor.

Golden Mariana Hotel’de rüzgar bir pencereyi çarparak kapatıyor ve pencere yeniden açılıyor. Esperidon’a paralel uzanan Miaouli Caddesi’nde Tasoula, Türk kışlasına tekrar bakıyor, sonra elbisesini kaldırıp kordonu aşıyor.

Eğilip koşmaya başlıyor. Sandaletleri çimenlere dolanıyor, dalların, taşların, çit kalıntılarının üzerinden tırmanıyor, bir kertenkeleden kaçıyor, çalılıklardan bir baykuş fırlarken yana çekiliyor. Angus Steakhouse restoranını zıt yönlerden gösteren iki ok işaretinin yanından geçiyor. Evinin olduğunu düşündüğü yerde sazdan bir duvar büyüdüğünü görüyor.

Gözlerinde yaşlarla, parmak uçlarının üzerinde duruyor, arkasındaki çalıların arasında bir kapı var; üç katlı bir ev.

Lüleburgaz’dan Cengiz, Burdur’dan Ejder

Türk askerleri merdivenlere isim yazmışlar. Lüleburgaz’dan Cengiz, Nisan 1975; Burdur’dan Ejder, Ocak 1980. Tasoula iki yumruğuyla elbisesinin eteğini tutarak, birinci kattaki odalardan geçiyor. Parke artıkları, çocuk ayakkabıları, musluksuz bir lavabo. Mobilya yok, televizyon yok. Çatı terasına tırmanıyor. Ve gülümsüyor.

Buradan Kutsal Haç kulesini görebilirsiniz. Esperidon Sokağı’nın başındaki bu kilise, Tasoula'nın kilisesi.

Kapı çivilenmiş ve kapatılmış. Tasoula, eskiden bir pencere camının olduğu delikten başını sokuyor. Çocukken oturduğu sırayı, önünde dua ettiği ikonostasisi görüyor. İkonostasisin ikonları eksik. Tasoula kapıyı sallıyor. Sonra donuyor.

Yaklaşan bir arabanın motorunu duyuyor; sürücü vitesi yükseltirken kendini kilisenin önündeki taş levhaların ardına atıyor, orada yüzü ellerinin arasında yatarak bekliyor. Araba ardında bir toz bulutu bırakarak yoluna gidiyor.

Tasoula elbisesini düzeltiyor ve 41, Esperidon Caddesi'ndeki evine gidiyor. Evleri sayıyor: 13 numara, 15 numara, 17. 27. numaraya varınca başka bir arabanın yaklaştığını duyuyor. Bu sefer saklanmıyor.

Sürücü, ter içinde haki bir üniforma giyen genç bir asker.

Tasoula ona "İşemek zorunda kaldım" diyor. "Kennedy Caddesi’nde neden tuvaletiniz yok?"

Askerin yüzü kızarıyor ve komutanını çağırıyor.

3. GÜN

Tasoula doğmadan hemen önce babası Mağusa’da bir bar kavgasına karışmış ve bir nar çiftçisi onun yardımına koşmuştu. O yardıma koşan kişi daha sonra onun vaftiz babası oldu. Mağusa’ya komşu bir Yunan kasabasında yaşayan adam, 62 yıldır Tasoula için dua ediyor ve bugün, tüm ailesi ile bir araya geliyor Tasoula.

Ve Erdoğan adaya iniyor. Akdeniz’e "Türk Gölü" diyen Türk cumhurbaşkanı, geçtiğimiz sonbaharda Mağusa sahilini açtı ve Argolis Oteli önünde piknik yaparak gelecekte bölgeyi nelerin beklediğinin ilk işaretini verdi. Bugün ise Mağusa'da ne yapmayı planladığını açıklamak istiyor.

Bu öğleden sonra, Tasoula bir belgesel çekmek için vaftiz babasının evine iki kameraman getiriyor. Televizyonun önündeki kanepeye oturuyor.

Kıbrıs Cumhuriyeti Devlet Televizyonu, “Happy Hour" adlı talk show’un tekrarını gösteriyor. Türk televizyonu bir ineğin nasıl kesileceğini gösteriyor. Yarın Kurban Bayramı var, bu yıl bayram, 1974 işgalinin yıl dönümüne denk geliyor. Türkiye’de işgal gününe "Barış ve Özgürlük Bayramı" adı veriliyor.

Tasoula vaftiz babasına onu Esperidon Caddesi’nde tutuklayan genç askerden bahsediyor. Onu kontrol noktasına götürerek veda mahiyetinde adada sadece altı ayı kaldığını söylemiş. Çantasında arama yapan Türk polisi, onu bir daha aptalca bir şey yapmaması konusunda uyarmış. Sonra onun için üzüldüğünü, onu anladığını, kendisinin de yerinden edilmiş bir mülteci olduğunu, beş kez Limasol’a gittiğini ve 1974’te ailesinin evinin bulunduğu çorak araziyi görmeden duramadığını söylemiş.

Bu öğleden sonra hava reçine ve zeytin yaprağı kokuyor. Tasoula, vaftiz babasının kendisine hediye ettiği Havari Andrew ikonunu tütsü kâsesinin önüne koyuyor.

Artık televizyonda Erdoğan’ı beklemek istemiyor, Tasoula Katie’ye Mağusa’yı  göstermek istiyor. Katie vaftiz babasının kızı; aile işgal sırasında Mağusa’dan kaçtığında Katie sekiz yaşındaydı. Katie, göğsü düğmeli, sarı kareli bir çocuk elbisesini paketliyor; kaçarken giydiği elbiseyi.

4. GÜN

Tasoula 2 ve 3 numaralı kontrol noktaları arasında çok sayıda polis memuru görüyor. Erdoğan önceki gün Lefkoşa’daki Türk parlamentosunda yaptığı konuşmada Mağusa ile ilgili tek kelime etmedi. Görünüşe göre mesajını bugüne, işgalin yıl dönümüne saklamış. Tasoula Mağusa’da Erdoğan’la konuşmak, kilisesinde onunla birlikte dua edip etmeyeceğini sormak istiyor. Bu mümkün değilse, ona yazılı bir mesaj göndermek istiyor.

Mağusa’daki eski sanat okulunun revakları artık Türk bayraklarıyla kaplı. Tasoula bir taşın üzerine oturuyor, "İkon Avcısı" kitabının bir kopyasını dizlerinin üstüne koyuyor. Kapakta onun bu okuldaki bir şiir yarışmasında çekilmiş siyah beyaz bir fotoğrafı var. Resimde yaklaşık on iki yaşında, sahip olduğu tek çocukluk fotoğrafı bu, diğerlerinin hepsi Esperidon Caddesi’ndeki evlerinde kalmış.

Uzun süre Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazmak için doğru kelimeleri arıyor. Ne istediğini anlamasını istiyor Erdoğan’ın.

Temmuz 1989’da, Kuzey Kıbrıs’taki yurdundan edilmiş bir kadın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bir dava açtı. Evi için Türkiye’den tazminat talep etti. Yedi yıl sonra, Strasbourg yargıçları ona neredeyse bir milyon ABD doları verdi. Bu karar bir dava dalgasını tetikledi ve mahkeme, diğer tüm şikayetlerin Kuzey Kıbrıs’ta yerel olarak çözülmesine karar verdi.

Tasoula ise evi için dava açmıyor. “Tecavüz kurbanını tecavüzcüsüne göndermek gibi bir şey” diyerek açıklıyor bu konudaki görüşünü.

Şirketinin müşterileri arasında Europol, Eurojust, Avrupa Uzay Ajansı ve artık feshedilmiş olan Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi var. "Neden kimsenin tanımadığı bir devletin tanınmayan sınırları içinde dava açayım?" diyor Tasoula.

Strasbourg'da da dava açmıyor. Evi için para istemediğini, kilisesinin arkasındaki mezarlığa gömülmek istediğini ve çocuklarının Türkçe defin belgesi almasını istemediğini söylüyor.

Kitabını açıyor, "Sevgili Erdoğan Bey" diye imzalıyor ve şöyle yazıyor:

"Doğru kararı vermeniz ve biz Kıbrıs halkına acı çektirmekten vazgeçmeniz için dua edeceğim. Ruhunuzu bu kötülükten ve yanlıştan kurtarmaya çalışın çünkü Mağusa’nın hayaletleri peşinizi bırakmayacak. Döktüğümüz gözyaşları hiçbir camiye sığmaz ve hiçbir cami ruhunuzu kurtaracak kadar büyük olmayacak. Gelin doğruyu, barışı ve uzlaşmayı konuşalım. Saygılarımla, Mağusa’lı bir hayalet, Tasoula Hadjitofi."

Kitabı tekrar kapatıyor, önündeki bahçede bir çeşme aktığını görüyor. İki gün önce o çeşme orada değildi. Girişte kırmızı bir kurdele gerilmiş, yanında ceketli bir adam elinde makasla bekliyor. Tasoula, Demokrasi Caddesi’nden limuzinlerin geldiğini görüyor. Onları takip ediyor. Nikolai Kilisesi’nin arkasında birçok Türk bayrağı görüyor.

Harabe duvarın arkasındaki iç avluda küçük bir mescit açıldığını görüyor. Sonra bir polise yaklaşarak "Erdoğan orada mı?" diye soruyor.

Polis memuru dilini şaklatarak “hayır” diyor.

Cami girişinin önündeki ayakkabılara bakıyor, istiklal marşını duyuyor, arkasını dönüp gidiyor.

Nikolai Kilisesi’nin önünde, resmi bir limuzininin yanında duruyor. Sonra diz çöküp ikonunu iki eliyle tutarken bir hoparlörden Kurban Bayramı mesajları okunuyor. Beş dakika boyunca dua ediyor.

Sonra kontrol noktasına gidiyor. Onu aptalca bir şey yapmaması için uyaran polis, cep telefonunu yüzüne doğru tutmuş, Erdoğan’ı dinliyor. Mağusa’ya 60 kilometre uzaklıktaki Lefkoşa’da bulunan Erdoğan’ın konuşması canlı olarak yayınlanıyor. Cumhurbaşkanı bir şiir okuyor: "Türk halkının bir zamanlar zincirlerle dövüldüğü, Türk halkının katledildiği bir yerde bugün Türk bayrakları dalgalanıyor ve artık özgürüz."

Ardından Erdoğan, Varoşa’nın tamamen açılacağını söylüyor. "Kimsenin malını almak istemiyoruz" diyerek, insanların kendilerini tehlikeye atmadan şehre girmelerini sağlayacaklarını da sözlerine ekliyor. Şimdilik, diyor, yüzde üçlük bir alan temizlenecek; uzun vadede Varoşa "barış ve refah sembolü" olacak.

Erdoğan gelecekte burada kimin yaşayacağını söylemiyor. Şehri kim yönetecek?  Ya da bölgenin hangi yüzde üçünü kastettiğini de açıklamıyor.

Kontrol noktasındaki polis gülümsüyor ve "her şey yoluna girecek, Tasoula" diyor. Tasoula ona sarılıyor, ardından Erdoğan için imzaladığı kitabı veriyor. "Erdoğan’a ulaştırılmasını sağlayabilir misin?" diyor.

Limasol’un kuzeyindeki bir tepede, Mağusa’dan arabayla bir buçuk saatlik mesafede, Tasoula'nın annesi koltuğa oturmuş, bacaklarını uzatmış, yüzme havuzuna bakıyor. 92 yaşında. Filipinli bir bakıcı ona içinde iki soyulmuş mango bulunan bir tabak veriyor.

"Evimizi gördün mü?" diye soruyor anne.

"Hayır anne, ama sokağımızda Havari Andrew ile birlikteydim."

"Bizi sonunda Türklerden kurtarması için ona dua edeceğim."

Bugünlerde Tasoula’nın Atina’daki avukatı, Erdoğan’a şahsen dava açma şansı olup olmadıkları konusunda araştırma yapmakta.

Tasoula, sonbaharda Mağusa’ya  yürüyüş yapmayı planlıyor. Yüzlerce yerinden yurdundan edilmiş insan, hayalet gibi giyinip geride bırakmak zorunda kaldıkları evlerine doğru yola çıkacaklar.

FOTOĞRAFLAR: JULİEN BUSCH

*Bu yazı ilk olarak Der Spiegel’de yayınlandı. Yazı, fotoğraflar ve çevirinin tüm yayın hakları Tasoula Hadjitofi’ye aittir. Gazetemiz bu yazı için Hadjitofi’dan izin aldı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.