Mandela’nın yoldaşları Öcalan için kenetlendi

Dosya Haberleri —

INGILTERE OCALAN'A OZGURLUK

INGILTERE OCALAN'A OZGURLUK

  • Güney Afrika’nın en büyük sendikası COSATU ile Kürt İnsan Hakları Eylem Grubu (KHRAG) BM Genel Sekreteri’ne açık mektup yazdı, Öcalan’ın özgürlüğünü talep etti. Mandela’nın yoldaşları, kampanya çerçevesinde lobi çalışmaları yapıyor, seminerler düzenliyor ve uluslararası toplumu harekete geçirmeye çalışıyor.

EREM KANSOY

 

Güney Afrika Kürt İnsan Hakları Eylem Grubu (KHRAG), ülkenin en büyük sendikası COSATU ile birlikte Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü talebiyle “BM Genel Sekreterine Açık Mektup” kampanyası yürütüyor. Farklı dillere çevrilen mektubun birçok ülkede imzacıları bulunuyor.

Öcalan’ın barışı getirebilecek kilit isim olduğunu belirten KHRAG Direktörü Prof. Mahmoud Patel, “Güney Afrika’daki deneyimlerimizden biliyoruz ki meşru ve güvenilir bir liderliğin serbest bırakılması, her barış süreci için kaçınılmaz bir ön koşuldur” dedi.

Kürdistan’da verilen silahlı mücadelenin Güney Afrika’da ‘apartheid’ rejimine karşı verilen mücadele ile benzerlikler taşıdığına dikkat çeken Patel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Nelson Mandela, ‘apartheid’ rejiminin masum insanları öldürdüğü 60’lı yıllarda silahlı mücadeleye liderlik etmek içinde yeraltında eğitim almıştı. Ayrıca o da nerede olduğunu ‘apartheid’ rejimine bildiren ve tutuklanmasına yol açan Amerikan gizli servisleri tarafından da ihanete uğramıştı. 1999’da Başkan Mandela kabinesinin ve Kürt İnsan Hakları Eylem Grubunun önceki başkanı ve o dönemde hakim olan Essa Moosa’nın Öcalan’a Güney Afrika’ya gelmesi halinde siyasi sığınma hakkı tanıyan kararını hatırlayın. Böylece hareketimiz ile PKK ve Kürt halkı arasındaki bağ güçlenecekti.”

Öcalan için ‘Mandela Kuralları’

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın hapishane koşullarının “korkunç” olduğunu söyleyen Patel, Birleşmiş Milletler tarafından benimsenen “Mandela Kuralları”nın uygulanmasını talep ettiklerini belirtti. Bu kuralların siyasi tutsakların diğer bütün tutsakların faydalandığı haklardan faydalanabilmesini ve ayrımcılığa uğramamasını düzenlediğini belirten Patel, “Öcalan’ın bu taleplerinin yirmi yılı aşkındır reddedildiğini biliyoruz. Mandela için de bu haklar, uluslararası kampanya sayesinde gündeme gelmişti. Bu kuralların Öcalan için de uygulandığını görmek istiyoruz. Yıllardır Öcalan’ın yasal temsilcileriyle bile görüştürülmediğini biliyoruz. Bu çok açık bir biçimde yasalara aykırıdır” dedi.

 

‘Özgürlüğü acil bir konu’

Kampanyaları için sadece Güney Afrika ve Afrika kıtasının kalanında değil, dünyanın birçok ülkesinde çalışmalar yaptıkları ve destek aradıkları bilgisini veren Patel, “Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, aciliyeti olan bir konu. Bu süreçte dayanışma ortaklarımızı sürekli davet ettiğimiz online seminerler düzenleyeceğiz ve hem hak örgütlerine ama hem de anaakım hareketlere Öcalan’ın özgürlüğünün önemini anlatmaya çalışacağız” dedi.

 

Mandela tecridinden de kötü

Mandela’nın tutsaklığı sırasında da hem Güney Afrika’daki farklı hareketlerin hem de uluslararası kampanyanın Birleşmiş Milletler’i sorunu gündeme almaya sürüklediğini belirten Patel, Öcalan’a uygulanan tecridin Mandela’ya uygulanandan da daha kötü olduğunun altını çizdi ve devam etti: “O, yaklaşık 13 metrekarelik bir hücrede yaşıyor. Uluslararası kuruluşların yasal temsilcileri tarafından ziyaret edilmesine izin verilmiyor. Bir önceki başkanımız Essa Moosa iki ayrı heyetle Öcalan’la görüşme talebinde bulunmuştu, reddedildi. Mandela hapsedildiğinde Moosa, avukatı olduğu için sürekli görüşebiliyordu. Öcalan, sadece bir erkek kardeşiyle bazen telefon görüşmesi yapabiliyor. Bu koşullar o kadar kısıtlayıcı ki, zihinsel işkencedir aslında. Bu yüzden onun koşullarının Mandela’nınkilerden daha kötü olduğunu söylüyorum. Mandela, diğer mahkumlarla iletişim kurma olanağı da buldu, Öcalan’ın bu olanağı da yok. 4 bin askerle kuşatılmış bir ahlaksızlık adasında kalıyor. Barış isteyen ve pek çok kez bu konuda adımlar atan birinden bu kadar korkuyorlar. Biz Güney Afrika’da liderimiz serbest bırakılıncaya kadar müzakere etmeyi reddetmiştik.”

Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve NATO başta olmak üzere uluslararası toplumun Türkiye’te hukuki ve siyasi baskı yapmakta yetersiz kaldığını sözlerine ekleyen Patel, “Türk devletinin Öcalan’a uyguladığı bu tecrit, kesinlikle uluslararası toplumun, Avrupa Birliği’nin ve diğerlerinin başarısızlığı yüzündendir” dedi.

 

KHRAG nasıl ortaya çıktı?

 

Mahmoud Patel: Nelson Mandela ve Güney Afrika Kürt İnsan Hakları Eylem Grubu’nun (KHRAG) ilk başkanı Essa Moosa, Öcalan’a politik sığınmacı statüsü vermişti ama bilindiği gibi Rusya, Yunanistan, İtalya ve tüm diğer devletler ona sığınma hakkı tanımadı. Sonra ne olduğunu biliyoruz: Yakalanıp Türkiye’ye teslim edildi. O dönemde, eğer Öcalan Güney Afrika’ya gelseydi karşılama heyetinde olacak isimler, bir eylem grubu kurmaya karar verdiler. Yargıç Essa Moosa, Profesör Carter Smal’ın ve o dönemin Adalet Bakanı Hassan Solomon da bu grubun bir parçasıydı. O günden beri Öcalan için lobi çalışmaları ve özellikle Suriye’de Kürtler için insan hakları çalışmaları yapıyoruz. Irak ve İran’da gerçekleşen hak ihlallerini de izliyoruz. Vicdan sahibi gözlere sahibiz, elimizden geldiğince mücadeleyi yükseltiyoruz. Tarihimiz budur. Bu çalışmalar, 1999’dan biraz önce, PKK’nin ilk delegasyonunun Essa Moosa’nın da dahil olduğu yoldaşlarımızla görüşmesi ile başladı. Öcalan’ın yakalandığı haberini aldıktan sonra bu grubun özgürlüğe kadar Kürt halkının hakları için dayanışma çalışmalarına devam etmesi kararı alındı ve bu kapsamda devam ediyoruz.

Guterres’e mektup: Devreye girin!

 

KHRAG ve COSATU’nun Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’e yazdığı mektup, BM’nin uluslararası anlaşmalarda tanımlanan görevlerine ilişkin bir hatırlatma ile başlıyor ve şöyle devam ediyor: “Bir BM üyesi olan Türkiye Cumhuriyeti, günümüz dünyasında barış ve istikrar için temel bir tehdit oluşturmaktadır. Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye, uluslararası normları ve anlaşmaları ihlal ederek, çeşitli çatışma bölgelerine doğrudan askeri müdahale ile saldırgan dış politika izleyerek bölgesel ve küresel düzene karşı büyük bir tehdit haline geldi. Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki yayılmacı politikası ve Libya, Doğu Akdeniz ve Kafkasya’daki müdahaleleri kanlı çatışmalara neden oldu veya mevcut çatışmaları daha da şiddetlendirdi, insan hakları ihlalleri, can kaybı, yerinden edilme ve istikrarsızlığın artmasına neden oldu.”

 

‘Kürtlerin meşru temsilcisi’

Türk devletinin sınırötesi ve ülke içindeki baskı ve işgal politikaları özetlenen mektupta daha sonra Kürtlere yönelik savaş politikalarına dikkat çekilerek PKK’nin milyonlarca insan tarafından desteklenen bir politik örgüt olduğu vurgusu yapılıyor: “Milyonlarca Kürt tarafından Kürt halkının meşru temsilcisi ve Türk devletinin baskısına karşı direnişinin lideri olarak kabul edilen Sayın Öcalan, Türk hükümeti ile 2013-2015 yılları arasında barışçıl çözüm tartışmalarında merkezi bir rol oynadı. Onurlu ve etkili bir barışın muhatabı olduğu tartışmasızdır. Kürt halkının lideri Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü, Kürt sorununun çözümü için hayati önem taşımaktadır.”

 

‘Yetkilerinizi kullanın’

BM’nin Kürt Halk Önderi Öcalan’a yönelik tecride karşı bir an önce devreye girmesi talep edilen mektupta, CPT’nin raporları da hatırlatılarak, şu talepte bulunuluyor: “Türkiye'de ve bölgede barış ve istikrar adına, 1998 yılında Türkiye tarafından imzalanıp onaylanan BM İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme çerçevesinde Sayın Abdullah Öcalan'ın hapishane koşullarını derhal ele almak ve araştırmak üzere OHCHR İşkenceye Karşı Komiteyi etkinleştirmenizi rica ediyoruz. Ayrıca Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'ın derhal serbest bırakılması konusunda devreye girmek için BM Genel Sekreteri olarak tüm yetkinizi kullanmanızı rica ediyoruz. Bu kritik noktada BM Genel Kurulunu barış görüşmelerini kolaylaştırmak için bir girişim başlatmaya ve Türkiye'yi uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine saygı göstermeye davet ediyoruz.”

 

 

Britanya’nın en büyük sendikası da

‘Öcalan’a özgürlük’ diyor

 

Stephan Smellie, Büyük Britanya’nın en büyük sendikası UNISON’un Uluslararası İlişkiler Komitesi Sözcüsü ve sendikanın yürüttüğü Öcalan’a Özgürlük Kampanyası’nın da yürütücülerinden. Smellie, Güney Afrika Kürt İnsan Hakları Eylem Grubu (KHRAG) ve COSATU tarafından yürütülen BM Genel Sekreteri’ne mektup kampanyasının da bir parçası ve mektubun imzacısı.

 

‘Bu bir barış girişimi’

Öcalan’ı “Kürtlerin Mandela’sı” olarak niteleyen ve Mandela’nın serbest bırakılmasının Güney Afrika’da barışın tesis edilmesinde kilit rol oynadığını hatırlatan Smellie, şöyle devam etti: “Öcalan’ın da Kürt hareketinde benzer bir rolü var. Onun tahliyesiyle ilgili kampanya, sadece 22 yıldır hapiste olan birinin serbest bırakılmasıyla ilgili değil. Bu, barışın yolunu açmakla da ilgili bir girişimdir. Türkiye ancak Kürtlere yönelik yüz yıllık baskının ortadan kalkmasıyla, barışçıl bir çözümle ilerleyebilir. Türkiye, ekonomi politikaları, kadın düşmanlığı ve insan haklarına uymaması ile bölgedeki barışa ve çeşitliliğe saygısızdır.”

 

‘Apartheid’ benzerliği

Türkiye’nin yıllardır kendi nüfusunun bir bölümüne karşı savaştığının altını çizen Smellie, “Birleşmiş Milletler bu sorunla ilgilenmeli ve sorunun kökeninin Kürtlere uygulanan baskıda olduğunu ve Öcalan’ın da bunu çözmenin anahtarı olduğunu anlamalı” diye konuştu.

Güney Afrika’daki apartheid rejiminin de Mandela’yı tutsak etmek ve siyahlara baskı uygulamanın yanı sıra sınırötesi saldırganlıklara başvurduğunu hatırlatan Smellie, bu konudaki benzerlikleri şöyle açıkladı: “Onlar da iktidarlarını savunma mücadelesini sınırlarının dışına taşıdılar. Namibya’yı askeri olarak işgal ettiler, Angola ve Mozambik’e müdahale ettiler, Rodezya’da şimdi Zimbabve haline gelen ırkçı rejimi desteklediler. Tıpkı Türkiye’nin şu anda Suriye ve Irak’ta ya da Dağlık Karabağ çevresinde yaptıkları ya da Libya ve Kıbrıs çevresindeki angajmanları ve Yunan sularındaki tehditleri gibi. Bu savaş politikaları, bir yandan Türkiye’nin sınırları içindeki Kürtlerle savaşının bir uzantısı ama tüm bölgeyi ve oradaki tüm ülkelerin istikrarını tehdit ediyor.”

 

‘Sonuç korkunç olur’

Birleşmiş Milletler’in Türkiye’nin saldırganlığına bir an önce müdahale etmesi gerektiğinin altını çizen Smellie, “Eğer müdahale etmezlerse sonuçları daha da korkunç olacaktır. Kaybedilen on binlerce hayat ve geleceği çalınan çocuklar var. BM, bölgede barış için çalışmalı ve bunun anahtarı da Türk hükümetinin mevcut politikalarını durdurmak ve barışın anahtarı olarak Abdullah Öcalan’ı esaretten kurtarmaktır” dedi.

Türkiye’deki KESK gibi kardeş sendikalarının da sürekli baskılara, hapis cezalarına maruz kaldıklarına dikkat çeken Smellie, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de sendika yöneticileri, sadece sendikal faaliyetlerde bulunmaktan, kadına yönelik şiddete karşı çıkmaktan ve hükümetin savaş politikalarını protesto etmekten ‘terör’ suçlamasıyla yıllarca hapis cezaları alıyor. Ben de dahil olmak üzere gözlemcileri mahkemelere gönderdik, Birleşik Krallık hükümetine kaygılarımızı içeren mektuplar yolladık. Kadın Komitemiz hapishanede bulunan sendikacılara mektuplar yazdı, dayanışmalarını iletti.”

 

‘Hepsi Kürt sorunuyla bağlı’

Türkiye’de kaygı duydukları tüm sorunların Kürt sorunu ile bağlantılı olduğunu belirten Smellie, “Nüfusunun beşte birini, 20 milyona yakın insanı bastırmak isteyen bir devletin bunu yapmak için şiddete ve demokratik olmayan yollara başvurmak zorunda kalacağı açıktır” dedi.

Türkiye’deki tüm sorunların çözümünün Kürt sorununun çözümünden geçtiğini de söyleyen Smellie, ekledi: “Bu nedenle Leyla Güven’in serbest bırakılmasını ve insan hakları ihlallerinin son bulmasını, sendikal özgürlükleri ya da kadın özgürlüğünü talep ederken her zaman aynı yere geliyoruz: Barışa giden yolda bir başlangıç olarak Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.