Meclis'e barış hukukunu anlattı

Mithat Sancar

Mithat Sancar

  • DEM Parti İmralı Heyeti Üyesi Prof. Mithat Sancar, Meclis Genel Kurulu'nda 'barış hukuku'nu izah etti. Barış hukukunun üç boyutu olduğunu belirten Sancar, şöyle sıraladı:
  • “Çatışmasızlığı kalıcı hale getirmek için hukuksal düzenlemeleri yapmak. Çatışmayı bitirmek, barışı sağlamaya yetmez.
  •  Çatışmayı doğuran sorunları (burada adı Kürt sorunu) çözmek için yöntemler geliştirmek ve düzenlemeler yapmaktır.
  •  Barışı bütünsel hâle getirecek düzenleme ve tedbirlerdir. Temelinde demokratikleşme ve demokratik toplumun inşası var.

DEM Parti İmralı Heyeti Üyesi Mithat Sancar, bu sürecin rotası barışsa pusulasının da demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet olması gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesinin görüşüldüğü Meclis Kurulu'nda söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti Üyesi Mithat Sancar, "Ben bu gün barıştan söz edeceğim" diyerek, konuşmasına başladı. Yıllardır konuşulan barışı savunduklarını, süreçle birlikte barışın herkesin gündeminde olduğunu belirten Sancar, "Barışseverlik genellikle naiflikle eşdeğer görülür. Barışseverleri, barış savunucularını naif, hatta gafil bulanlar çoktur. Bu anlayışta olanlar, iki savaş arasında bir hazırlık döneminden öte bir barışın mümkün olmadığını söylerler. Barış dediğiniz şey, onlara göre yeni bir savaşa hazırlıktan ibarettir, bundan ötesi değildir. Barış savunucuları ise en kırılgan, en zayıf ateşkeste bile barışı inşa etmenin imkânını ararlar. Barış fikri azla yetinme anlamına gelmez ama azla yetinmese bile azın da değerini bilir. En kıt şartlarda dahi barış kültürünü ve imkanını genişletmenin, geliştirmenin yoluna bakar. 'İnsan insanın kurdudur' tezine karşı, 'insan insanın yurdudur' düsturuna biat eder" diye konuştu.  Barış çabalarını mitolojik kahramanlara atıfta bulunarak anlatan Sanca, "Barış zahmetlidir. Uğraşmak gerekir" dedi. 

Tek bir kişinin hayatı bile

Sancar, barış umudunun var olduğu sürece bunun tesisi için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Barışın inşa edilmesinde izlenen farklı yol ve yöntemlere dikkat çeken Sancar, barışın yalnızca bir anlaşmadan ibaret olmadığını ifade etti. Barışın bir durum ya da varılacak son bir durak da olmadığını dile getiren Sancar, şöyle devam etti: "Barış, bir etik, politik tercih veya kapasitedir. Bu açıdan baktığında toplumun kendini yeniden kurmasının en etkili yöntemi ve en önemli sonucudur. Barışı inşa etmenin yolu toplumsal müzakere ve demokratik siyasetten geçer. Şimdi yaşadığımız sürecin önemli köşe taşlarından 27 Şubat'taki deklarasyonun altını çizeceğim. Bazı hususlarıyla tekrar hatırlatmak isterim. Sayın Öcalan, 'Eğer konuşarak tek bir kişinin bile hayatını kurtarabiliyorsak bunu yapmak en büyük görevdir' diyor. 27 Şubat çağrısının ruhunu burada görmek, burada aramak gerekiyor. Sayın Bahçeli'nin 22 Ekim 2024'teki tarihi konuşmasına verilmiş tarihi bir karşılıktır bu açıklama."

Nefretin denetime alınması

Hannah Arendt'in, "Siyaset insanların eşit olarak bir arada konuşabilme sanatıdır" sözüne atıfta bulunan Sancar, "Gelin konuşalım. İtirazlarınızı, eleştirilerimizi, kaygılarımızı hatta kırgınlıklarımızı ve kızgınlıklarımızı dile getirelim ama kin ve nefretle değil. Demokratik siyasetin en önemli meselesi budur zaten. Nefretin denetim altına alınmasıdır. Nefret, siyaset değildir. Siyaseti ortadan kaldırmaya dönük ağır bir saldırıdır. Nefret, insaniliği de yok eder. Bu da her türlü kötü yolun önünü açar. Toplumda da nefret ve kini inşa edenler var" şeklinde konuştu. 

Dönüştürme sorumluluğu

Çatışma, nefret, kin ve savaş zihinlere yerleştirildiğinde kolayca dönüştürülemediğini kaydeden Sancar, şöyle sürdürdü: "Bunu dünyadaki pek çok tecrübeden biliyoruz ama bizim bunu dönüştürme sorumluluğumuz var. Şimdi içinde bulunduğumuz dönem tam da bu sorumluluğun hayati bir hâl aldığı zaman dilimidir. Büyük bir imkân, büyük bir şans var karşımızda. Dünya değişiyor, Ortadoğu dönüşüyor, buna seyirci kalma lüksümüz ve şansımız yok. Dünyada ve bölgede yaşanan değişim, basit bir düzenleme değil, siyasal mimarinin kökten değişmesidir. Bugüne kadar hep Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerin Türkiye'ye etkisini konuştuk. Şimdi Türkiye'den Ortadoğu'ya yayılacak etkileri konuşma zamanı. Gelin, hep birlikte Ortadoğu'yu barış ve demokrasi yoluyla dönüştürmenin öncüsü olalım ve hep birlikte modelini oluşturalım.

Barışın hukukunu kuralım

Büyük barışı ancak böyle kurabiliriz. Başta Suriye olmak üzere, bölgenin tümünü kapsayacak demokratik, eşitlikçi, özgür bir düzenin yolunu hep birlikte kuralım. Barış sadece bir çatışmasızlık değil, tıpkı bir ağacın sadece gövdesiyle hayatta duramayacağı gibi barış da tek başına şiddetsizlikle var olamaz. Barışın kökleri olmalı; yani hakların tanınması. Dalları olmalı; eşitliğin sağlanması. Yaprakları olmalı; devletin ve toplumun demokratik dönüşümü. Aksi hâlde o ağaç, ilk fırtınada devrilir. Eğer barış kalıcı değilse zaten barış durumundan söz edemeyiz. Bunun için de barış hukukuna ihtiyacımız var. Şimdi, barış hukukunu kurmanın zamanıdır.

Barış hukukunun üç boyutu

Aslında geciktik bile. 13-14 ayı bulan bu süreçte, barış hukukun sütunlarını çoktan dikmiş olmamız gerekiyordu. Barış hukukunun üç boyutu olduğunu söyleyeceğim. Biri, çatışmasızlığı kalıcı hâle getirmek ve bunu sağlayacak hukuksal düzenlemeleri yapmak. Barış hukukunun birinci boyutu budur. Çatışmayı ancak böyle kalıcı olarak sonlandırabiliriz. Çatışmayı bitirmek, barışı sağlamaya yetmez. Barış hukukunun ikinci unsuru, çatışmayı doğuran sorunları çözmeye yönelik yöntemler geliştirmek ve düzenlemeler yapmaktır. Evet, çatışmanın bir sebebi, bir kaynağı vardır; burada da adı Kürt sorunudur. Bu sorunu çözecek yolları açalım, temelleri atalım, bunun hukukunu oluşturalım. Barış hukukunun üçüncü boyutu ise barışı bütünsel hâle getirecek çalışmalar, düzenlemeler ve tedbirlerdir. Bunların da temelinde demokratikleşme ve demokratik toplumun inşası yer alır.

Meclis'in tarihi görevi

Bunlar birbirine bağlıdır, koparamayız. Evet, bitişik olabilir, ama her adım diğerine mutlaka kapıyı açmalıdır. Bu Meclis tarihi bir görevle karşı karşıyadır. Barışın hukukunu kurarak; yeni yüzyılı demokrasi, özgürlük, eşitlik üzerine inşa etme imkânına sahiptir. İlk Meclis gibi, 1920'deki Meclis gibi bu yolu açabilecek imkânlar mevcuttur. Yeter ki irade gösterelim, konuşalım, tartışalım ama kavga etmeyelim. Söz söyleyelim, ama hakaret etmeyelim. Barışı isteyelim, çatışmanın sadece acı getirdiğini görelim. Barış toplumun içinde zaten var, bunu çok çeşitli tecrübelerle yaşayabiliriz. Barışın toplum içindeki bu güçlü köklerinin büyümesini önleyecek siyasal tutumlardan vazgeçelim.

Barış bizi birleştirir

Kimsenin her yapılana tartışmasız destek ve onay vermesini beklediğimizden değil; bir arada, eşit ve özgür yaşamanın yolunun barıştan geçtiğini bildiğimiz için söylüyoruz. Bölünme korkusu yıllardır, nesillerdir taşınan büyük bir yük; ancak bu yükten kurtulalım. Barış bizi ayırmaz, birleştirir; yine deklarasyona bakın, evet, entegrasyondan, bütünleşmeden söz ediliyor. Biz de diyoruz ki bütünleşmenin, eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşamanın garantisi barış savunuculuğudur, barış yoludur. Barış büyük masalarda değil, insanın insana yeniden dokunabildiği yerde başlar. Bu sürecin rotası barışsa pusulası da demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet olmalıdır. Bunu ancak hep birlikte yapabiliriz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.