Muaviye ve Erdoğan’ın Kur’an taktikleri


Son günlerde, Erdoğan’ın, elinde Kur’ân’la seçim meydanlarında nutuklar atması, insana bazı tarihsel yaşanmışları hatırlatıyor. Gerçi Erdoğan, Kur’ân’lı seçim politikalarını geçmiş yıllarda da sürekli kullanmış ve özellikle de inanan Kürt tabanında kayda değer bir oy devşirmişti. Anlaşılan o ki Erdoğan bu işten karlı çıktığını düşünerek, aynı taktiğe yine başvurmakta. Bilindiği gibi, bütün semavi dinlerin kutsanmış bir kitabı bulunmaktadır. Bir dinin temel esaslarını bellirten kutsanmış yazılı metinlerin bütününe “kutsal kitap” denir. Semavi dinlere göre bütün canlıları ve evreni yaratan yüce Allah’tır. O, yarattığı insanların doğadaki gereksinimlerini bilir. Dolayısıyla insanlara yarayan gerekli bilgileri peygamberleri aracılığıyla sözlü olarak bildirir.
Tarihsel süreçler itibariyle yeryüzüne dört kutsal kitap indirilmiştir. Bunlar; Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an (Mus’haf), yani Kur’ân-ı Kerim’dir. Kavram olarak Kur’ân “okunan şey, toplamak, okumak, bir araya getirmek’ manalarına gelirken; Kerim “soylu, asil, eli açık, cömert” anlamlarını içinde ihtiva eder. Kur’ân, Cebrail tarafından Hz. Muhammed’e (570-632) 610 yılından itibaren 23 yıl içerisinde âyet ve sure olarak indirilmiştir. Toplamda 6666 âyet ve 114 sureden oluşan Kurân’ın ilk sûresi; “Fatiha”, son süresi, “Nas” süresidir. Hz. Muhammed’in vefatıyla birlikte, Kur’ân ayetleri toplanmaya ve yazılmaya başlanmıştı.
Muaviye’nin, İmam Ali taraftarları karşısında Kur’ân’ı kullanması taktiği
Hz. Muhammed’in vefatından sonra İslam içindeki halife seçimleri ve daha sonrasında yaşanan derin ayrılıklar neticesinde, Müslümanlar savaş aralarında birçok kez karşı karşıya gelmişlerdi. Bütün bunların yansıması olarak Ümeyye ailesinden Ebu Süfyan oğlu, Emevi saltanatının 1. Halifesi Muaviye (602-680), İslam aleminin 4. halifesi olan İmam Ali’ye (598-661) karşı gelmiş, Şam’da halifeliğini ilan etmişti. Uzunca tartışmalar yaşanmışsa da bir sonuca varılmamıştı.
Derken, Cemel Savaşı’ndan sonra, 657 yılında İmam Ali, Kufe’de topladığı ordu ile Muaviye kontrolündeki Suriye eyaletini işgal etti. İki ordu Fırat boyundaki Sıffin’de karşı karşıya geldiler. Uzunca tartışmalar sonucunda Muaviye, İmam Ali taraftarlarına kendi lehine sinsice geliştirdiği politik bir tuzak hazırladı. Sözkonusu bu politik tuzağı, İslam aleminin kutsadığı Kur’ân-ı Kerim üzerinden hayata geçirdi. İslam tarihine “hakem olayı“ olarak da geçen bu sinsice plan dahilinde, Muaviye orduları mızraklarına, kılıçlarına Kur’ân ayetlerinden sahifeler taktılar. Muaviye, kendi ordusunu savaş alanında, İmam Ali taraftarlarının karşısında Kur’ân’lı kılıçlarıyla savaşır halde konumlandırdı. Bu durum karşısında İslam eleminin 4. halifesi, Hz. Muhammed’in amca oğlu ve eniştesi olan İmam Ali zorlanmıştı. Hille ve desiseyle hakem olayı, İmam Ali’nin aleyhine ve Muaviye’nin lehine gelişti. İmam Ali taraftarları bile İmam Ali’ye sırtını döndüler. Zira bir halife olarak Ali’nin “hakem heyeti” kurulmasını kabul etmesi, Muaviye’yi kendisiyle eşit kılmıştı. İslam alemi bölündü. Bu savaşta, Muaviye tarafından kullanılan Kur’ân sahifeleri, Muaviye’nin galip ve zalim gelmesinin önünü açmıştı. 661 yılında iktidara gelen Emevi diktatörlüğü; Horasanlı Kürt serdarı Eba Müslim (718-755) tarafından, 750 yılında yıkılana kadar, Mezopotamya’nın kadim halkları ve inançları açısında traji bir tarih olarak yazıldı. Bu süreçte, Kur’ân’a dayalı Müslüman alemi ise en karanlık dönemini yaşadı.
Erdoğan’ın, inanmış Kürtler karşısında Kur’ân’ı kullanma taktiği?
Genel seçimlere giderken, Halkların Demokratik Partisi’nin her geçen gün ezilen/yok sayılan halkların desteğiyle trendini yükseltmesi, Erdoğan’ı oldukça derinden etkilemişe benziyor. Dolayısıyla tarafsız cumhurbaşkanlığını, “namusu ve şerefi” üzerine yemin ederek ilam etmişti. Fakat, o günden bu güne kadar bu yeminine hiç uymadı ve şimdilerde seçim meydanlarında partisi eski AKP’ye oy istiyor. Özellikle Kürt illerinde eline Kur’ân-ı Kerimi alarak, Diyanetin kaldırılmasını isteyen HDP’ye saldırıyor. Diğer yandan, Diyaneti ve İmam Hatip okullarının kendi partisinin eserleri olduğuyla övünen Kılıçdaroğlu üzerinden de Alevileri rencide ediyor. Örneğin Erdoğan, 2 Mayıs’da Diyarbakır’da, 3 Mayıs’da Batman’da ve 4 Mayıs’da da Siirt’teki seçim mitinglerinde; “Bunlar okulları, camileri yakıyorlar. Çıkmış ‘Diyanet’i kaldıracağız’ diyor… Şu hale bak! İnançlarımızla adeta oynamaya başladılar. Malum terörün beslediği siyasi parti ne diyor? ‘Diyanet İşleri’ni kapatacağız’ diyor. Ya bunlar maalesef cami duvarında pislemeye başladılar… 70 yıl önce bu millete Türkçe ezan dayatılıyordu… Dağlardaki kamplarda elimizdeki belgeler; bunlar Zerdüşt dininin eğitimini veriyorlar… Şimdi Kürtçe ezan dayatılıyor… 60 bine kadar indirmişlerdi. Şu anda imam hatip okullarının öğrenci sayısı 1 milyona ulaştı!” ve benzeri söylemleri dile getirirken, bu sırada da kürsüde tuttuğu bir Kur’ânı eline alıp, “Kürtçe Kur’ân” diye göstererek şunları söylüyor: “Kaldıracağız dedikleri Diyanet Kur’ân’ın Kürtçesini çıkardı. Çünkü ‘Ben 78 milyonun Diyaneti’yim’ diyor!”
Onun bütün bu söyledikleri bir yana, sadece Diyanet’in Kürtçe Kur’ân çıkardığına ilişkin söyleminin yalan olduğunu, yine koruduğu Diyanet tekzip ediyor/yalanlıyor. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, Kürtçe bir Kur’ân çıkarmamıştı. Taraftarlarına gösterdigi Kur’ân, 2014 yılında Ensar vakfı tarafından basılmış, Fikri Amedi’nin çevirdiği Kur’ân tercümesiydi. Kur’ân elindeyken, Allah adına, Kur’ân adına resmen insanları aldatıyor!
Erdoğan, Siirt’te Kılıçdaroğlu’nu halka yuhalatarak, “Şimdi ana muhalefet partisinin başındaki zat benimle ilgili dün Kayseri’de bir ifade kullanmış. ‘Nerede neyi konuşacağını bilmiyor Cumhurbaşkanı. Evren gibi Kur’ân’ın istismarını yapıyor’ diyor. Sayın Kılıçdaroğlu, ben Kur’ân’la büyüdüm, Kur’ân ile yaşıyorum. Onu sen kendine söyle. Kendi şahsında Kur’ân’ın yerinin ne olduğu malum. Beyefendi nereden buraya geldi?” dedi. Ve fakat, Kur’ân’ın Bakara suresiyle dalga geçerek, “Bakara-makara sallıyorum her cuma bişeyler” diyen, 17-25 Aralık hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet operasyonun ardından, görevinden istifa etmek zorunda kalan AB Bakanı Egemen Bağış için hiç çekinmeden “kardeşim” ifadesini kullanmıştı. “Beyefendi” dediği Kılıçdaroğlu’nun Dêrsim’den, Ankara’ya gittiği malum! Geleneksel öğretisi içinde, hiçbir zaman Kur’ân’ı ve ayetlerini, siyasi çıkarları için kullanmamadığı da bilinmekte! Öte yandan, Dêrsim’in; Kızılbaş, Batıni Kürt Alevileri; tarihler boyunca Muaviye Emevilerine, Abbasilere, Selçuklulara, Osmanlılara ve Cumhurriyete karşı boyun eğmemiştir.
