Muhalefet çözüm yaklaşımını açıkça ilan etmekten çekinmemeli

Fehim IŞIK yazdı —

  • Kim ne yaparsa yapsın, kaderini Erdoğan'a bağlamış hangi güç ne çaba gösterirse göstersin, AKP-MHP iktidarı açısından yenilgi kaçınılmazdır.
    Bu yenilginin mimarı da siyaseti masa üstünde yapanlar değil, direniş siyasetini, alanları, sokağı savunanlardır.

Erdoğan'ın tehditlerinden durumunun iyi olmadığı anlaşılıyor. Seçim anketleri ve sokak röportajları da iktidarın halini gözler önüne seriyor.

Geçmişte AKP veya MHP'ye oy verenler öyle öfkeliler ki pişmanlıklarını bazen sinkaflı sözcüklerle dile getiriyorlar. En önemlisi ise iktidarın havuzundan beslenenlerin tepkileri. Ateş bacayı sarmış. Bir yandan önümüzdeki döneme ilişkin kişisel korkularını dile getiriyorlar, bir yandan da yeni korkular ile kaos yaşanacağını ileri sürerek toplumu etkileme amaçlı algı yayıyorlar.

 

Ülkenin bir seçim iklimine girmesinin, Millet İttifakı ve periferindeki partiler ile, HDP'nin Kürt sorunu, işsizlik, yoksulluk gibi konularda somut söylemlere yönelmesinin, iktidarın dış politikasındaki çöküşün daha görünür olmasının, iktidar cenahındaki telaşın bazı nedenleri olarak gösterilebilir.

Benzer bir durum da muhalefet cephesinde yaşanıyor.

Azımsanmayacak bir kesim; -ki buna son zamanlardaki söylemleriyle Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı- Erdoğan'ın iktidarı bırakmamak için çabaladığını söyledi.

Muhalefet cenahında yer alıp daha ilerisini söyleyenler, Erdoğan'ın iç veya dış fark etmez, bir savaş çıkaracağını belirtenler de var.

İktidar cenahından korku iklimi yayanlar ile muhalefetin, Erdoğan'ın iktidarı terketmemek için her yolu deneyeceğini söyleyenler arasında nüans farkları olsa bile, söylemleri nihayetinde aynı kapıya çıkıyor. Erdoğan yenildiğini gördü, iktidarı bırakmamak için eline geçirdiği devlet gücünü sonuna kadar kullanacak.

Doğrudur! Erdoğan kaybedeceği bir seçime gitmez. İkincisi, seçime gitmek zorunda kalsa da kaybetmemek için her olanağı kullanır. Bunu geçmişte o kadar güçlü değilken de yaptı ve başardı. 31 Mart yerel seçimleri dışında sandıkta kaybettiği seçimlerin tamamını hile ile kazandı.

Yerel seçimler açısından bilinçli bir adım attığını, kaybetmeyi engellemek yerine sonucu kabul ederek büyük oyun için genel seçime hazırlandığını söyleyenler de var. Bunun böyle olmadığı belli. Çok denedi, başaramadı, kabul etmek zorunda kaldı. Bu sonucun oluşmasında HDP'li seçmenlerin tutumu belirgindi.

Erdoğan aslında, HDP'nin geliştirdiği stratejiyi engelleyemedi. Ardından muhalefetin bir kesiminin basiretsizliğini de kullanarak Kürdistan halkının iradesine yeniden saldırdı, kayyumlar üzerinden bazı kayıplarını telafi etti. CHP ve İyi Parti belediyelerini çalıştırmamak için ise her yolu denedi, hala da deniyor.

Durum bu iken muhalefet dirayetli davranmalı. Bu durumda Erdoğan'ın yapacağı hiçbir şey yoktur. Kim ne yaparsa yapsın, kaderini Erdoğan'a bağlamış hangi güç ne çaba gösterirse göstersin, AKP-MHP iktidarı açısından yenilgi kaçınılmazdır.

Bu yenilginin mimarı da siyaseti masa üstünde yapanlar değil, direniş siyasetini, alanları, sokağı savunanlardır.

Açık demek gerekirse HDP'nin öncülüğündeki muhalefet başta olmak üzere; devrimci ve yurtsever muhalefet içerde ve dışarıda direnmese, ne Millet İttifakı, ne de bu ittifakın etrafında kümelenenler veya kümelenmek için sıralananlar Erdoğan'ı yenemezlerdi. Çünkü onların tek derdi bekaydı, ülkenin red, inkar ve asimilasyona dayalı eski statüsüydü ve bu yönüyle Erdoğan'ın politikalarına zımni destek vermekten de çekinmiyorlardı.

Artık şu belli. Erdoğan kendi geleceğini garantilemek için korku ve kaosu kullanmayı düşünse bile, kaybeden olarak, attığı her adım ayağına dolanacaktır. Yani istediği sonucu alması mümkün değil.

Ayrıca hesaplarını Türkiye üzerinden yapan ABD ve diğer Batılı devletler de Türkiye'nin iç savaşa da yol açacak bir kaos sürecine girmesini istemiyorlar. Bunu isteseydiler 50 kez yapabilirlerdi. Koşulları vardı.

Erdoğan'ın, bu devletlerin çıkarcı siyasetinden de yararlanarak iktidarda kaldığı aşikar. Bu devletlerin tutumuna birçok gerekçe gösterebiliriz. Birincil gerekçenin, Türkiye'nin Batı için stratejik önemini koruması olduğu, ikincil önemli gerekçenin ise, göçmen politikası olduğunu hatırlatalım. Batılı devletlerin bu gerekçeleri ortadan kalkmış değil.

Tüm bunlar bizi getirip götürüp muhalefetin tutumuna bağlıyor. Millet ittifakı'nın başını çektiği muhalefetin, yeni bir kaos süreci yaşanmaması için "Önce Erdoğan'ı götürelim, sonra sorunların çözümüne bakarız" deme yanlışını yapmaması gerekir.

Seçimler normal zamanında yapılsa bile önümüzdeki kısa dönemde ekonomik krizden, işsizliğe, yoksulluktan Kürt meselesine her sorunun çözüm reçetesini kamuoyunun önüne açık biçimde koymalı. İkircikli, korkak siyasetle sonuç alınmaz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.