Muhalefet seçimi kazanmak istiyor mu? 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Muhalefet esip, gürlese de, sivil darbeden bugüne kadar faşist rejime karşı hiçbir direniş göstermedi. Oysa çakma darbeden sonra “rejim meşru değil” sözünün gereği yapılsaydı, bir süre sonra “Erdoğan istifa, erken seçim” diyerek “sine-i millete çekilseydi” hırsız çoktan kodesi boylamış olurdu.

Erdoğan bir kere daha Cumhurbaşkanlığı koltuğunu çalmak üzere. Siyasi bir hırsızla karşı karşıyayız.

Birinci defa “üniversite diploması” olmadığı halde koltuğu çaldı. Hala diploma ortada yok. Malum şahsının “iki yıllık” bir yüksek okul bitirdiği söyleniyor. O bile şüpheli. Şimdiye kadar tek bir “sınıf arkadaşı” bile ortaya çıkıp, “biz onu ‘uzun Recep’ diye bilirdik” demedi. Hani ufak tefek biri olsa gözden kaçmıştır diyeceğim. Üstelik o sırada Necip Fazıl’ın talebesi, Akıncılar fedaisi iken, tek bir “dava” arkadaşı çıkıp, “onunla Sultanahmet mektebinde az mı devrimci tepeledik” bile demedi. Hatta o esnada Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okuyan herhangi bir devrimci de çıkıp, “Recep adında İslamcı-faşist beni bacağımdan vurdu” bile demedi. Anayasa’ya göre vaktiyle Cumhurbaşkanı olmak için en az dört yıllık fakülte mezunu olmak şartına rağmen “koltuğu kaptığı gibi oturdu.”

En büyük hırsızlık, “parlamenter rejime” son veren ve kendisini “diktatör” yapan Nisan 2017 referandumunda yapıldı. Oylar sayılırken “geçersiz” ilan edilen pusulalar Yüksek Seçim Kurulu tarafından ansızın “geçerli” sayılınca “rejime karşı sivil darbe” gerçekleşti. Daha önemlisi Erdoğan “at hırsızı” olduğunu, referandum gecesi sonuçlara yapılan itirazlar karşısında “boşuna uğraşmayın, atı alan Üsküdar’ı geçti” deyiverdi. Burada bir de “harf” hırsızlığı yaptı. Atı “çalan” yerine, “ç” harfini cebe indirip, “atı alan” yapıverdi.

Rejim hırsızlığa dayanınca Haziran 2018’de yapılan Başkanlık seçimini CHP’li aday M. İnce’nin “adam kazandı” demesiyle sahiden de kazandı. Oylar çalınmakla kalmadı. Partisi AKP Milletvekili seçiminde çoğunluğu kaybedip, HDP de TBMM’ye 80 vekil ile girince, “seçimi” de çaldı. Ama en alçakçası, 1 Kasım 2018 seçimlerinde yüzlerce insanın “canını, kanını, hayatını” çaldı.

Şimdi Anayasa’ya göre üçüncü defa Başkan olamayacağı halde, Başkanlığı çalmaya hazırlanıyor. Referandumda sivil darbe yapan YSK’ya dayanarak yeniden aday olacak. Acaba bu  defa da başkanlık koltuğunu çalabilecek mi?

Bu sorunun cevabı Altılı Masa’ya bağlı. Bağlı ama muhalefet öyle görünüyor ki, bu hırsızlığa göz yumacak. Kılıçdaroğlu, “anamızı kaçıran kadı, kimi kime şikayet edelim” çaresizliğiyle hırsıza yol verdi. YSK’ya başvurmama kararı almış gibi.

Muhalefet esip, gürlese de, sivil darbeden bugüne kadar faşist rejime karşı hiçbir direniş göstermedi. Oysa çakma darbeden sonra “rejim meşru değil” sözünün gereği yapılsaydı, bir süre sonra “Erdoğan istifa, erken seçim” diyerek “sine-i millete çekilseydi” hırsız çoktan kodesi boylamış olurdu. Oysa hırsız fırsattan yararlandı. MHP polisi, Ergenekon orduyu ele geçirdi. Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu ve tüm yargı mutlak denetime alındı. Hırsızı şikayet edecek “kadı” kalmadı.

Muhalefet şimdi de, “Erdoğan anayasayı çiğneyerek yeniden adaylığı gasp ediyor, devletin tam desteğiyle başkanlığı çalmaya yelteniyor, karşımızda devlet ve hırsız var, ama bizim de halkımız var; eğer direnemezsek, seçimi ve başkanlığı bir kere daha çalacak”  diyeceğine, sanki normal bir seçim yapılacak havalarında.

İşte bu duruma bakarak çok daha önce yazdığım gibi, ben Altılı Masa’nın Başkanlık seçimini kazanma konusunda tereddüt ettiğini düşünmekteyim. Erdoğan öyle bir enkaz yarattı ki, Altılı Masa’nın liderleri “acaba bu enkazın altından kalkabilir miyiz?” korkusuna kapıldı. Çünkü onlar bu enkazı kaldırmanın tek yolunun iktidara geldiklerinde halka “acı reçete”yle zam ve zulüm hapları yutturmak olduğunu biliyorlar. Erdoğan’ın seçim kazanmak için şu sıralar “ulufe” gibi dağıttığı “müjdeleri” amansız bir ekonomik saldırıyla geri almak zorunda kalacaklarını düşünüyorlar.

Ama böyle bir yola girmenin “güçlendirilmiş parlamenter” rejimle mümkün olmadığını da anlıyorlar. Öyle bir enkaz var ki, bunu kaldırabilmek için demokrasinin nazik aletleri hiçbir işe yaramaz. Erdoğan ise şöyle bir hesap yaptı: “Ben gidersem, bunlar enkaz altında pestile döner, bir yıl sonra tekrar gelirim; ama eğer gitmezsem, bu defa ben faşizmin dipçiği ile halkı pestile çeviririm, muhalefetsiz, seçimsiz faşizme geçer, Şanghay örgütüne iltica ederim.”

Evet. Ufuk hala karanlık.

Çıkış yolu var mı?

Bazıları Duran Kalkan’ın “devrimci söylemlerini”, onun 68’li ruhuna bağlıyor. Ben ise onun somut durumu sahanın en kanlı yerinde, bilimsel sezgiyle tahlil ettiğini ve “devrim” sonucuna vardığını düşünmekteyim. “Seçimlerin kapıyı açacağı” düşüncesi de ona aittir ve bu da Duran Kalkan’ın “doğrudan devrimden” söz etmediğini, devrime nasıl yaklaşılacağını isabetle saptadığını gösteriyor.

Seçimin aralayacağı kapıdan reform arabasıyla girenler, kafalarını duvara vurur, devrim hedefiyle girenler ya devrimi gerçekleştirir ya da devrim reformistin yapamayacağı devrimci demokratik değişim ve dönüşümlere yol açar.

Taktik “üçüncü yollar”ın yanında stratejik “üçüncü yol” Konfederal devrimdir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.