Mülteci kadınların yaşam hakkı yok

Kadın Haberleri —

Dilan Koç

Dilan Koç

  • Mêrdîn'in Mîdyad ilçesinde Serkan Özgün isimli erkek tarafından katledilen Êzîdî kadın Baran Hasan Rasho'nun ardından sürdürülen adalet arayışı, Türkiye'deki mülteci hakları ve uluslararası sözleşmelerin ihlali konularını gündeme getiriyor. Avukat Dilan Koç, dava sürecini gazetemize anlattı.
  • Rasho'nun sınır dışı edilme korkusu sebebiyle kolluk güçlerine başvurmadığının altını çizen Koç, "Uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış en temel ilke olan geri gönderme yasağı Türkiye tarafından sıkça ihlal ediliyor" dedi.

HAVAR DERYA

Mêrdîn'in Mîdyad ilçesine bağlı Şenköy (Ebşî) Mahallesi'nde 7 Ağustos 2021’de Serkan Özgün isimli erkek tarafından ateşli silahla katledilen Baran Hasan Rasho, Başûrê Kurdistan’da Êzîdî inancına mensup 11 çocuklu bir ailede dünyaya gelir. DAİŞ'in 3 Ağustos 2014'te Şengal'e yönelik başlattığı saldırıların ardından Türkiye’ye geçiş yapan Rasho, ailesiyle birlikte Bîsmil’de kurulan kampta kalmaya başlar. Orada kendisi gibi Êzîdî bir erkekle evlenerek Mîdyad’a taşınır. Bu evlilikten bir çocuğu olan Rasho, boşanmasının ardından çocuğuyla birlikte burada yaşamaya devam eder.

Katledilen binlerce mülteci kadından sadece biri olan Baran Hasan Rasho’nun dava sürecini Mêrdîn Barosu Kadın Hakları Merkezinden Avukat Dilan Koç ile konuştuk.

 

Baran Hasan Rasho

 

Mülteci ve Êzîdî

Rasho'nun sığındığı ülkenin hâkim dini inancına sahip olmamasının söz konusu öldürme eylemi açısından kolaylaştırıcı bir durum oluşturabileceğine değinen Dilan Koç, “Rasho'nun öldürülmesini vahim kılan özelliklerden bir tanesi onun mülteci olmasıyken, bununla birlikte Türkiye’de hâkim inanç olan İslam inancına sahip olmamasıydı. Failin vermiş olduğu beyanlardan hareketle Êzîdî inancına mensup olan Rasho’nun sadece inancı sebebiyle öldürüldüğü sonucu çıkarılamaz ancak Rasho’nun mülteci olması sebebiyle deyim yerindeyse 'arkasının olmadığı' düşüncesinin faili cesaretlendirdiği sonucunu çıkarmak mümkün" şeklinde konuştu.

Mülteci bir kadın olmak

Rasho'nun adliye veya kolluk makamlarına yansıyan bir şikayetinin bulunmadığını kaydeden Koç, bunun nedeninin Rasho'nun mülteci bir kadın olmasına bağlı olduğuna dikkat çekti.

Koç, "Mülteci kadın veya erkekler adli makamlara başvuru yapmakta çekiniyor. Bunun sebebi, geçici koruma kapsamındaki yabancıların sınır dışı edilme korkusu. Mağdur konumda yer aldıkları durumlarda dahi devletin kendi vatandaşını koruyacağı düşüncesiyle şikâyet hakkından vazgeçebiliyorlar. Bu hususa Rasho'nun hem mülteci hem de kadın olması gerçeği eklendiğinde, öldürme eylemiyle sonuçlanan bir durumun öncesinde fiziksel, psikolojik ve diğer şiddet türlerinin olma ihtimali kuvvetleniyor” dedi.

Aile iletişime geçti 

Mêrdîn Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak Mîdyad Cumhuriyet Başsavcılığı ile iletişime geçerek olayın takipçisi olacaklarını bildirdiklerini anlatan Koç, Rasho'nun akrabalarının Başûr’da televizyon kanalları aracılığıyla olayı duyduklarını, bunun üzerine Almanya’da ikamet eden ailenin, kendileriyle iletişime geçerek Rasho için adalet arama sürecine dahil olduklarını söyledi.

 

Serkan Özgün

 

Cezai ehliyeti tam

Mîdyad Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kısa sürede soruşturmayı tamamladığını belirten Koç, şöyle devam etti: "Yargılama devam ederken sanık müdafilerinin sanığın akli dengesinin yerinde olmadığına ilişkin savunmaları sebebiyle mahkeme, sanığı Elâzığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne gönderdi. Buradan sanığın cezai ehliyetinin tam olduğuna ilişkin rapor çıktı. Sanık müdafilerinin ceza mahkumiyeti kararını istinaf etmesi üzerinde istinaf mahkemesi, sanık hakkında bulunan iki raporun çelişkili olduğu gerekçesiyle kararı bozarak sanığı Adli Tıp Kurumu'na sevk etti. İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan da çıkan sanığın cezai ehliyetinin tam olduğuna dair raporla yeniden Mîdyad Ağır Ceza Mahkemesi'ne gelen dosyada sanık hakkında yeniden takdiri indirim uygulanarak 25 yıl hapis cezası verildi. Bu karara hem tarafımızca hem de sanık avukatları tarafından itiraz edildi, yargılama süreci devam ediyor."

Hak ihlallerinin soruşturulması 'lüks'

Türkiye’de başta kadın ve çocuklar olmak üzere mültecilerin güvenliğinin sağlanamadığına değinen Koç, bunun başlıca sebebinin geri gönderilme korkusu olduğunu söyledi.

Koç konuşmasının devamında şunları ifade etti: "Suriye’den yasa dışı yollarla Türkiye’ye geçen yabancılar göç idarelerine başvuru yapmaktan imtina ediyor. Başvuru yaptıkları an haklarında sınır dışı kararı dahi verilmeden Suriye’ye geri gönderilebiliyorlar. Kayıt dışı göçmenlerin içerisinde çok sayıda kadın ve çocuk da bulunuyor. Bu kadınlar hamile kaldıklarında dahi hastanelere gidemiyor, sağlık hakkına erişemiyor. Hal böyle olunca da kendilerine karşı işlenen özellikle cinsel, fiziksel veya ekonomik şiddet soruşturulması da 'lüks' hale geliyor.

Uluslararası sözleşmeler ihlal ediliyor

Son olarak uluslararası sözleşmelere de değinen Dilan Koç, “1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi ile düzenlenen geri gönderme yasağı, sığınmacıların en temel hakları olan yaşam ve özgürlük haklarını korumayı hedefleyen uluslararası bir teamül hukuku kuralıdır. Gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde gerekse de ulusal mevzuat olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nda temel bir ilke olan geri gönderme yasağının Türkiye tarafından sıkça ihlal edildiğine şahit oluyoruz. Uluslararası sözleşmeler böyle iken, yasa dışı yollardan Türkiye’ye giriş yapanlar kayıt altına alınmadan, haklarında sınır dışı kararı dahi verilmeden geri gönderiliyorlar. Bununla birlikte kayıtlı olup haklarında sınır dışı kararı verilmeyenler de geri gönderme merkezleri ve kamplarda, gönüllü geri dönüşler için ikna edilmeye çalışılıyor" ifadelerini kullandı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.