Nazi Gladio’su geri mi döndü?

Dosya Haberleri —

❏

  • ”İtalya’da olduğunun aksine, Almanya’da soğuk savaş bittikten sonra, Gladio’dan ve ettiklerinden bahsedilmedi, üzerinde durulmadı. Şimdi görebiliyoruz ki, yeni bir Gladio, bir iç savaş ordusu olarak ortaya çıkıyor ve devlet tarafından korunuyor olmanın tadını çıkarıyor.”

İSMET KAYHAN

Almanya’da polis ve ordu içinde Neonazi yapılanma olduğuna ilişkin tartışmalar bir süredir devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Sol Parti Hessen Eyalet Meclisi Grup Başkanı Janine Wissler NSU 2.0 imzalı e-posta ile ölümle tehdit edildi. Wissler basına, iki ayrı tehdit maili aldığını açıkladı. Sonrasında Janine Wissler’in kişisel bilgilerinin Hessen’de üç ayrı karakolun bilgisayarından araştırıldığı ortaya çıkmıştı. Yine komedyen İdil Baydar’ın kişisel bilgilerinin Hessen’de bir polis bilgisayarında arandığının ortaya çıkması da bir dizi tartışmayı beraberinde getirmişti. Bu iki skandal üzerine Hessen eyaleti Emniyet Müdürü Udo Münch görevinden ayrıldı.

Alman Meclisi Sol Parti Milletvekili Helin Evrim Sommer’in de hem Türk hem Alman ırkçılar tarafından takip edildiği ve tehdite uğradığı dün basına yansıdı. Sommer’i 2018 yılında bir Türk ırkçının tecavüzle tehdit ettiği, bir Alman Nazinin bilgisayarında ise Sommer’ın de içinde yer aldığı bir ‘düşman listesi’ ortaya çıktı. Sadece başkent Berlin’de 500 kişinin bu ‘liste’de yer aldığı belirtiliyor.

Neonaziler geçtiğimiz yıl 22 bin 300 suç işledi. Kassel Valisi Walter Lübcke‘yi öldürdü. Halle ve Hanau’da yapılan ırkçı saldırılarda 11 insan katledildi.

Alman tarihçi ve gazeteci Dr. Nick Brauns ile söyleşi yaptığımız sırada Berlin Emniyet Müdürlüğü’nün, kendisine yazılı olarak Alman faşistlerin ‘düşman listesi’nde yer aldığı bilgisinin iletildiğini söyledi.

Nick Brauns, iki Almanya’nın birleşmesinden bu yana faşistler tarafından en az 200 kişinin öldürüldüğünü belirtiyor. Brauns biraz daha derine inerek, Gladio’ya dikkat çekiyor. Brauns, ”İtalya’da olduğunun aksine, Almanya’da soğuk savaş bittikten sonra, Gladio’dan ve yaptıklarından bahsedilmedi, üzerinde durulmadı. Şimdi görebiliyoruz ki, yeni bir Gladio, bir iç savaş ordusu olarak ortaya çıkıyor ve devlet tarafından korunuyor olmanın tadını çıkarıyor” diye konuştu.

Dr. Nick Brauns, Antifa’nın (Antifaşist grupları tanımlamak için kullanılan, Almancası ‘Antifaschistische Aktion’ olan  ismin kısaltılmışı) neden hedef yapıldığını, Almanya’daki aşırı sağı konuştuk.

Donald Trump, Antifa’yı “terör örgütü” ilan edebileceklerini söyledi. Amerika’da çok da güçlü olmayan Antifa’yı neden hedef gösterdi?

Aslında Amerika’da klasik Antifa grupların neredeyse hiç bulunmamaları paradokstur. Ku Klux Klan’ı protesto eden solcu ve ırkçılık karşıtı gruplar ve “Black Lives Matters” gibi ırkçılık karşıtı hareketler var. Ancak Almanya’da mevcut olduğu gibi, bir Antifa hareketi yok. Trump’ın birçok destekçisi de dahil olmak üzere, ABD’de aşırı sağcı, -açıkçası faşist- çevreler uzun zamandır Antifa’yı düşman olarak görüyorlar. Bu düşünce, muhtemelen faşist sanal medya üzerinden Avrupa’dan Amerika’ya yayıldı.

Trump sıklıkla “Antifa” kelimesini “anarşistler” terimi ile eşanlamlı olarak kullanıyor. Amacı, George Floyd’un polis tarafından katledilmesinden sonra, ülke çapında gelişen geniş ırkçılık karşıtı hareketi yıkıcı, şiddetli ve kaotik olarak yansıtmak. Amerikalıların çoğu, ‘terör’ü yurtdışından gelen bir tehdit olarak algılıyor ve DAIŞ gibi cihatçı gruplarla bağdaşlaştırıyor. Trump, muhtemelen eylemcilerin öfkesinin nedeninin ABD toplumuna işlemiş köklü ırkçılık olduğunu algılayamıyor. ABD toplumunun temelinin Kızılderili soykırımından ve Afro-Amerikalıların köle edilmesiyle oluştuğunu da unutmayalım.

Dış politika açısından da, “Irkçılık, ABD’nin sömürge savaşlarını haklı göstermeye devam etmelidir” gibi bir düşünce de var.

Nihayetinde, Trump’ın Antifa’ya saldırması, kendisine göre sol olan her şeyi ‘Emperyalizm karşıtı’, Demokrat Parti de dahil olmak üzere ‘terörist’ olarak karalamakla ilgili. Bu yanılsama ile de Trump, her şeyi ‘terörist’ gören Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı andırıyor sadece.

Alman tarihçi ve gazeteci Dr. Nick Brauns, Berlin Emniyet Müdürlüğü’nün kendisine yazılı olarak Alman faşistlerin ‘düşman ‘listesi’nde’ yer aldığını ilettiğini açıkladı.

Trump’ın bu açıklamasından sonra, Almanya’da da Antifa karşıtı tartışmalar başladı. Almanya’da aşırı sağ sorun olduğunda, hemen sol ile karşılaştırma yapılıyor. Bu karşılaştırmanın nedeni nedir?

Bu söyledikleriniz tam olarak doğru değil. Almanya’da yıllardır hem sağın hem de Anayasayı Koruma Dairesi’nin (Verfasungsschutz) çabaları ile Antifa’yı itibarsızlaştırma ve cezalandırma girişimleri olmuştur. Özellikle, Anayasayı Koruma Dairesi’nin eski başkanı Hans Georg Maaßen’ın bu konuda önemli bir rolü olduğunu söylemeliyim. Anti-faşizmden uzun zamandır raporlarda “solcu, aşırılık yanlısı bir faaliyet alanı” olarak bahsediliyor. Geçtiğimiz günlerde Polis Sendikası (GdP) Twitter üzerinden anti-faşistlerin “anti-insan” olduğunu iddia etti. Üstelik birkaç yıl önce GdP, Münih sendika evinde bir Antifa kongresini önlemeye çalıştı. Anti-faşizmi temel değerlerinden biri olarak gören Alman Sendika Birliği DGB bünyesinde (Deutscher Gewerkschaftsbund) böyle bir sendikanın ne aradığını gerçekten merak ediyorum.

Özellikle, Federal Meclis’teki AfD uzun zamandır Antifa’yı yasadışı ilan etmeye çalışıyor. Federal Meclis kısa süre önce AfD’nin Antifa’yı yasaklamak için yaptığı bir başvuruyu tartıştı. CDU/CSU ve FDP gibi Alman partilerin bazı kesimleri uzun süredir bu hakaret kampanyasında yer alıyor. Bu partiler olayı sağa kaydırmayı başardılar ne yazık ki. Böylece, Antifa düşmanlaştırıldı. Örneğin, Twitter üzerinden faşizme karşı olduğu için kendisinin Antifa olduğunu açıklayan SPD başkanı Saskia Esken, sağdan eleştiri aldığı için “şiddet uyguladığı” iddia edilen gruplardan uzaklaştığını belirtti. Muhafazakâr ve sağcı yayınlar, politikacılar ve Alman Anayasa Koruma Dairesi tarafından aşırı sağ her tartışıldığında, sözde eşit derecede tehlikeli bir radikal soldan bahsedilir.

Amaç bir yandan özellikle faşist sağcıların birçok kanaldan orta sınıf ile bağını ve faşistler ile burjuva partileri arasında yumuşak geçişler olduğu gerçeğini görünür kılmamak için hedef şaşırtmak diğer yandan da radikal anti-kapitalist sol ile mücadele etmek. Zira, CDU/CSU, FDP ve AfD gibi partilerin ortak belirleyici özelliği, bu partilerin özel mülkiyeti herhangi bir kısıtlama olmaksızın savunuyor olmalarıdır. Diğer taraftan solcular -ılımlı sosyal-demokrat solcular bile-, daha yüksek vergilerle ve kiracı hakları kanununu kiraya veren kişilerin lehine değiştirerek kısıtlıyorlar.

Konu özel mülkiyet hakkı olduğunda, gayrimenkuller, firmalar ve fabrikaların haklarına, yani konu sömürme hakkına geldiğinde, demokratik burjuva partileri faşistlerden destek aramaya başlarlar. Çünkü onlar için bu krizin düşmanı her zaman sol tarafta bulunur. Tarih bu durumu birçok kez gözler önüne serdi maalesef.

Bu yaklaşım, yani anti-faşist hareketi aşırı sağla eşitlemek ve Antifa’yı “devlet düşmanı” olarak adlandırmak, faşistleri ve aşırı sağı aklamak değil midir?

Aşırı sağı, anti-faşist sol ile eşitlemenin temel amaçlarından biri, solu küçümsemek, halka kötü göstermek ve halkın gözünde demonize etmektir. Anayasayı Koruma Dairesi ve ilgili siyaset bilimcileri bunun için ‘at nalı’ (Hufeisen) teorisini kullanırlar. Buna göre, uçların birinde sağ, diğerinde sol ve bir orta vardır, üstelik sağ ve sol ilk bakışta düşman gibi görünse de, aslında amaçları ve metotları ile ortadan çok uzaktırlar ve birbirlerine benzerler.

Bu denkleme göre, anti-faşist sol da faşist sağ da parlamenter demokrasiyi mevcut haliyle reddeder. Bu, sadece ilk bakışta doğrudur. Solcular demokrasiyi genişletmek istedikleri için, meclisler gibi daha yerel demokratik yapılar kurmayı arzularlar. Ekonomide de demokrasi istiyorlar. Kökenleri ne olursa olsun, pasaportlarında ne yazarsa yazsın; burada yaşayan tüm insanların aynı demokratik haklara sahip olmalarını hedefliyorlar. Öte yandan aşırı sağ, mevcut burjuva demokrasisini bile kısıtlamak veya ortadan kaldırmak istiyor. Aşırı sağ otoriter bir lider istiyor, göçmenler gibi yabancı bir nüfusun Almanya’da oy kullanma hakkını reddediyor. Rakamlar da sağ ve sol arasındaki denklemin ne kadar saçma olduğunu gösteriyor. Faşistler ve ırkçılar 1990’daki Alman birleşmesinden bu yana, yaklaşık 200 cinayet işlediler. Aynı zaman diliminde tek bir sol kanat cinayeti olmuştur ve bu da RAF (Rote Armee Fraktion / Kızıl Ordu Fraksiyonu) tarafından düzenlenmiştir.

Kısa bir süre önce, Stuttgart’ın merkezinde bazı kırılan vitrinler için “sol terörizm” kavramını kullananlar, şubat ayında Hanau’daki faşist cinayeti ve benzer katliamları ise küçümsüyorlar.

Almanya’daki askeri gizli servis, Ocak ayında yaptığı açıklamada, geçen yıl Federal Alman Silahlı Kuvvetleri’nde (Deutsche Bundeswehr) aşırı sağla bağlantısı olan 592 vakanın kaydedildiğini belirtti. Neo-Nazi grubu ile Federal Alman Silahlı Kuvvetleri arasındaki ilişkiyi bize açıklayabilir misiniz?

Silahları ve otoriter yapıları olan ve öldürme yetkileri bulunan ordular, sağcı, milliyetçi ve militarist bir dünya görüşüne sahip insanlar için her zaman çekici olmuştur. Dolayısıyla, Federal Alman Silahlı Kuvvetleri’nin bu insanları cezbetmesi kesinlikle tesadüf değil. Buna ek olarak, Federal Alman Silahlı Kuvvetleri eski Nazi ordusu tarafından kuruldu. Kışlaların adları, uzun zaman Hitler’in generallerinin isimleriyle anıldı ve öldürücü bir imha savaşı yapan Alman ordusunun (Wehrmacht) sözde “kahramanca eylemleri” geleneksel olarak kutlanıyordu. 2018’de, birçok kamu protestosu ve Federal Alman Silahlı Kuvvetleri’nde çeşitli Nazi skandallarının ortaya çıkması ile birlikte, askeri birimlerinde artık Nazi ordusu geleneğine bağlı olmayan yeni bir gelenek gerçekleştirme kararına varıldı.

Ne zaman Federal Alman Silahlı Kuvvetleri’nde ya da poliste Nazi olayları olsa, hükümet tarafından bunların sadece talihsiz bireysel vakalar olduğu söylenir. Ben öyle düşünmüyorum, çünkü çoğu bireysel vakanın arkasında yatan bir sistem var. Özellikle çok gizli hareket eden ve Alman Federal Meclisi’nin bile kontrol edemediği Federal Alman Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı (Kommando Spezialkräfte (KSK) askerlerinin silah depolarını çalıntı mühimmat ile doldurmaları ve düşman listesi oluşturmaları tek seferlik yaşanan vakalar değil.

Benim izlenimim, hem Özel Kuvvetler Komutanlığı hem de Federal Alman Silahlı Kuvvetleri’nin diğer kısımlarında ve poliste gölge ordu (Schattenarme) oluşturuldu. Başka bir deyişle, NATO savaş ordusu Gladio gibi birçok ülkede Neofaşistlerden oluşan sadece savaş sırasında değil, aynı zamanda ülke içindeki sol ve sosyal demokratlara karşı savaşan bir kuvvet.

1970 ve 80’lerde İtalya’da Gladio kuvvetleri, darbeye zemin hazırlamak için çok sayıda saldırı gerçekleştirdikleri bir strateji izledi. Aynı zamanda Türkiye’de de, Ülkü Ocakları’nın yardımı ile 12 Eylül 1980 askeri darbesini hazırlayarak, böyle bir terör stratejisi izledi. Bazı izler, 1980’de birçok ölümle sonuçlanan Münih Oktoberfest saldırısının altında da Gladio olduğunu gösteriyor. İtalya’da olduğunun aksine, Almanya’da soğuk savaş bittikten sonra, Gladio’dan ve ettiklerinden bahsedilmedi, üzerinde durulmadı. Şimdi görebiliyoruz ki, yeni bir Gladio, bir iç savaş ordusu olarak ortaya çıkıyor ve devlet tarafından korunuyor olmanın tadını çıkarıyor.

Sağcı askerlerden, polis özel kuvvetlerinin üyelerinden ve Prepper (facia ve yıkımlara karşı depo yapan insanlara verilen isim) çevrelerinden oluşan bir ağ var. Bu ağ, X gününe, yani devlet düzeninin bozulmasına hazırlanıyor. Bu hazırlık, bir kriz durumunda öldürülecek sol ve demokratik politikacıların, eleştirel gazetecilerin, göçmenlerin veya Yahudi cemaatlerinin isimlerinden oluşan bir düşman listeleri oluşturmayı kapsıyor. Bu çevrelerin ciddiyetini, geçen aylarda bulunan Nazi hücrelerinde öldürülen kişileri saklamak için ceset torbaları, sönmüş kireç (Kalsiyum hidroksit) bulundurmasından anlayabiliriz. Bu ağın merkezinde Uniter Derneği bulunmakta. Uniter, resmi olarak eskiden Federal Alman Silahlı Kuvvetleri’nin özel hareketinde bulunan kişiler ve polisler için yardımlaşma ve iş bulma derneği olarak geçiyor. KSK-subayının yönettiği dernek, sadece eski askerlere paralı asker olarak iş vermekle kalmıyor, aynı zamanda savaşma antremanı da(Kampftraining) sunuyor. Savunma Bakanı Kramp-Karrenbauer şimdi elit KSK grubunu çeşitli yerlere dağıtmak istiyor ve bu grubun “kendini iyileştirmesini” umuyor. Bu, benim gözümde tehlikeli bir naiflik değil, bundan ziyade, demokratik kamunun kasıtlı bir biçimde kandırılmasıdır. KSK, tekrarlanmayacak bir biçimde silinmelidir. Bunun dışında alınan kararlar, Gladio yapısını ele almadan göz boyamak amacıyla alınan kararlardır.

Yarın: Antifa yönelik davalar

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.