Öldürülen esirlerin son mektupları

  • Türk ordusunun Garê’de katlettiği esirlerin, Eylül 2019’da Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve CHP Genel Başkanı’na mektup yazdıkları ve serbest bırakılmaları için hiç çaba gösterilmediğinden yakındıkları öğrenildi.

PKK’nin elinde esirken Türk ordusunun Garê işgal saldırısında kaldıkları esir kampını üç gün boyunca yoğun bir şekilde savaş uçaklarıyla bombalayarak yüksek basınç ve gazla öldürdüğü Türk asker, polis ve istihbarat elemanlarının, Türkiye Meclisi Başkanı Mustafa Şentop’a ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na hitaben ortak imzalı birer mektup yazdıkları öğrenildi. Ailelerine ayrı ayrı mektup yazan esirlerden biri ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenen bir mektup kaleme alıyor. Kopyaları HPG kaynaklarından edinilen 6 Eylül 2019 tarihli ortak mektuplar, Sedat Sorgun, Ümit Gıcır, Sedat Yabalak, Vedat Kaya, Hüseyin Sarı, Mevlüt Kahveci, Semih Özbey, Süleyman Sungur, Müslüm Altıntaş, Aydın Köse, Adil Kabaklı ve M. Salih Kanca’nın imzasını taşıyor.

“TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI SN. PROF. DR. MUSTAFA ŞENTOP’A” başlığıyla yazılan mektupta, tüm bilgilerinin, alınış şekillerinin, tarihlerin, yerlerin ilgili kurumlarda mevcut olduğu hatırlatılarak, bir sivil dışında polis, muvazzaf askeri personel ve zorunlu askerlik kapsamında silah altına alınan 4 erin bulunduğu hatırlatılıyor. Bu erlerin askerlik süresinin yıllardır bittiği, üstelik Meclis’in çalışmaları neticesinde askerlik süresinin 6 aya düşürüldüğü, bedeli askerliğin sürekli hale getirildiği anımsatılıyor. “Bu erlerin suçu vatani görevlerini yerine getirmeleri midir?” sorusu yöneltilen mektupta, aynı sorunun aileler tarafından da kameralar karşısında defalarca sorulduğuna ama bir karşılık bulamadığına işaret ediliyor.

600 milletvekiline okuyunuz

Devlet yetkililerinin, kendilerinin hangi koşullarda yaşadığını az çok bildiğini ve tahmin edebildiğini kaydeden esirler, Meclis Başkanı Mustafa Şentop’tan bu mektuplarını, Meclis’te 600 milletvekili önünde okumasını talep ediyor. Esirler, şöyle devam ediyor: “Buradaki kişilerin medyatik veya çok zengin ailelere sahip olmamasından dolayı mı bize gereken önem verilmiyor ve bize sahip çıkılmıyor? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin asker ve polislerine 4 (dört) yılı aşan yaklaşık 1500 (binbeşyüz) gün boyunca sahip çıkmayacağını tahmin bile demezdik.

Sıra bize de gelecek beklentisi

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan veya olmayan birçok esaret altındaki insana, örneğin; 2014 (ikibinondört) yılındaki Musul konsolosluğunun terör örgütü DAİŞ tarafından işgali ve konsoloslukta bulunanların kurtarılması için yapılanlar, Nijerya’da teröristler tarafından esir alınanlar için yapılanlar, Gabon’daki FETÖ mensuplarının alınması için yapılanlar, Rusya’nın tutukladığı Ukrayna askerleri için yapılanlar, Kırım Tatarlarının serbest bırakılması için yapılanlar, El Kaide’nin elindeki Japon gazetecinin serbest bırakılması için yapılanlar gibi esaret altındaki insanlar için yapılan diyalog ve girişimler neticesinde onlar ailelerine, özgürlüğüne, vatanına kavuşturulmuştur. Bizler ise bu haberleri umut içerisinde sıra bize de gelecek düşüncesiyle yıllarca bekledik.

Başka nereye başvurabiliriz?

Geçen yıllar süresince kimse can güvenliğimizi ve sağlımızı garanti edemezdi, hala da edemez. Hayati güvencemiz yokken cesedimizi bile buradan nasıl alacaksınız? Sağlığımızın peşine düşmeyen cesedimizin peşine düşer mi, onu da bilemiyoruz. Cumhurbaşkanlığı ve TBMM bizim özgürlüğümüzü sağlamayacaksa başka nereye başvurabiliriz? Sizin de çocuklarınız var, bizim ailelerimizin yerine kendinizi koyun, mesela bayramlarda çocuklarınızın gelip ellerinizi öpmesini dört gözle bekliyorsunuzdur. Biz 9 (dokuz) bayramdır ailelerimizi ne görüyoruz ne de onların ellerini öpebiliyoruz. Sadece bir gün çocuğunuzdan ayrı kaldığınızda onu hemen aramıyor musunuz? Biz 4 (dört) yıldan fazladır ailelerimizden ayrıyız ve onlarla hiçbir iletişimimiz yok. Durum böyle iken ya biz ne yapalım? O kadar da vicdan sahibi olmanızı istiyoruz.

Suçlanıyorsak bilelim

Suçlanıyorsak bilmek hakkımız, hakkımızda verilmiş bir mahkumiyet kararı mı var? Bilmek istiyoruz. Ailelere sabredin demek, sorunu ertelemek ya da görmezden gelmekten ileri gidemiyor. Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin tümü bizi umutlandırmıştı fakat ondan da bir sonuç çıkmadı. Neden biz de bu görüşmelerde konuşulmuyor, gündeminize gelmiyoruz? Cezaevlerinde Abdullah Öcalan’ın tecridinin kırılması söylemiyle açlık grevi yapan kişilerin ailelerinin Meclis önünde oturma eylemi yapması üzerine ailelerle görüşüp sizin için Sn. Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı Sn. Abdulhamit Gül ile konuşup taleplerinizi ileteceğim demiştiniz. Bu konuda insanı sahiplenen, özgürlüğüne kavuşturan herhangi bir siyasi parti, oluşum ya da kişi, özgürlüğüne kavuşan insanı, ailesini ve tüm çevresini ömür boyu kazanmış olacaktır.

Bu bakış açısıyla sorumluluk alarak elini taşın altına sokabilecek biri olarak size çağrı yapıyoruz.”

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na

Esirler, aynı tarihte CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na hitaben de bir mektup yazıyor. Bu mektupta da süreci anlatan esirler, son olarak şunları ifade ediyor: “Bu konu ile ilgili 2016 yılında İnsan Hakları komisyonu Başkanı ve sizin de milletvekiliniz olan Sayın Şenal Sarıhan Hanım açıklama yapmıştı fakat bu da yeterli olmadı. Biz sizden mektubumuzu ve bizim durumumuzu kamera karşısında kamuoyuna paylaşmanızı istiyoruz. Sorumluluk alarak elini taşına altına sokabilecek biri olarak size çağrımızdır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sesleniyor

Esirlerden Sedat Sorgun, ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben bir mektup kaleme alıyor. Sedat Sorgun, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na "Sayın Cumhurbaşkanım; Allah’ın rahmeti, bereketi sizin ve ülkemizin üzerine olsun. İnşallah, amin" diyerek başlıyor. Sonra kendisini tanıtan Sorgun, nasıl alındığını ve kimlerle, hangi şartlarda kaldığını paylaşıyor.

Hakan Atilla’yı hatırlatıyor

“Cumhurbaşkanım, soruyorum; biz kimiz?” diye soran Sorgun, şöyle devam ediyor: “Burada bize, ‘devletiniz sizi sormuyor, size sahip çıkmıyor, sahip çıksa sizi göndeririz, sizi tutma meraklısı değiliz’ diyorlar. Görünen o ki; doğru söylüyorlar. 4 yıl geçti sıra bize bir türlü gelmedi… Örgüt yöneticileri gelip konuşuyor; ‘devletiniz sizi istesin bırakırız ama size kimse sahip çıkmıyor, şu an sizi bıraksak devletiniz sizi öldürür’ diyor… Hani Halk Bankası Müdür Yardımcısı Hakan Atilla ülkeye döndüğünde bir röportaj vermiştiniz; Hakan Atilla bizim evladımız, ona sahip çıkmayacağız da kime sahip çıkacağız, demiştiniz. Ya biz Cumhurbaşkanım ya biz? Ona neden sahip çıkıldı demiyorum ama biz de varız….”

Ailelerine de yazıyorlar

Esirler aynı tarihte ailelerine de birer mektup yazıyor. Bu mektuplarda genel olarak durumlarını, hasretlerini, beklentilerini ve umutlarını yazan esirler, kimi sitemlerine, hayal kırıklıklarına da yer veriyor.

Bir günah gibi gizleniyoruz

Örneğin Muhammet Salih Kanca’nın mektubu bu anlamda dikkat çekici. Kanca, mektubunda şunları ifade ediyor: “Dikkat çekici bir husus; hiçbir şekilde medyanın konuyu gündeme taşımaması. Bunun arkasında bir irade olduğu aşikar. Bunun birçok sebebi olabilir. Ancak bu sebepler ne kadar meşrudur, soru işareti. Durumuz hakkında devlet yetkililerinin bir açıklama yapması, buradaki herkese bir umut olacaktır. Bir günah gibi gizlenmek üzerimizdeki en büyük yüklerden biri.”   HABER MERKEZİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.