Ölüm ve yaşam arasında bir an: Fırat ve Rizgar

Toplum/Yaşam Haberleri —

YPS savaşçıları / Nusaybin

YPS savaşçıları / Nusaybin

  • Alika Mahallesi’nde yıkıntılar arasında iki YPS savaşçısı yıkılmış olan bir evin bodrumunda bekleyişteydi. Bir fırsat bulup çıkabilmenin arayışındaydılar. O an binanın yanına bir polis aracı yanaştı. İki polis Fırat ve Rizgar’ın günlerdir saklandıkları binaya girmişlerdi.

MELTEM OKTAY

 

Tarih 14 Mart 2016. Ağustos ayından bu yana Nusaybin’de 7 defa üst üste sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Günlerce süren saldırılarda birçok sivil insan katledilmiş ve saldırı altında kalmıştı. Ama yine de Türk devleti istediği amaca ulaşamamıştı. Sur ve Cizre’de yaşanan ağır saldırılardan sonra sıranın bir kez daha Nusaybin’e geldiği herkes tarafından biliniyordu. Tüm hazırlıklar da buna göre yapılmıştı. Ancak halk Cizre’de yaşanan vahşetten sonra ağır saldırıların yaşanacağı Nusaybin’de kalamayarak göç etmek zorunda kalmıştı. 

Tüm eşyalarını geride bıraktılar

Yıllarca mevsimlik işçi olarak Türkiye metropollerinde çalışmış, varını yoğunu biriktirmiş ve yeni evler yapmışlardı. Nusaybin’e gelecek olan yasak öncesi yavaş yavaş mahallelerden göç etmek zorunda kalan halk, yeni evini, yeni aldıkları eşyalarını ve hatta çoğu ziynet eşyalarını dahi direniş mahallelerinde bırakarak çevre il, ilçe ve köylere göç etmişlerdi. Yanlarına ise sadece temel ihtiyaçlarını almışlardı. Çünkü içeride direniş için kalan gençlere büyük bir güven ve mutlaka geri döneceklerine dair büyük bir inanç taşıyorlardı. Şimdi gidiyorlardı ama mutlaka evlerine geri döneceklerdi. 

Nusaybin’de yıkıntılar arasında iki YPS’li

14 Mart günü son sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde ise direniş mahallelerinde sadece YPS’liler kalmıştı. Türk devleti  tankını, topunu, obüsünü, havanını ve ordu gücünü Nusaybin’e yığmıştı. Sokağa çıkma yasağı başladığında ilk olarak halkın evleri hedef alınmıştı. Top, obüs ve havanlarla boş olduğu bilinen evler adeta özellikle yıkılmak istercesine bombalanıyordu. Direniş mahallelerinin etrafını çembere alan ordu güçleri elindeki tüm silah türleriyle halkın evlerini yıkarak ve yakarak ilerlemeye çalışıyordu. 14 Mart’ta saldırılara karşı başlayan direniş Mayıs ayının sonunda YPS’nin geri çekilme yönündeki açıklamasıyla son bulmuştu. Ancak devletin ordu gücü tıpkı birer vandal gibi önüne gelen her şeyi yakıp yıkmak için saldırılarını sürdürüyordu. Nusaybin aradan geçen 2 aylık zamanda tanınmayacak ölçüde değişmişti. Devletin saldırdığı mahalleler harabeye dönmüştü. YPS’li gençler ise birimler halinde Nusaybin’de yıkıntılar arasında bekleyişini sürdürüyordu. Bir fırsat bulunduğunda mutlaka çıkılacak ve güvenli alanlara ulaşılacaktı. 

Yıkım ardından talan ve yağma 

Kenti yakıp yıkan Türk devletinin kolluk güçleri ve ordusu ise bu defa kentte talan ve yağmaya başlamıştı. O sırada yıkıntılar arasında bekleyişte olan YPS’li gençler de bu duruma bizzat tanık oluyorlardı. Göç eden halkın evlerini yıkanlar, bu defa da değeri olan her şeyi mahallelerden çıkarmaya başlamıştı. Her eve tek tek giriliyor, aranıyor, ziynet eşyaları veya değeri olan her türden eşyaya el konuluyordu.

Molozlar arasında açlık ve sussuzluk 

Alika Mahallesi’nde yıkıntılar arasında bekleyen birimlerden iki YPS’li kısmen yıkılmış olan bir evin iki odaya ayrılan bodrumunun bir bölümünde bekleyişteydi. Günlerdir burada bir fırsat bulup çıkabilmenin arayışındalardı. Günler sonra binanın yanına bir polis aracı yanaştı. O anda kalpleri göğüslerini döverken nefeslerinin sesini dahi tutmuş ne olacak diye bekliyorlardı. Aylardır süren direniş bir yana, günlerdir saklandıkları yerde kuru bir ekmeği bulmak bile lükstü. Mideleri küçülmüş, koca dev orduya karşı aylardır çarpışan gençler adeta iki büklüm olmuşlardı. Var olan suyu idareli kullanmanın da ötesinde dışarıya tuvalete çıkmak için ayrılmış vakte göre içmek zorundalardı. Ölüm, yıkım, açlık, savaş, kan ve gözyaşı gören gözleri hala umutla parlıyordu. 

‘Para çıkarsa bölüşelim’

Elbette ölüm hep kapıdaydı ama umut yakayı bırakmazdı. Polis aracından inen iki polis Fırat ve Rizgar’ın günlerdir saklandıkları binaya girmişlerdi. İki polis birbirleriyle konuşuyor, bir yandan da binanın içini kontrol ediyorlardı. Polisler Fırat ve Rizgar’ın bulunduğu odanın hemen yanındaki odadalardı. Polislerden biri evin içinde küçük bir çanta bulunca diğeri de onunla birlikte çantaya bakmaya başladı. Aralarında ise “para çıkarsa bölüşelim” diye konuşuyorlardı.

Polisler buldukları çantayı karıştırıyor

Fırat ve Rizgar olan biteni küçük bir delikten nefeslerini tutarak izliyorlardı. Günlerdir biriktirdikleri umut bir çırpıda yok olmak üzereydi. Ancak Fırat tecrübeli ölüm ile yaşam arasında yüzlerce defa mekik dokumuş savaşın eriydi. Kır saçları Dersim, Karadeniz ve Başur’un farklı yerlerinde birçok suyla yıkanmıştı. Saklandıkları dar koyu karanlıkta ölümü değil yaşamayı seçmişti. Bunu avantaja dönüştürmesini biliyordu. Biliyordu bilmesine de tecrübe ve umut bu durumda yeter miydi bilinmezdi. Polislerden biri çantayı kurcalamayı sürdürürken, diğeri de odanın başka yerilerine bakmaya başlamıştı. Fırat ve Rizgar, her iki polisin de onların bulunduğu odaya geleceğini anlamıştı. Hızlıca bir şey yapmaları gerekiyordu. 

Polislere ‘teslim olun’ çağrısı 

Her ikisinin de tek mermileri kalmıştı o da namlunun ucunda değil ceplerindeydi. Fırat polislerden önce hamle yapmanın arayışındaydı. Aklında o anda birçok şey geçiyordu. Rizgarla birlikte polislerin olduğu odaya yöneldi. Namluları boş olan silahlarını polislere doğru uzatarak “teslim olun” diye seslendi. Polisler karşılarındaki perişan halde olan Fırat ve Rizgar’ı  görünce şok geçirmişti. Üzerlerine uzanan namludan dolayı ellerini kaldırmışlardı. Rizgar bu sırada hızlıca hareket edip iki polisin de silahını bellerinden çıkarıp aldı. 

Aylar sonra bir sigara 

Rizgar günlerdir sigara içmemişti. Polisin cebinde gördüğü sigara ve ateşi alarak hemen bir tane yakıp Fırat’a verdi, bir tane de kendisi içti. O sırada silahlar hala ellerinde polislere doğru yöneltilmişti. Toplamda belki de 3-5 dakikalık bu anda Fırat polislere ne yaptıklarını, neden burda olduklarını sordu. Bunları sorarken zamanı uzatıp o arada ne yapacağına karar vermek istiyordu. Polislerden biri ise “Ben de Kürdüm, bizi bırakın. Eğer bize bir şey olursa hemen anlarlar siz de buradan çıkamazsınız. Söz veriyorum kimseye bir şey demem. Ben de emir eriyim burada olmayı seçmedim” dedi. Fırat bu söylenenin o an mantıklı olduğunu düşünmüştü, ama karşısındaki iki polise de güvenemezdi. O sırada aklından farklı alternatifler geçiyordu. 

Ölüm, kalım anı ve yüzlerce fikir 

Polislerin arabası vardı ona binip çıksa ablukayı ancak böyle geçebilirdi. Peki yolda durdurulursa şayet ne olacaktı? Fırat bu durumlara alışkın olduğundan beyninden geçen binlerce düşünce arasından en mantıklı olanı seçmek istiyordu ve fazlada zamanı yoktu. Ya onları öldürecek ya inanarak bırakacak ya da arabaya binip çaktırmadan oradan çıkacaktı. O sırada polislerden biri, “bizi bırakıp Moris Mezarlığı’na doğru gidebilirsiniz, ordan çıkabilirsiniz” dedi. Fırat’ın o anda gözlerinde yaşam belirtisi oluştu. Karşılıklı yaşayalım anlaşması yapmak istiyorlardı.

İhtiyaç olan tek şey 10 dakika

Polisin söylediği Moris Mezarlığı tarafı boş bir araziydi. Dikkat çekmediğinden ordu tarafından tutulmamış olma ihtimali vardı. Fırat, Rizgar’a bakarak göz göze anlaştı. Polise güvenecek kadar saf olamazdı. Ama ihtiyacı olan tek şey 10 dakikalık bir zaman dilimiydi. Polislere güvenmese de bunu yapmak zorundaydı. Rizgarla birlikte binanın çıkışına doğru hızlıca fırladı. Binadan çıkar çıkmaz Moris Merazlığı’na doğru nefes nefese koşuyorlardı. Fırat hıphızlı koşarken bir an durdu ve o tarafa gitmemeleri gerektiği konusunda bir hisse kapıldı. Aniden Rizgar’ı çağırarak yolunu değiştirdi ve tersi yöne savaşın da, ablukanın da, ordu gücünün de en yoğun olduğu Gelhat Mahallesi’ne doğru koşmaya başladı. Rizgar neden bunu yaptığını anlamasa da, Fırat’la birlikte o tarafa koşmaya başladı. 

Fırat ve Rizgar aylar sonra güvenli alanlarda 

Fırat için o an en güvenilir yer düşmanına en yakın olduğu yerdi. 5 dakika sonra Gelhat Mahallesi’nde bombardımanda yıkılmış başka bir binanın molozların bir köşesinde saklanmaya başladılar. O sırada polisler diğer ekiplere hemen haber vermiş, Alika Mahallesi’ne zırhlı araçlarla gelen özel harekatçılar etrafı taramaya, Moris Mezarlığı’na doğru ateş açmaya başlamışlardı. Eğer o tarafa gitmiş olsalardı boş arazide kesin şehit düşeceklerdi.

Fırat ve Rizgar gittikleri Gelhat Mahallesi’nde devlet güçlerinin saldırılarına ve ablukasına rağmen özel yöntemler ile mahallelerden çıkmayı ve güvenli alanlara ulaşmayı günler sonra başarmışlardı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.