ÖLÜMCÜL BÜROKRASİ

Haberleri —

Hasta tutsaklar ADALET bekliyor 2. bölüm


Tutsakların giderek birer "hasta" haline dönüşmesinin başlangıç noktası nasıl ki cezaevlerinin fiziki koşul ve şartları ile birlikte ulaşılamayan sağlık imkanları ise, bunun bir "sorun" haline dönüşmesinin nedeni de bu hasta düşme haline dair gösterilen tavır. Yani, tutsağın herhangi bir hastalığa yakalanmasından kendini sorumlu görmeyen devlet sistemi anlayışının, tutsağın hastalığa yakalanması durumunda bunu bütünüyle bir sorumsuzluğa dönüştürmesi. Bireyin yaşam hakkının zor yoluyla elinden alınamayacak olmasına dair var olan evrensel hukuk normunu kabul eden devlet ve sistemler, buna rağmen yargı yoluyla "düşman" ya da "toplum için zararlı" kapsamına aldıklarını inşa ettikleri cezaevlerinde bir nevi fiili olarak idam cezasına çarptırmakta. Her yönüyle bilinçli bir politikanın devamı olarak işletilen tüm bu süreç, hasta tutsaklar meselesinin de aslında özü. 

Türkiye'de ise bu politikanın yürütülmesinin başlıca mekanizması bürokrasi. Cezaevlerinde hasta düşürülen tutsaklar, önlerine peşi sıra çıkarılan engellerle duvarlar arasında bir bir idama götürülüyor. Üstelik de lehlerine olan kanun hükümlerinin varlığına rağmen.

Ağır hastalık, sakatlık veya yaşlanma nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen hükümlülere dönük "denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına" olanak tanıyan 6291 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 105. maddesine ek 105/A maddesi uyarınca maruz kaldıkları ağır bir hastalık, sakatlık veya yaşlanma nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen ve koşullu salıverilmesine üç yıl veya daha az süre kalan hükümlülerin cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının "denetimli serbestlik" tedbiri uygulanmak suretiyle infazı mümkün. Ancak bu durumun da Adli Tıp Kurumu'ndan (ATK) alınan veya Adalet Bakanlığı'nca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip yine ATK tarafından onaylanan bir raporla belgelendirilmesi gerekli. 

Bu kanunların yanı sıra yine Anayasa'nın 104. maddesine göre Cumhurbaşkanı, "sürekli hastalık, sakatlık ve yaşlanma sebebiyle belirli kişilerin cezalarını hafifletme ve kaldırma" yetkisine sahip. ATK'ların sürekli hastalık, sakatlık ve yaşlanma hallerinden birinin bulunduğuna karar vermesi halinde de yine Cumhurbaşkanı, af yetkisini kullanabiliyor. 


Bürokrasinin ilk duvarı ATK

Fakat hasta tutsakların Adalet Bakanlığı'nın belirlediği tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarından zorlukla alabildikleri "ceza ertelemesi görüşü" taşıyan kurul raporları, ATK kurulları tarafından çoğunlukla kabul edilmiyor. Üniversite ya da devlet hastanelerinden alınan sağlık kurulu raporlarına rağmen hasta olduklarına inandırmaları için ring araçlarıyla bulundukları cezaevlerinden İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gitmek zorunda kalan tutsakların vardığı sonuç, çoğunlukla ret kararı. 

Üstelik bu olumsuz cevap bile, hayati risk durumuna rağmen kimi zaman ancak aylarca sonra alınabiliniyor. 


'Dışarıda ölsün'

Bununla birlikte ağır hasta tutsaklarla ilgili olarak kimi zaman ATK'larca verilen "cezanın infazının geri bırakılmasına" dair kararlarla karşılaşılabiliyor. 

Amed Barosu Yönetim Kurulu üyesi ve Baro İnsan Hakları Komisyonu üyesi Av. Servet Özen'in şu sözleri zaman zaman karşılaşılan bu yöndeki kararları anlamak açısından önemli: "ATK tarafından kendi yaşamını tek başına idame ettiremeyeceği noktaya geldiği andan itibaren ağır hasta tutsakların salıverilmesi için rapor hazırlanıyor. Ancak yaşamını tek başına idame ettiremeyecek noktaya gelen, ölmek üzere olan bir insanın salıverilmesi, 'Artık buradan çıksın, dışarıda ölsün' demektir."


'Toplum güvenliğine tehlike' duvarı 

Av. Özen'in vurguladığı gibi ancak ölüm sınırına gelmeleri halinde ATK'dan serbest kalmaları yönünde rapor alabilen ağır hasta tutsaklar, sadece bu raporla da özgürlüklerine kavuşamıyor. 

5275 sayılı Ceza ve Diğer Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 16. maddesinin 6. fıkrası kapsamındaki siyasi tutsaklar için ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığı'nca "toplum güvenliği açısından değerlendirilme" sonucunun da olumlu olması gerekiyor. Bu durum, zorlu ATK sürecinin ardından tutsakların önüne çıkarılan ikinci duvar. Savcılık makamının direk devlet zihniyetinin temsilcisi olmasından kaynaklı ATK duvarını aşmayı başaran tutsakların bu kez Savcılık duvarına çarpması sonucu oluşabiliyor. 

Zaten uygulamada da çoğunlukla tutsaklara dönük soyut "tehlike" argümanları içeren kolluk kuvvetlerince oluşturulan rapor üzerinden değerlendirme yoluna giden Savcılık, tutsakları cezaevi duvarları arasında tutmaktan imtina etmiyor. 


Kaderi kolluk kuvvetlerinin elinde!

Avukat Servet Özen'e göre, hukukla alakası olmayan, sadece keyfiyete dayanan ve yasaya dahi nasıl konulduğu belli olmayan bu "tehlikelilik" tespitiyle tek başına yaşamını idame ettiremeyecek durumda olan bir hasta tutsağın kaderi, kolluk kuvvetlerinin eline bırakılıyor. 

Bu "tehlikelilik" kavramını kimin, nasıl ve ne şekilde belirlediğini anlayamadıklarını vurgulayan Özen, "Böyle bir kavramın yasal ve hukuksal izahatının olması da mümkün değil. Kime göre tehlikelilik? Objektif bir kriter söz konusu değil. Bu kavramın getirilme nedeninin tamamen siyasi tutsaklara yönelik olduğu kanısındayız" diyor. 


İdama mahkum edilenler!


LÜTFÜ TAŞ (62): PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine 2009 yılında Kandil'den Türkiye'ye gelen Barış Grubu'nda yer alan Lütfü Taş, 2010 yılında hakkında "örgüt üyesi olmak" iddiasıyla açılan dava kapsamında tutuklandı. 5 yıldır Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan Taş, 31 Aralık sabahı geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. 


HAŞEM ARDUÇLU (52): Siirt E Tipi Cezaevi'nde kalan adli hükümlü Haşem Arduçlu, 2014'ün son günü olan 31 Aralık'ta kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. 


ABDÜLMECİT ARSLAN (26): 2007 yılında Muş, Genç, Kulp üçgeninde bulunan Şenyayla bölgesinde askerler ile HPG'liler arasında yaşanan çatışmada ağır yaralı olarak gözaltına alınan HPG'li Abdulmecit Arslan, ağır işkencelere maruz kaldı. Sonrasında tutuklanıp müebbet hapis cezası ve 23 yıl hapis cezasına çarptırılan Arslan, akciğer kanseri hastalığına yakalandı. Kanserin tüm vücuduna yayılması üzerine ise ailesi tarafından Adli Tıp Kurumu'na dilekçe yazılarak tahliyesi istendi. ATK, Arslan'ın raporlarını göz önünde bulundurarak, "İhtiyaçlarını tek başına gideremez" raporu vererek tahliye edilmesi yönünde karar bildirdi. Ancak ATK'nin bu kararına rağmen Adalet Bakanlığı'nın 2 ay boyunca tahliye etmemekte direndiği Arslan, ancak Eylül 2014'te tahliye edildi.

Tahliye edildikten sonra Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi altına alınan Arslan, geçtiğimiz 8 Ocak günü yaşamını yitirdi.


ŞEYHMUS YETEK (37): Cezaevinde yakalandığı kan kanseri hastalığıyla 7 yıl boyunca mücadele eden 67 yaşındaki Şeyhmus Yetek, defalarca reddedilen tahliye başvurularının ardından, ölüm sınırına gelince, 9 Temmuz 2014 tarihinde tahliye edildi. Tahliye edilmesinin üzerinden daha 4 gün bile geçmeden Yetek, Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybetti. 


RAMAZAN ÖZALP (47): "PKK'ye yardım ve yataklık ettiği" gerekçesiyle müebbet hapse mahkum edilen Özalp, beyninde bulunan tümör yüzünden belden aşağısı felç olduğu için 24 Mayıs 2014'te Adli Tıp Kurumu tarafından verilen raporla tahliye edildi. 9 Ekim 2014 tarihinde Batman'da tedavi gördüğü hastanede yaşama veda eden Özalp, tahliyesi ardından sadece 4,5 ay yaşayabildi.


GÜLER ZERE (34): Tutuklu bulunduğu Elbistan Cezaevi'nde kanser hastalığına yakalanan DHKP-C'li Güler Zere, ATK'ye yapılan tüm başvurular reddedilince kamuoyunun yoğun eylemleri sonucunda dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün kararıyla 6 Kasım 2010 tarihinde tahliye edildi. Tahliyesi ardından tedavisine bir süre dışarıda devam edilen Zere, 6 ay sonra, 6 Mayıs 2010 tarihinde hayatını kaybetti. Serbest bırakıldıktan sonra devletin hasta tutsaklar üzerindeki baskısına dikkat çeken bir mektup da kaleme alan Zere, bu mektubunda, "Geç bırakıldım. Beni ölümün kıyısına getirip öyle bıraktılar. Yaşam hakkım gasp edildi. 'Dışarıda ölme hakkı' verildi. Bunu da unutmayacağım. Henüz içeride hasta tutsaklar var. Hala tecrit var. Ki tecridin ta kendisidir ölüm" demişti.


CELAL KILIÇASLAN (57): 2009 yılında yapılan "Kars KCK" operasyonunda tutuklanan Celal Kılıçaslan, 24 Eylül 2014 günü bulunduğu Ağrı M Tipi Cezaevi'nde beyin kanaması geçirmesi üzerine Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. Yoğun bakım ünitesinde tedavisine başlanmasından 2 gün sonra tahliyesine karar verilse de Kılıçaslan, bir hafta sonra (1 Ekim 2014) yaşamını yitirdi.


NURETTİN SOYSAL (41): 90'lı yıllarda defalarca gözaltına alınan, işkence gören ve son olarak müebbet hapis cezası verilen Nurettin Soysal, tutsaklığının 13'üncü yılında, doktorların yıllarca 'Tükürük bezinden dolayı şişmiş, ciddi bir şey yok, iyileşir' dediği boynundaki şişkinliğin lenf kanseri olduğunu öğrendi. Yıllar sonra başlanan tedavide ilaçların sonuç elde edilememesi üzerine Soysal, 3 yıl boyunca kemoterapi gördü. Serbest bırakılması için üçüncü kez Adli Tıp Kurumu'na başvuruda bulunulan Soysal, 13 Kasım 2010 tarihinde tahliye edildi. 16 yıl cezaevinde kalan Soysal, tahliye edildikten 2 yıl sonra hayatını kaybetti. 


ABDULLAH AKÇAY (18): 2007'de henüz 15 yaşındayken adli suçlardan tutuklanan Abdullah Akçay, tutulduğu Maltepe Cezaevi'nde lösemi hastalığına yakalandı. Durumu kötüleşince Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan oğlu için babası Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den af yetkisini kullanmasını istedi. Adli Tıp Kurumu'nda yapılan ilk tetkiklerin sonuçsuz kalmasının ardından Akçay için ikinci bir rapor daha hazırlandı. Raporda 3 ila 6 ay arasında yaşam süresi kaldığından cezasının ertelenmesinin istenmesi üzerine Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı, kesinleşen cezalarının ertelenmesine ve tahliyesine izin verdi. Ancak devam eden davalarına ilişkin Yargıtay'ın vereceği karar beklenirken Akçay, son nefesini verdi.


HACER KAYA (24): "PKK üyesi olduğu" iddiasıyla tutuklanan Marmara Üniversitesi öğrencisi, kanser hastası Hacer Kaya, tutulduğu Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'nde 4 Nisan 2003 tarihinde yaşamını yitirdi. Hacer Kaya'nın avukatı Okan Yıldız, bir gün önce İstanbul DGM'de yapılan duruşmada tahliye talebinde bulunmuş ancak bu talep reddedilmişti.


RESUL GÜNER: Adli Tıp Kurumu'nun 'Tedavisinin dışarıda yapılması gerekir' şeklinde rapor vermesi halinde Cumhurbaşkanı'nın af yetkisini kullanacağı söylendiği halde, kolon kanseri Resul Güner'in beklediği bu rapor hiç çıkmadı. Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin mahkum koğuşunda tutulurken Güner, 17 Ağustos 2008 tarihinde hayatını kaybetti. 


GÜRGİN KURT (63): "Örgüt üyesi olmak" iddiasıyla tutuklanan Gürgin Kurt, kaldığı Ahlat Cezaevi'nde beyin kanaması sonucu felç geçirdi. Vücudunun sol tarafı felçli ve yüksek tansiyon hastası olan Kurt, 19 Mayıs 2013 tarihinde kaldırıldığı özel bir hastanede yaşamını yitirdi. 



İSMET ABLAK (40): Erzurum Yüksek Güvenlikli H Tipi Cezaevi'nde cilt ve mide kanserlerine yakalanan PKK'li tutsak İsmet Ablak, tedavi gördüğü Erzurum Araştırma Hastanesi'nde 18 Temmuz 2009 tarihinde yaşamını yitirdi. Ablak'ın yaşamını yitirmesinin ardından Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Sinan Kuş, Ablak'ın cezasının ertelenmesi ve Cumhurbaşkanı tarafından affedilmesi için girişimlerde bulunduklarını ancak Adli Tıp Kurumu'ndan henüz rapor gelmeden yaşamını yitirdiğini açıklamıştı.


OSMAN YİÐİT: Mersin'de "KCK operasyonu" adı altında gözaltına alınan Yiğit, 39 DTP'li ile birlikte tutuklanıp Mersin E Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Daha önce kalp ameliyatı geçiren ve kalp kapakçıkları değiştirilen Yiğit, 27 Nisan 2010 tarihinde tutukluyken tekrar kalbinden rahatsızlandı ve kaldırıldığı Adana Balcalı Hastanesi'nde yaşamını yitirdi. 


RIDVAN KIZGIN: İHD Bingöl Şube eski Başkanı olan Rıdvan Kızgın, 2003 yılında Bingöl'de 5 köylünün katledilmesiyle ilgili oluşturulan insan hakları heyetinin yürüttüğü çalışma nedeniyle 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış ve bu cezanın Yargıtay'ca onanması sonrası 3 Mart 2008 tarihinde cezaevine konulmuştu. Cezaevinden Mart 2009'da tahliye olan Rıdvan Kızgın'a kanser teşhisi konmuştu. Kızgın bu tarihten itibaren tedavi görmeye başlarken İHD yöneticisi olarak yürüttüğü çalışmalar nedeniyle hakkında açılan ve 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla sonuçlanan davalardan birinin daha Yargıtay'da sonuçlanması üzerine hastalığına rağmen cezası ertelenmeyerek cezaevine kondu ve 24 Temmuz 2010 tarihinde yaşamını yitirdi. 


LATİF BADUR (51): "PKK üyeliği" suçlamasıyla müebbet hapis cezası verilen ve 20 yıl boyunca da cezaevinde kalan Latif Badur, tedavi gördüğü Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından sağlık durumuyla ilgili, "Hasta, hastalığının son evresinde, cezaevi koşullarında yaşamını sürdüremez" raporu verilmesine rağmen tahliye edilmedi. Hastanenin mahkum koğuşunda tedavi gören Badur, 7 Kasım 2011 tarihinde yaşamını yitirdi.


MEHMET ARAS (50): Erzurum H Tipi Cezaevi'nde bulunan 50 yaşındaki kanser hastası Mehmet Aras için 2011 yılının Mart ayında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül nezdinde yapılan girişimler sonuç vermemiş; Gül, tahliye için Adalet Bakanlığı'nı işaret etmişti. İHD'nin defalarca durumuna dikkat çektiği kanser hastası Mehmet Aras, mide kanaması sonucu kaldırıldığı Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde, 18 Aralık 2011 tarihinde yaşamını yitirdi.


MAHMUT ÇAKAN (48): Adli bir suçtan dolayı Doğubayazıt Kapalı Cezaevi'nde kalan Mahmut Çakan, karaciğer yetmezliği sorunu yaşıyordu. Tahliyesi için Adalet Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı nezdinde yapılan girişimler sonuçsuz kalınca Çakan, tedavi gördüğü Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Nisan 2012'de son nefesini verdi. 


MAHMUT KARATAŞ (75): Bir itirafçının ifadeleriyle "örgüte yardım ve yataklık ettiği" iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan Mahmut Karataş, tutulduğu Bingöl M Tipi Kapalı Cezaevi'nde şekerinin yükselmesi nedeniyle her iki gözünü kaybetmişti. Cezasının ertelenmesi ve tedavisinin yapılması için yaptığı başvurular görmezden gelinen Karataş, 3 Nisan 2012 tarihinde yaşamını yitirdi. 


GÜRGİN KURT (63): "Örgüt üyesi olmak" iddiasıyla tutuklanan Gürgin Kurt, kaldığı Ahlat Cezaevi'nde beyin kanaması sonucu felç geçirdi. Vücudunun sol tarafı felçli ve yüksek tansiyon hastası olan Kurt, 19 Mayıs 2013 tarihinde kaldırıldığı özel bir hastanede yaşamını yitirdi. 


YARIN:

* Hasta tutsakların aileleri anlatıyor...

* Avrupa’da onlar için ne yapabilirim?


paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.