Ölümsüz komutan Egîd

Dosya Haberleri —

KOMUTAN AGIT MANSET

KOMUTAN AGIT MANSET

  • Başlangıçta tarihi yeniden yazacak gücümüz yoktu. Apocu küçük bir grup ne yapabilirdi ki? Halk bizi anlamıyordu, diğer Kürt grupları da bizi anlaşılmaz buluyordu. Tarihi yeniden yazmak için güç gerekliydi. Komutan Egîd gibi kahraman öncüler olmasaydı, bu tarih belki de hiç yazılmayacaktı.

O yiğit doğuran kadınlar

Tarihin sayfalarına yeniden düşecek

Toprağa düşer gibi tohuma

Filizleri duracak güneşe

Ve daha çok doğuracak analar

Yeni doğan her çocuk

Biraz da Mahsum Korkmaz olacak

Başlangıçta bizim, tarihi yeniden yazacak gücümüz yoktu. Apocu küçük bir grup ne yapabilirdi ki? Halk bizi anlamıyordu. Diğer Kürt grupları da bizi “anlaşılmaz” bulacaktı. Fakat anlaşılan ne vardı ki? Kim, neyi, ne kadar anlamıştı? Anlamak yapmaktı. Kürt halkı için ne yapmışlardı? Yaşanana “yaşanmadı” denilemez. İki bin yıllık Kürt

 tarihi yaşanacak ama sonuçta bizim kuşağa kalan, tarihi yeniden yazmak olacaktı. Tarihi yeniden yazmak için güç gerekliydi. Eğer Kürt halkının kahraman öncüleri olmasaydı bu tarih yazılmazdı.

Sabır telkin edenlere rağmen

Tarihe doğru yaklaşmak gerekiyor.

O dönemler Kürt tarihine yaklaşım çoğunlukla eksik ve yanlıştı. Kimi, “Kürt halkı her şeye rağmen bugüne kadar dilini ve kültürünü koruyarak geldi, bundan sonra da korur. Bu nedenle Türkiye devletine savaş açmak gerekmiyor” diyordu; kimileriyse  “Türkiye’de sosyalizm kurulur, Kürtler de özgürleşir”…

Yani her halükarda bir şey yapmadan beklememiz gerekiyordu. Bize “sabır” telkin ediyorlardı.

Kuşkusuz Kürt halkı, tarihi boyunca kendi dil ve kültürünü kısmen korudu fakat 1970’li yıllara gelindiğinde asimilasyon, Türkleştirme politikaları yoğunluk kazanmıştı. Kürdistan’da yeni yeni gelişmeye başlayan kapitalizmin etkisiyle de bu asimilasyon derinleşiyordu. Öyle bırakılsaydı, hiçbir şey kalmayacaktı.

Sorun sadece dil değildi. Anlayış ve yaşam biçimi olarak da sömürgeci kültür taklit ediliyordu. Kürt halkının kendi irade ve karar gücü yok edilmişti. Halk kendisine ait değildi. Başkasına ait olan, sanki bize aitmiş gibi yaşanıyordu.

 

Anlaşılmayan neydi?

Yabancı bir egemenliği kabul etmek, onursuzluk olacaktı. Bunu anlatamadık. Onlar da anlamak istemedi zaten. Başlangıçta bizim de eksik, dogmatik yönlerimiz fazlasıyla vardı fakat temel ideolojik, siyasi yaklaşımlarımız doğruydu. Öncelikle halkımızın özgücüne ve yalnızca buna inanıyorduk. Bu inançla insanlığın ve Kürt halkının özgürlük ideallerine bağlandık. Amaca ulaşmak için de kendimizi adeta kilitlemiştik.

Egîd arkadaşla bu fikir tartışmaları ortamında tanıştım. O, benden önce Apocu gruba katılmıştı. Benimki biraz gecikmeli oldu. Batman şehir merkezinde tartışmaların yürütüldüğü bir dernek vardı. Kendisi ile zaman zaman orada buluşuyorduk.

Dernek, Apocu gruba ait değildi. Diğer sol gruplar da orayı kullanıyordu. Ayrışmalar netleşince her grup kendi derneğini kurdu.

Bir gün Egîd arkadaş, “Seni biriyle tanıştırmak istiyorum” dedi. Sol, devrimci fikirlere ilgi duyuyordum fakat o güne kadar herhangi bir gruba dahil olmamıştım.

Tanıştığım kişi, kendisini “Keko” olarak tanıttı. Çok sonraları onun Mazlum Doğan olduğunu öğrenecektim. Konuşurken çok istekli ve heyecanlıydı. Apocu grubun temellerini ve yaklaşımlarını anlattı. Ulusal soruna ilgi duyuyordum. Özgücüne güven ilkesi, ayrı örgütlenme ve silahlı mücadele konuları ilgimi çekmişti.

Esasen ikna olmuş, kararımı vermiştim.

Bu tarzda, dönemin öncü kadroları Egîd ve Mazlum arkadaşların aracılığıyla gruba katılmayı kendim için bir fırsat ve şans olarak değerlendirdim.

Bir gün Egîd arkadaş, “Seni biriyle tanıştırmak istiyorum” dedi. Sol, devrimci fikirlere ilgi duyuyordum fakat o güne kadar herhangi bir gruba dahil olmamıştım. Tanıştığım kişi, kendisini “Keko” olarak tanıttı. Çok sonraları onun Mazlum Doğan olduğunu öğrenecektim. Dönemin öncüleri Egîd ve Mazlum arkadaşlar aracılığıyla örgütlenmeyi, kendim için bir fırsat ve şans olarak değerlendirdim.

Egîd arkadaşla bir anı

1979’un yaz aylarında partinin ilanı ile birlikte feodal işbirlikçi güçlere karşı silahlı bir mücadele de başlatılmıştı. Bu güçler, sömürgeciler ile işbirliği içindeydi. Devrimci mücadelemiz önünde bir engel konumuna da gelmişlerdi. Bu nedenle hedef alındılar. Bu güçlere karşı mücadele yanlış değildi fakat pratikte bazı taktiksel hatalar yaşandı. Henüz gerilla savaşına hazır olmadığımız anlaşıldı. Bu nedenle PKK Merkez Komitesi, savaşan güçlerimizin yeniden eğitilmesi kararı aldı. Bu temelde her bölgeden askeri yetenekleri olan arkadaşların bir kısmı Filistin’deki eğitim kamplarına gönderildi.

Egîd arkadaşın da yurtdışına çıkması gerekiyordu ama onu Batman’dan nasıl çıkaracaktık? Polis tarafından aranıyordu. Yollarda arama noktaları kurulmuştu. O zamanki koşullarda şimdiki gibi telefon imkanlarımız da yoktu. Klasik bir plana göre önden bir araba gidecekti. Yolda kontrol noktası yoksa ikinci bir araba ile geçiş yapılacaktı.

Silvan ve Diyarbakır şehir girişlerinde o gün arama yoktu. Rahat geçtik. Ben ve Egîd arkadaş, Diyarbakır’ın Ofis semtinde yurtsever bir ailenin evinde bir süre misafir olarak kaldık fakat Egîd arkadaşın çıkışı gecikiyordu. O dönemin bölge sorumlusu Hıdır Akbalık, aslında bir unsurdu. Bu şahıs daha sonraları itirafçı olacak ve JİTEM elemanı olarak çalışacaktı. Egîd arkadaş kendisine kurye yolu ile yazılı bir not iletmişti. Günlerce o notun cevabını alamadık.

Bu sıkıntılı bekleyiş içinde bir gün Egîd arkadaşla şehir merkezine indik. Bilinen Emek Sineması’nda yeni bir film gösterime girmişti: “Münih’te 24 saat”. Bu film, 1976’da Münih olimpiyatlarında Filistinlilerin İsrail sporcularına karşı yürüttüğü bir operasyonu konu edinmişti.

Egîd arkadaş temkinli hareket ediyordu. Kendisini tanıyanlar olabilirdi. Biletlerimizi aldık ve bir köşede bekledik. Film başladı, karanlıkta içeri girdik, film bitmeden de çıktık.

İki gün sonra bölge sorumlusu denilen unsur yanımıza geldi. Egîd arkadaş, “Bizim burada olduğumuzu biliyordun, neden bizi bu kadar beklettin?” derken üslubu sertti. Hıdır’ın rengi değişti, zannediyorum korktu ve içinden “Kim bu acaba?” diye geçirdi. Egîd arkadaş tanınıyordu, isim olarak kendisine bildirilmişti. Kendisi daha yetkili olabilirdi fakat Egîd arkadaş hiçbir zaman yetkiye dayalı bir davranış içinde olmuyordu.

O gece Egîd arkadaş, tam bilmiyorum ama, Urfa veya Mardin hattından yurtdışına çıkış yaptı. Ondan sonra da birbirimizi bir daha hiç görmedik. Ben 1980 yılında Batman’da yürütülen genel bir operasyonda tutuklandım, o ise yurtdışındaydı. Şehadet haberini de biz cezaevindeyken aldık. Kürdistan halkı için büyük bir kayıptı. Şehadeti çok erken oldu. Yaşasaydı gerilla savaşı daha başka bir çizgide olabilirdi.

Anlamak ve saygılı olmak

Bunun tarihsel koşulları oluştuğunda tetiğe basılmalıdır. O dönemlerde iki önemli olay, tarihin yeniden yazımı için başlangıç olarak kabul edilebilir. Bunlardan birincisi, 1982’nin Newroz günü, Diyarbakır Zindanı’ndaki hücresinde Mazlum Doğan arkadaşın zulme ve işkenceye karşı kendi hayatına son vermesi; ikincisi ise Egîd arkadaşın 15 Ağustos 1984 günü sömürgeciliğe sıktığı ilk kurşundur.

Bu hamleler sonucunda Kürt halkının özgürlük tarihi yeniden yazılmaya başlanmıştı. Ama bu nasıl gerçekleşiyordu? Anlamak gerekiyor. Anlamak ve hiç değilse biraz saygılı olmak. Bu tarih, kan ile, toprağı tırnakla kazıyarak, büyük bedeller ödenerek, büyük acılar yaşanarak yazılı. Genç yaşta, henüz çocukken yaşamını yitirenlerin çoğunun mezarı bile belli değil.

Egîdler, Mazlumlar, Kemal Pirler, Hayri Durmuşlar, Saralar, Arîn Mîrkanlar… Bu kahraman öncüler olmasaydı, bu tarih belki de hiç yazılmayacaktı. Her şey, binlerce şehidin kanı ile yaratıldı ve bizim için bir yaşam olacaksa şehitlerimizle birlikte olacak. Onlar, bugün de bize yol gösteren öncülerimiz ve komutanlarımızdır. Onların anısına bağlılık, özgürlük ve sosyalizm iddialarına bağlılıktır. Bunun dışında nasıl insan olunabilir ki?

Bir insanın insanlığının tartışma konusu yapılması bile düşündürücüdür. O çokça övgü ile söz ettikleri "insan nasıl insan oldu" safsatası yerine "insan nasıl insan olmadı?" diye sormak gerekmez mi? İnsanlık büyük bir gelişme yaşadıysa sömürgeci işgaller, katliamlar, yaşanan bunca vahşet nasıl açıklanacak? Din ve iktidar olguları ile belki biraz izah edilebilir ama yaşananlar bundan ötedir.

Elbette insanlık, kendi emek değerleri ile bir gelişme yaşıyor ama bugün için bu emek değerleri, birilerinin elinde nükleere veya atom gücüne dönüştürülüyorsa bunun da sorgulanması gerekir.

 

Kemal Pir’in söylediği…

İnsanlığın özgürlük arayışları bizimle başlamadı, bizimle de bitecek değil fakat hiçbir şey de kendiliğinden oluşmuyor. Zamanında bize sabır telkin edenleri dinleseydik, hiçbir şey olmayacaktı, olan da tüketilecekti.

Tarih yeniden yazılmasaydı, halkımızın hangi tarihsel mirası, hangi kültürel değerleri yaşatılabilirdi ki? Karşımızdaki sistemler her şeyi yutarken Kürtler bunun kıyısında, köşesinde mi kalacaktı?

Ben cezaevindeyken görevli bir subayın Kemal Pir arkadaşla yaptığı küçük bir diyaloga tanık oldum. Görevli subay, "Bu dünya böyle gelmiş, böyle gider. Kemal Pir, sen mi bu dünyayı değiştireceksin?" demişti. Kemal Pir arkadaş da, "Doğrudur, bu dünya böyle gelmiş ama böyle gitmez. Biz bu dünyayı ters yüz edeceğiz" diyecekti.

Kemal Pir arkadaş dünyanın ters yüz edilmesini mecazi anlamda kullanmıştı. Söylediğinin esas özü, tarih yaratma işini egemenlerin elinden almak, halkların özgür iradesine bırakmaktı. Ezilenler, tarihlerini kendi elleriyle yazacaklar, diyordu. O subayın kafası ama, bunu alacak kapasitede değildi.

Bugün Kemal Pir arkadaşın kırk yıl önceki bu öngörüsünün yaşanıyor olması, halkların, çok zor da olsa, kendi tarihlerini yazabileceğini gösteriyor.

 

 

‘İlk kurşun’un ölümsüz komutanı

 

Mahsum Korkmaz, Amed’in Farqîn (Silvan) ilçesinde 1956 yılında doğdu. 70’li yılların sonunda Kürt Özgürlük Hareketi’ne katılan Mahsum Korkmaz, 1980’den itibaren Lübnan’da askerî eğitim aldı. Bu sırada PKK’nin Merkez Komitesi’nde görevler üstlenen Korkmaz, Kürt Özgürlük Hareketi’nin ilk silahlı eylemlerinin planı ve uygulamasına da öncülük yapacaktı.

PKK’nin Eruh’ta sıktığı “ilk kurşun”un komutanı Egîd, 28 Mart 1986’da şehit düştü. PKK, onun anısını, Lübnan’daki Bekaa Vadisi’nde kurulan eğitim kampına adını vererek onurlandıracaktı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.