Önder Apo'nun çözüm gücünden korkuyorlar
Forum Haberleri —
- Türk devleti, Önder Apo'nun dikkat çektiği rasyonel aklı kullanmak yerine savaş ve şiddetten medet umuyor. KDP yönetiminin yaklaşımında da işgalcilerle işbirliği ve ortaklık yaparak ihanet gemisine binmek var.
ALİ GÜNDEM
24 yıldır İmralı'da ağır tecrit altında tutulan Önder Apo'dan 13 aydır hiç bir haber alınamıyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatları son olarak 7 Ağutos 2019'da müvekkilleri ile görüşme gerçekleştirebilmişlerdi.
Tüm İmralı süresince ailesi ile sadece iki kez telefonda görüşebilen Önder Apo, kısa süren 25 Mart 2021'deki son telefon görüşmesinde yapılanın yanlış olduğunu ifade ederek "Avukatlarımın buraya gelerek benimle görüşme yapmasını istiyorum" demişti.
Ardından ise "Bu hukuki bir şeydir. 22 yıldır buradayım. Bu sorun gelecekte nasıl olacak? Bu sorun ancak hukukla çözüme kavuşturulabilir. Neden buraya gelmiyorlar? Şayet bir görüşme olacaksa bu avukatlarla olmalıdır. Çünkü bu durum hem siyasi hem de hukukidir" sözleriyle bir kez daha meselenin esasına vurgu yapmıştı.
Önder Apo'nun bu sözlerinden sonra görüşme kesildi. O günden beridir İmralı'dan tek bir haber alınamıyor. 25 Mart'tan sonra avukatların ve ailelerin yaptığı başvuruların tamamı ya yanıtsız bırakıldı, ya da görüşme hiçbir hukuki alt yapısı olmayan gerekçelerle reddedildi.
2011'den 2019 yılına kadar İmralı'ya gitmesi engellenen Asrın Hukuk Bürosu avukatları, dönemin DTK Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde hapishanelerde başlatılan açlık grevi neticesinde 2019 yılında müvekkilleri ile ancak 5 kez görüşebilmişti. Önder Apo bu görüşmelerin de tamamında çözüme vurgu yapan mesajlar paylaşmıştı.
Önder Apo 7 Ağustos 2019'da yapılan görüşmede yine kamuoyu aracılığıyla devlete seslenmiş, "Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır" çağrısında bulunmuştu.
7 Ağustos görüşmesinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın mesajlarını değerlendiren Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca ile Newroz Uysal, Önder Apo'nun savaş ve imha çizgisinde ısrarın Türkler ve Kürtler açısından daha ağır sonuçlar yaratacağına dikkat çektiğini ifade ettiler.
Öcalan'ın anayasal çalışmaları önemsediğini hatırlatan avukatlar, Kürt sorunun uluslararası nitelik kazandığını, çözüm noktasında adımların atılmamasının sorunu daha da derinleştireceğini düşündüğünü belirttiler.
Tüm bu görüşmeler esasen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın çözüm imkanlarını açığa çıkaracak yegane güç ve iradenin sahibi olduğunu her zamankinden daha net bir biçimde ifade ediyordu.
Önder Apo, İmralı'da tecrit koşullarında bile halklara savaş, yıkım ve kayıptan başka bir şey getirmeyen savaş çizgisinde ısrar mı edileceğini yoksa rasyonel bir devlet aklıyla mı karşılık verileceğini sorguluyor ve bunu avukatları aracılığıyla kamuoyuna duyuruyordu.
Öcalan'ın rasyonel aklın kullanımına dönük yaklaşımları Kürtler içi çelişkilerin çözümünde de öne çıkıyordu.
Bu yaklaşım da en net biçimiyle 27 Nisan günü Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı'na çağrılan Mehmet Öcalan ile Önder Apo arasında yapılan ilk telefon görüşmesinde kendini gösterdi.
Aynı gün Medya Haber TV'ye konuşan Mehmet Öcalan bu görüşmede Önder Apo'nun KDP ile PKK arasında 1982'de imzalanan 11 maddelik protokole dikkat çektiğini belirtmiş, ardından Başûrê Kurdistanlı siyasetçilere dönük çağrılarını şu sözlerle aktarmıştı.
"Eğer Kürtlerin bir birliği olmaz ve bunun akabinde halka büyük zararlar gelirse, herkes bu zararların altında kalır' dedi. Başkan, 'Bu gemide herkes vardır' dedi. 'Eğer bu gemi batarsa, demezler batanlar Başûr'daki Kürtlerdir, Bakûr'daki Kürtlerdir, Rojava'daki Kürtler'dir ya da Doğu Kürdistanlı Kürtlerdir. Herkes bunun altında kalır, herkes boğulur' diye ekledi."
Önder Apo'nun kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla kamuoyuna ulaştırdığı mesajda işaret ettiği 1982 anlaşmasında Kürdistan'ın tüm parçaları arasındaki yurtsever güçler arasında doğru bir anlayış temelinde ilişki ve ittifakların oluşturulması; emperyalizmin Kürdistan ve bölgedeki plan ve komplolarına karşı mücadele edilmesi; bölge halklarıyla ittifak ve ilişki geliştirilmesi; tüm parçalardaki güçler arasında aktif ilişki ve ittifaklar kurma anlayışının benimsenmesi ve Kürt sorununa ilişkin kararların tüm yurtsever güçlerin katılımı ile gerçekleştirilen üst düzey toplantılarda ele alınması gibi maddeler öne çıkıyordu.
Aynı anlaşmanın 9'uncu maddesinde ise "Kürdistan'da var olan parti ve örgütler arasındaki ilişkileri bozacak, düşmanın işine yarayacak ideolojik sürtüşmeler yerine mücadele ve ulusal kurtuluşta birlik olma anlayışına bağlı kalmak, çeşitli örgütler arasında var olan ya da çıkacak olan sorunları silahlı mücadele ile değil, görüşmelerle ve halkımızın çıkarları doğrultusunda çözümlemeden yana olmak" yaklaşımının benimsendiği net ifadelerle belirtiliyordu.
Çok açık ki Önder Apo'yu ağır bir tecrit altında tutan zihniyet, öncelikle bu görüşlerin Türkiye, Kürdistan ve dünya halklarına ulaşmasını istemiyor.
Bu sesin en büyük çözüm gücü olduğunu en net biçimiyle gören Türk devleti, Önder Apo'nun dikkat çektiği rasyonel aklı kullanmak yerine savaş ve şiddetten medet umuyor, işgalci ve yayılmacı faşist zihniyeti öne çıkarıyor.
Benzer bir durumu KDP yönetiminin yaklaşımında da görmek mümkün.
Onlar da Önder Apo'nun tarihsel boyutuyla irdelediği ve iç çelişkilerin çözümünde benimsediği yaklaşımlar yerine, işgalcilerle işbirliği ve ortaklık yaparak ihanet gemisine binmeyi tercih ediyorlar.