Öykünün düş ile serencamı

Nagihan AKARSEL yazdı —

  • Sözcüklere yaslanırız bazen. Bazen de sese, bakışa, düşe, tene, yüreğe... Sezgisel aklımızın coşkun hallerini anlama arayışı belki de. Aklın bilmediği nedenleri vardır çünkü yüreğin.

Kılavuzu his olan, gerçeğin kötürüm gizinde salınan... Zamanın menkul hesaplarına takılmadan direnen... Küçük ayrıntılardan kendine bir ülke yaratan… Sardıkça sarsan nevi şahsına münhasır bir anlam’a tutunma telaşı belki de. Varlığını tahakküme teslim etmeme sancısı ya da.

Hayatı olduğu gibi hissetmenin ilmini yitirdiğimiz bir çağda çok da akıl karı değil yüreğe yaslanmak. Sezgisel aklın büyüsüne kapılıp yüreğinin sesini dinlemek... Ve o sesin tınısında düşler kurmak… Oradan yürekten yüreğe yol almak… Yaşamın sesini o yollarda duymak. Yüreklerin birbirine açılan kapısında kurduğun düşlere yaslanıp “işte yaşam bu” demek. Kaygı, korku ve hesapların girdabında an be an yiten yaşamın dilini canlandırmak için mücadele etmek hiç kolay değil. Aşkla, tutkuyla, inançla akıl ile yürek arasında köprüler kurmak hem de. Huzur ile heyecanı yüreğinde konuk etmenin konforunu yaşayıp hayata bir saygı duruşunda bulunmak. Akıl ile yüreğin birlikteliğinde yepyeni ufuklara yol almak sahiden de hiç kolay değil.

Kolay değil ama işte yaşamın anlamı da o ilişkilerin bütünselliğinde gizli. Anlamın büyüleyiciliği yürekten yüreğe açılan kapılardan ışıldıyor. Öykülerimizi o yollardan derliyor, düşlerimizi o yollara seriyoruz. Yürekten hissedilen bir duygunun sıcaklığını dünyanın hiçbir hazinesine değiştirmeme gücünü kuşanıyoruz. Akıl ile yürek arasında kurduğumuz köprüde yaşamı anlama, anlamlı kılma arayışımızı güçlendiriyoruz.
Hani “Topluluk için öyküler neyse, kişiler için düş odur. Onlar olmasa çılgına döneriz” diyor ya Isabel Allende. Sahiden de öyle. Yaşamımızın anlamı bu öykü ve düşlerde gizli esasında. Öyküler varlık koşulumuz olan toplumsal hafızamızın harcı. Bu harcın temel malzemesi ise düşlerimiz. Kişi düşleri ile toplum öyküleri ile anlam ağını örer. Bir mezradan koca bir ülkeye, bir kişiden koca bir topluluğa örülen öyküler kurulan düşler birbirini besler. Birey ile toplum arasındaki dengeyi sağladığı kadar bireyin düş ile dayanma gücünü, topluluğun öykü ile birlikte yaşama gücünü kuşanmasını sağlar. Kişinin kurduğu düşler toplumun öyküsüne katık olurken, öykü düşün yaşam bulmasını sağlar.
Eruh’tan Heftanîn’e birbirini tamamlayan bir diyalektiğe sahip olan Kürdistan Özgürlük mücadelesi, öykü ile düşün bu birlikteliğini örüyor aynı zamanda. Tek başına veya en az sayıyla yaşamanın klas olduğu bir çağda toplumsal yaşamın anlamını ifşa ettiği kadar birey olmanın önemini anlatıyor. Çıkara bulaşmış ilişkiler ağında yaşamı tüketen bireye emeğin, fedakarlığın, sadeliğin, güzelliğin dersini veriyor. İyiliğin sistemini kuruyor. Birlikte yaşamın, toplumsal bilinçle hayata tutunmanın, birlikte öykülerimizi örmenin ilmine ermek için kadın yüreğine, kadının bilimine yaslanmanın önemini anlatıyor. Uzaktan bir selamı boğazındaki ağrıya sebep bilen insanın Covid 19 ile iyice sarmalanan dünyasına müdahale ediyor. Yeni bir dünyanın kapılarını aralıyor. Esasında Eruh’tan Heftanîn’e, Rojava’dan dünyanın dört bir yanına özgür ve enternasyonalist bir yaşamın felsefesi kuruluyor.

Bu felsefenin ateşini düşleri ile yakarak özgürlüğe kayıtlı bir öykünün bütün boyutlarını ise tek kişilik bir adada Rêber Abdullah Öcalan örüyor. Düşlerinin öyküsünde özgür bir yaşam yeşeriyor. Düşleri ile kurduğu özgürlük öyküsüne kendinden başlıyor. Durmadan. Hep yine yeniden. ‘Gerçekçi ama imkansızı isteyerek’. Sezgisel aklın gücüne inanmaktan vazgeçmeyerek. Akıl ile yüreğin birlikteliğinin ilmini kuşanarak… Evrenin diline inanmaktan ve onu anlamaya çalışmaktan vazgeçmeden kurduğu düşleri ile özgürlük öykümüzü oluşturuyor. Bize düşen de kurduğumuz düşler ile bu özgürlük öyküsüne daha güçlü katılmak, anlamak ve yapmaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.