Varlığımızın sesi

Nagihan AKARSEL yazdı —

  • 25 Kasım ile 27 Kasım’ın biz kadınlar için anlamı var. Herşeye rağmen, “Yolum yok sevmekten başka” diyen Füruğ’un inancını özgürlük ile harmanlayan ve ilmini kuşanan bir öğretinin neferleriyiz çünkü.

“Kim bilebilirdi / Artık yüreklerden kaçan / o üzgün güvercinin/ İnanç olduğunu” diyor Füruğ “Yeryüzü Ayetleri” şiirinde. Şiirinde zaman yerin yüzünde bozulan ahengin yasını tutuyor adeta. Ölülerini kabul etmeyen toprağın isyanını, denizlerde kuruyan balıkların, çöllerde kuruyan yeşilliklerin çığlığını kuşanıyor. Aşkı düşünmeyen, mağaralarında yalnızlığın doğurduğu uyumsuzluğa koşan insanların belirsiz geleceğine ağıt yakıyor.

Yaşadığı dönemin (1935-1967) ve mekanın (bir o kadar da şimdinin) umutsuzluğu eken gerçeğini “Güneş ölmüştü” sözleri ile ifade ediyor. Ve inançsız ve aşksız insanın haleti ruhiyesini şiirinde ifşa ederken, yeşil bir düş ile penceresini inanca aralamaktan vazgeçmiyor. İnanmak istiyor, insanın insanın cenneti olabileceğine. İnanmak istiyor kadın ile erkek arasında kurulan tahakküm ilişkilerinin kırılabileceğine. Ve çırpınıyor adeta, kuşun uçuşunda, sevmenin başlangıcında, rüzgarın esintisinde, bahçenin fethinde, güneşin doğuşunda. “Kendi varlığımın sesi olmak istedim, yazık ki kadındım” diyor sonra. Soğuk bir mevsimin başlangıcına inanalım diyor bir de. Ve kendinden dökülüyor gittikçe. İnanmaya gücü yetmiyor belki de.

Yaşadığımız tüm şiddet biçimlerine rağmen inanmak isteyen yüreğimizin şairidir Füruğ. Geleneksel ölçülere karşı özgürlük ölçülerini tek başına sırtlamış bir kadının aşk ve özgürlük çığlığı. Yüreğimizi şiirine eklediği için de biraz ben biraz sendir aynı zamanda. Gülistan, İpek, Fatma, Sevgi, Hatice, Yonca, Dudu’dur. Her ay anıt sayaçlarına isimleri eklenen kadınlardır. En sevdiklerinin gözlerine bakmaya kıyamazken onların kör bıçakları ile katledilenlerdir. Ya da hayatın tesadüf diye sunduğu bütün güzellikleri özgürlüğün ahlakı gereği seslendirip sevmenin başlangıcına cesaret edenlerin inancıdır. Sevmenin ilmini bütünlüklü bir uyumla kuşanmış doğaya kulak verip sevmeye inanmaktan vazgeçmeyenlerin ıstırabıdır belki de.

Sonra kendi varlığının sesi olmak isteyen Füruğlara bir ses olur 27 Kasım… 25 Kasım ile 27 Kasım birbirini tamamlar adeta. Hani 25 Kasım 1960’da katledilen Mirabel Kardeşlerin anısına 25 Kasım 1981’de “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan edilir ya. 27 Kasım 1978’de ise özgürlüğün, inancın, umudun, hakikatin hareketi Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ilan edilir. Kadın kırımına karşı kadın özgürlüğüne, yaşam kırımına karşı toplumsal ekolojiye, toplum kırımına karşı demokratik konfederalizme dayanan alternatif bir sistemin demokratik uygarlık sisteminin mümkün olduğunun umudu ve inancı yeşerir.

En karanlık an güneşin doğuşu ile aydınlanır sahiden. Evet güneş doğar. Yüreğimizdeki buzlar çözülür. Bize rağmen bize inanan bir insan çıkar çünkü. Kadına rağmen kadına inanan bir insan. Tahakküm üreten erkekliği kendinde öldüren ve özgürlüğe inanmaktan vazgeçmeyen. Hani insanı, “Kendi farkına varan doğa” olarak tanımlayan Rêber Abdullah Öcalan. İnsanın mikro kozmos olduğunu büyük bir iddia ve mücadele ile yılmadan anlatan. Evrendeki bütünlüğü kimliğinde temsil eden. “Ben benim. Ben evrenim. Ben öncesi ve sonrası olmayan zaman ve mekanım” şeklinde yaşamla bağını özetleyen. Hayatın kutsal bağının kadın ile erkek arasındaki tahakküm ilişkilerinin yıkılması ile yeniden kurulabileceğinin kuramını oluşturan. Doğanın alacalı saydamlığında kendini bilmenin ilmine doğru yol alırken herşeye rağmen umutlu olmamız gerektiğini ısrarla anlatan…

Yaşamını adadığı düşlerini kadınlara emanet etmekten korkmayan. Sezgisel aklın enerjisini analitik aklın soğuk sularına bırakmamak için yıllardır tek başına bir hücrede direnen Rêber Abdullah Öcalan. Özgür bir yaşamın militanı olmanın ilmini jineoloji ile keşfetmemizin yolunu açan. Kendi varlığının sesi olmak isteyen kadınlara dağ olan, özgürlük olan, irade olan. Çünkü kendi varlığının sesini toprağında arayan kadınlar onun öğretisini yol bilir. Yönünü dağlara verir, savaşır, özgürleşir ve güzelleşir. Ordulaşır, partileşir, konfederasyonlaşır. Birlikte irade olup etik estetik değerleri kendi bilimi ile açığa çıkarmanın mücadelesini yürütür. Gaye ananın kendi eliyle uğurladığı Yılmazların masum ve direngen yüreğinden Kürdistan’a umut tohumlarını serper. Şehit Agit, Zeynel, Fikri, Erdal, Mazlum, Atakan ve Yılmaz yoldaşlar Onun yalnızlığını paylaşır. 25 Kasım ile 27 Kasım’ın biz kadınlar için böyle bir anlamı var işte. Herşeye rağmen, “Yolum yok sevmekten başka” diyen Füruğ’un inancını özgürlük ile harmanlayan ve ilmini kuşanan bir öğretinin neferleriyiz çünkü.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.