Özgürlüğün ve barışın adresi: Abdullah Öcalan

Yurt Dışı Haberleri —

Avrupa Parlamentosu'nda 18. Kürt Konferansı

Avrupa Parlamentosu'nda 18. Kürt Konferansı

  • Avrupa Birliği-Türkiye Yurttaş Komisyonu’nun (EUTCC) organize ettiği Kürt Konferansı onlarca parlementer, aydın ve gazeteciyi bir araya getirdi. İki gün süren tartışmalarda çözümün Abdullah Öcalan ve PKK’de olduğunun altı çizildi. Lozan anlaşması ile derinleşen inkar düzeni masaya yatırıldı. 

Avrupa Parlamentosu’nda yapılan 18. Uluslararası Kürt Konferansı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tek çözüm adresi olduğunu teyit etti. 

  • EUTCC’nin Başkanı Kariane Westrheim, Kürt Konferansı’nın gelenekselleştiğine dikkat çektiği konuşmasında, Türk devletinin Kuzey kadar Güney ve Rojava Kurdistan’ına da saldırdığına dikkat çekerek; “Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasına ihtiyacımız var, güçlerimizi birleştirmeliyiz” dedi. 
  • Lozan anlaşması için “tam bir felaket” tanımlaması yapan Zürih Üniversitesi’nden Hans-Lukas Kieser, Kürtlerin haklarının çöpe atıldığını belirtti. Gösterdiği bir harita ile Türkiye ve Kurdistan’daki demografik değişim politikalarına dikkat çeken Kieser, "Naziler bunu çok iyi anladılar” diye belirtti.  

 

ERDAL BAZ/BRÜKSEL

Avrupa Parlamentosu’nda(AP) her yıl düzenlenen Uluslararası Kürt Konferansı bu yıl da onlarca siyasetçi, akademisyen, aydın, parlamenter ve gazetecinin katılımı ile gerçekleşti. Dört parça Kurdistan’dan temsilciler ile AP’de temsil edilen parlamenterlerin katılımı ile yapılan 18. Uluslararası Kürt Konferansı’na Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a özgürlük talebi damgasını vurdu. Ayrıca PKK’nin ‘terörist örgütler listesinden’ çıkarılmasının gerekliliğine işaret edilen konuşmalarda, Türkiye’de AKP ile ortaya çıkan tek parti iktidarı ve bu iktidarın yarattığı kutuplaşmarın etki ve tahribatları anlatıldı. 

Türkiye’nin saldırganlığı
EUTCC’nin Norveçli Başkanı ve Bergen Üniversitesi’nden akademisyen Kariane Westrheim, AP’de yapılan Kürt  konferansın artık tarihi bir nitelik kazandığına işaret ederek 18 yıldır süreklilik kazandığını ifade etti. Westrheim, Türk devletinin Rojava ve Güney Kurdistan’a yönelik saldırılarının ciddi endişelere yol açması gerektiğini belirterek, ayrıca Türkiye cezaevlerinde 20 bin siyasi tutsağın olduğunu hatırlattı.  

Westrheim:  Öcalan’ın aklında hep barış vardı 
Westrheim, “Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye ve Güney Kurdistan’da ses çıkarılmadığı için acımasızca saldırılarını sürdürüyor” dedi. Kürt halkının geniş bir uluslararası desteğe ihtiyacı olduğunu ifade ederek, ”Güçlerimizi birleştirmeliyiz” mesajı verdi. “Kürt lider Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasına ihtiyacımız var” diyerek 10 Ekim’de başlatılan uluslararası kampanyaya da dikkat çeken Westrheim, PKK kurulduğundan beri Abdullah Öcalan’ın aklında barış olduğunu ve defalarca bunun için girişimlerde bulunduğunu belirtti.  
Güçlü bir üçüncü bir tarafı arabulucu olması gerektiğine dikkat çeken Westrheim, “Barış mümkün olabilir. Belki bir ütopya ama bu umut canlı tutulmalıdır. Avrupa Parlamentosu bu vizyonu desteklemeye ve bu doğrultuda çalışmaya çağırıyorum” şeklinde konuştu.  

Dimitrios Papadimoulis: 
PKK’yi listeden çıkarmamız gerekiyor
Avrupa Yeşil Sol gruptan Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Yunanistanlı Dimitrios Papadimoulis, 18 yaşından beri aktivist olduğunu ve sol partilerde görev yaptığını belirterek, “Kürt halkları ve Türk yönetimine olan eleştiriler Avrupa Parlamentosu gündeminde büyük bir yer işgal etmeye devam ediyor. Ama bunun Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi’nde büyük bir önceliği yok. 
Biz burada Avrupa Parlamentosu’nda hepimiz sizin mücadelenizi destekliyoruz. Bunun için lobi faliyetleri yürütüyoruz. İnsan hakları ve toplumsal hakların uygulanmasını talep etmekten asla vazgeçmeyeceğiz” dedi. Türkiye ile yeni bir diyalog başlatılması ve barıştan bahsetmek gerektiğini belirten Papadimoulis, “Bu nedenle PKK’yi terörist örgütler listesinden çıkarmamız gerekiyor” diyerek özellikle İrlanda örneğini vererek siyasi çözüme gidilmesi gerektiğini söyledi.  

Schieder: Öcalan hapiste olduğu sürece hukuk yoktur
Konferansın açılış konuşmacılarından Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı’ndan Avusturyalı AP Parlamenteri Andreas Schieder, Türkiye’nin ekonomik olarak çok kötü durumda olduğunu ve en yoksul olanların çok daha ağır etkilendiğini belirtti. Son depremin yarattığı yıkıma dikkat çekerken Schieder, yardımların da orantısız olduğunu ve özellikle Rojava’ya yönelik yardımların engellendiğine işaret etti.  
Konuşmasında Rêber Apo üzerindeki tecrite değinen Schieder; “Türkiye’de durum şu anda çok kötü. Öcalan hapiste olduğu sürece hukuk yoktur. Öcalan’a özgürlük sembolik öneme sahiptir, halkların özgürlüğüdür. Öcalan üzerindeki tecrit devam ederken ve Erdoğan iktidardayken hukuktan söz etmek imkansız'' diyerek sözlerini sonladırdı.  
EUTCC Genel Sekreteri ve Tennessee Teknoloji Üniversitesi’nden Michael Gunter, “Erdoğan Mayıs 2023’teki seçimleri nasıl kazandı, neden kazandı?” başlıklı bir sunum yaptı. Çevirimiçi bağlanan Gunter, Erdoğan’ın medya üzerindeki kontrolüne ve muhalefete yönelik baskılara dikkat çekti.  

Aktan: Avrupa barışa yatırım yapmıyor
Gazeteci İrfan Aktan, Türkiye’deki muhalefetin önemli bir kısmının en az AKP kadar Kürtlerin haklarını reddettiğini belirterek, Kürtler için gri alan olmadığını ifade etti. Türkiye’deki yargıyı Kafka’nın Dava romanında yaşananlara benzeten Aktan,’’Suçlamanın nereden geldiği asla bilinmez” dedi. İrfan Aktan, Türkiye’nin şu anda 1920’li yılların yaşandığını belirterek, ''AKP cemaat bilincini yaratmak için Türklerde 'Kürtler' korkusu yaratıyor. Bu aynı zamanda psikiyatrinin de konusu. Binlerce kilometre ötede Japonya’da bile Kürtlere baskı uyguluyor.'' dedi. Aktan, sunumunda Avrupa’nın barışa yatırım yapmadığını, Türkiye’deki baskıcı rejimin ortağı olduğu eleştirisinde bulundu.  

Uçar: Benzeri görülmemiş bir kutuplaşma 
“Seçimlerin ardından Türkiye: Demokrasi Mümkün (değil)” başlıklı sunum yapan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Kürtçenin Kirmanckî lehçesinde katılımcıları selamladı. Çiğdem Kılıçgün Uçar, Erdoğancılık olarak tanımladığı bu dönemde “Benzeri görülmemiş bir kutuplaşma” yaratıldığına işaret ederek, “Bugün tarihin bir yerinde ortaya çıkan Erdoğancılığı konuşacağız. Erdoğancılık 2015 yılında tamamıyla ortaya çıktı. Erdoğancılık eşi benzeri görülmemiş bir kutuplaşma yarattı. Seçimler de hem korku hem de umut hali vardı. Ancak umudu kazandıramadık”
Eşbaşkan Uçar, “seçimlere giderken 3. yoldan bahsetmek mümkündür” diyerek bu konuda şunları aktardı: “Seçimlere gidilirken Kürtlerin öncülüğünü yaptığı üçüncü yol, CHP öncülüğündeki altılı masa ve MHP ve AKP öncülüğündeki faşist cephe vardı. Bu meclis en İslamcı en muhafazakar en milliyetçi meclistir. Hüda Par’la bu seçimlerde Kürt halkının kazanımlarına tampon oluşturulmak istendi. Yeni hafızasız bir Kürt temsiliyeti oluşturmak isteniyor.”

Aslı Erdoğan: Türkiye’ye teşekkür ederim
Sempozyuma yazar Aslı Erdoğan da online bağlanarak konuştu. Ben burda bir yazar olarak değil eski bir tutsak olarak söz alıyorum diyen Erdoğan bu artık benim bir kimliğim dedi. Türkiye siyasi mahkumlar konusunda dünya şampiyonu ve bunların yüzde doksanı Kürt diyen Erdoğan şunları söyledi: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri bu böyle. Kuruluşundan beri yaratınan bu kurgusal kimlik için farklı bütün kimlikleri yok ediyor.” Erdoğan, zindanlarda Jin Jiyan Azadî diye bağıran kadınlarla bir arada bulunmama izin verdikleri için ben Türkiye’ye teşekkür ederim diyerek sözlerini sonlandırdı. 

Evin İncir: Avrupa Birliğinin sorunudur
İsveç milletvekili Evin İncir de yaptığı konuşmada Kürt sorununa Filistin, Ukrayna sorunu gibi sahip çıkılması gerektiğini belirtti. İncir, “Kürtler yalnızca Türkiye’de değil bulundukları her yerde baskı altında tutuluyor” dedi. 
“Benim ailem Lice’den geldi, köyleri yakıldı. Türkiye bundan dolayı AİHM’de mahkum oldu” diyen Evin İncir devamında şunları belirtti: “Kürtler dünyanın en büyük ve tehlikeli terör örgütü olan DAİŞ’e karşı mücadele eden tek güç ama dünyanın umrunda değil. Kürtler olmasaydı bugün sadece DAİŞ değil DAİŞ’in ideolojisi de bütün dünyaya yayılmıştı. Bugün hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı. Bugün bütün dünyanın Kürtlere teşekkür etmesi gerekiyor. 
Kürt davası uluslararası hukuk, insan hakları davasıdır bunun unutulmaması gerekiyor. Yapacak ve yapılacak çok şey var. Kürdistan davasının herkesin gündeminde olması gerekiyor. Bu mesele Avrupa Birliği’nin sorumluluğudur.”

Kieser: Naziler Lozan’dan esinlendi
Konferansın ikinci günkü ilk oturumunda Lozan Antlaşması ve sonuçları üzerinde duruldu. Zürih Üniversitesi’nden Hans-Lukas Kieser, "Lozan Antlaşması: Tarih ve Siyasi Süreklilikler" başlıklı bir sunum yaptı. Lozan Antlaşması’nın sonuçları için "tam bir felaket" ifadesini kullanan Kieser, bu süreç içerisinde yerel toplulukların haklarının çöpe atıldığını belirtti. Gösterdiği bir harita ile Türkiye ve Kurdistan’daki demografik değişim politikalarına dikkat çeken Kieser, Kürtlerin bu anlaşma ile "azınlık haklarına sahip olmadan azınlık haline getirildiğini" söyledi. Kieser, "Lozan Antlaşması ile çoğulcu Anadolu projesi çöpe atıldı, üniter, merkeziyetçi ve milliyetçi bir Türkiye profili öne çıktı" şeklinde konuştu. Kieser, "Naziler bunu çok iyi anladılar’’ diyerek, Nazilerin Lozan’ın sonuçlarından esinlendiğini kaydetti.  

Sunca: Kürtler tehdit görülüyor
Bielefeld Üniversitesi Jan Yasin Sunca, Kürt meselesinin uluslararası bir mesele olduğunu belirterek, "Ortadoğu’daki ulus-devletler sorunu Kurdistan’ın sömürgeleştirilmesiyle bağlantılı" dedi. Kürtlerin kazanımların bölgedeki devletler tarafından bir tehdit olarak algılandığını kaydeden Sunca, devletlerin kendi adaletsizliklerine meşruiyet kazandırmaya çalıştığını kaydetti. Kürtlerin tarih boyunca adaletsizliğe maruz kaldığını belirten Sunca, PKK’nin ‘terörist örgütler listesi’ne alınmasına dikkat çekti. Paris katliamının Kürt meselesinin sadece bir güvenlik meselesine indirgenmesiyle bağlantılı olduğuna işaret eden Sunca, "Kürtler Batı ile savaşmıyor, kendi özgürlükleri için mücadele ediyor" ifadelerini kullandı. 

Dicle: Kodlarında çözümsüzlük var
Gazeteci Amed Dicle, 40 milyonu aşkın bir nüfusa sahip olan Kürtlerin politik bir aktör olmasının 40 yıllık bir mücadelenin sonucu olduğunu kaydederek, “Savaş gerçeği ne devlet katında ne de hükümetler nezdinde kabul edilmedi. Ama devletin bütün kurum ve kuruluşları bu savaşa göre dizayn edildi. Türkiye devletinin kodlarında çözüm değil, çözümsüzlük var" dedi. "Kürtlerin Ortadoğu’da hayata geçirmek istedikleri barış ve birlikte yaşam projesi desteklenmelidir” diyen Dicle, "Avrupa Birliği’nin, bir barış adası olarak kalabilmesi için Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü mutlaka sağlanmalıdır. Bu bölgesel bir barış hareketini de ortaya çıkarabilir” diye ekledi. 

Güven: Su kıtlığı kritik aşamada
KURD-AKAD’dan Eda Bektaş’ın moderatörlüğündeki ikinci panel "Dünya Siyasetinde Geçiş Dönemi" ana başlığı altında yapıldı.  Berlin Özgür Üniversitesi’nden Şermin Güven, "Ekokırım ve İklim Değişikliği-Kuzey Doğu Suriye'de Çok Katmanlı Krizlere Yerel Tepkiler" başlıklı sunumunda, Türk devletinin kritik altyapıları bombaladığını, su ve elektrik kesintilerine yol açtığını kaydetti. Şermin Güven, saldırılardan da büyük oranda etkilenen "Su kıtlığının kritik bir aşamada" olduğunu belirterek, bölgenin ciddi bir kuraklıkla karşı karşıya olduğunu sözlerine ekledi. Fırat ve Dicle gibi su kaynaklarının paylaşımı konusunda bağlayıcı anlaşmalara ihtiyaç olduğunu söyleyen Şermin Güven, ekokırımın suç olarak kabul edilmesi gerektiğinin altını çizdi.  
 
Aydoğan: Tüm Ortadoğu için model 
Kürt siyasetçi Nursel Aydoğan yeni bir dünya düzeni kurulma istendiğini belirterek, "Buna alternatif bir dünya kurmak isteyenler de var. Buna en iyi örnek Rojava deneyimi. Bütün halklarla, kültürlürle eşit ve özgür yaşamanın mümkün olduğunu ortaya çıkardılar. Bunu inşa etmeye çalışıyorlar. Yararlandıkları ideoloji de Sayın Öcalan’ın İmralı’da oluşturduğu paradigma. Bu paradigma sadece Kuzey-Doğu Suriye için değil tüm Ortadoğu için çözüm modelidir" dedi. "Bu paradigmanın sahibi ağırlaştırılmış tecrit altında, son 33 aydır da mutlak iletişimsizlik hali var. Bunu dünyada demokrasi, barış isteyenlerin kabul etmesi mümkün değil" diyen Aydoğan ekledi: "Tecrit demek çözümsüzlük demek. Kalkması ise çözüm ve barış koşullarının sağlanmasıdır." 

Snell: Batı suç ortağı 
ABD’den gazeteci Lindsey Snell, "İsveç, NATO ve Kürtler: Zorluklar ve Seçenekler" başlıklı sunumunda  İsveç’in NATO’ya üyelik için verdiği tavizleri anlattı. Türk devletinin Rojava’daki işgalleri ve saldırılarından bahsederken, uluslararası güçlerin sessiz kaldığını ifade etti. Linsey Snell, Türk devletinin ayrıca paralı askerlerini Libya ve Dağlık Karabağ’da kullandığını ve dünyanın bir kez daha sessiz kaldığını kaydetti. Lindey, Türk devleti ile DAİş çeteleri arasındaki suç ortaklığına ilişkin DAİŞ üyelerinin itiraflarının yer aldığı bir videoyu da sunumunda paylaştı. Görüntülerde Libya ve Dağlık Karabağ’da paramiliter çetelerin kullanıldığına ilişkin askeri yetkililer ve çete itirafları da yer aldı. "Türkiye Kürt bölgelerinde soykırımı devam ettiriyor. Erdoğan’ın amacı son derece açık, Rojava’nın son bulmasını istiyor. Pantürkizm öne sürülüyor. Bütün batı ve ABD buna suç ortaklığı yapıyorlar. Bu uluslararası topluluğun hatalarından biri’’ şeklinde konuştu.

Abdullah: Avrupa suça ortak
PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah, "Statüko ve Demokratik Geçiş Arasında Orta Doğu: Engeller ve Perspektifler" başlıklı sunumda Ortadoğu’daki sorunların ulus-devletlerden kaynaklandığını belirtti. Mevcut savaşın halklara karşı olduğunu, halkın zorla göçertildiğini belirten Abdullah, "Zorla göç ve soykırım politikaları ile demografik değişime yol açmak itiyorlar. Bugün yaşanan durum, çok tehlikeli ve giderek bu tehlike büyüyor’’ dedi. Türk devletine satılan silahların ve yasaklı silahların bugün hem gerillaya hem de Rojava’ya karşı kullanıldığını söyleyen Asya Abdullah, "Uluslararası güçler de Türk devletinin Kurdistan’daki savaşına ortak oluyorlar. Kürt halkı ve bölge halklarına yönelik soykırıma karşı güçlü bir tutum gerekiyor’’ diye konuştu. 

Türkiye yargısız infaz yapıyor
Türk devletinin Dron saldırılarına da dikkat çeken Abdullah, “Kurdistan coğrafyası yasaklı silahların kullanım merkezi olmuş. Türk SİHA’ları Rojava’da her gün bir yeri bombalıyor. İnsanları katlediliyor. Yargısız infazlar yaşanıyor. İnsanlar sokakta vuruluyor. Dronlar sadece insanları değil okulları, hastaneleri, alt yapıyı da hedef alıyor. Uluslararası devletler de bu politikanın ortağı. Sessiz kalarak ortak oluyorlar. Uluslararası camia Kürtler üzerine yürütülen soykırım politikalarının önü alınmalı, karşı çıkılmalı” diye konuştu. "Sadece Kürtlere değil, Araplara, Çerkeslere tüm kimlik ve inançlara saldırı var" diyen Abdullah, "Ayakta kalmaya çalışırken aynı zamanda bu sistemi de inşa ediyoruz. Tüm kaosa ve zorluklara rağmen örnek bir direniş var. Halklarımızın yalnız bırakılmaması ve Türkiye’nin saldırılarına karşı gerekli tutum gösterilmeli" çağrısında bulundu. 

Villumsen: Anahtarı Erdoğan’a verdiler
Panele katılması planlanan Sol Parti’den AP Milletvekili Danimarkalı Nikolaj Villumsen, sağlık sorunları nedeniyle konferansa katılamazken, dayanışma mesajını iletti. Villumsen mesajında Avrupa Birliği’nin Türk devleti ile olan ilişkilerini eleştirerek, "Avrupa’nın anahtarlarını Erdoğan’a verdiler, bunu son derece çirkin bir mülteci anlaşması ile yaptılar. Avrupa bir demokrasi dersi vermek istiyorsa, önce kendisi bunu uygulamalı. AB isteseydi Erdoğan’a baskı yapabilirdi" dedi. "Kürt mücadelesi, direnci, hepimize ilham veriyor’’ diyerek sözlerini tamamladı.

Öztürk: Gerekçeler iletilmiyor
Üçüncü oturumda Asrın Hukuk Bürosu’ndan Raziye Öztürk, “Adanın Ötesinde: İzolasyonun Sistematiği” başlığı altında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecride dikkat çekti. Öcalan’dan yaklaşık 3 yıldır hiçbir haber alınamadığını, 25 yıllık süreçte iki kez ailesiyle görüştüğünü hatırlatarak, “Hukuksal girişimlerimiz de boşa çıkarılmak isteniyor. Gerekçeler iletilmiyor. Tüm başvurularımıza rağmen, son çare olarak BM insan Hakları Komitesi’ne başvurduk. Aynı zamanda tedbir talebinde bulunduk” dedi. Komitenin görüşmelerin sağlanması için iki kez Türkiye’den talepte bulunduğunu ancak Türkiye’nin aksini yaparak tecridi daha da ağırlaştırdığını söyleyen Avukat Raziye Öztürk, Abdullah Öcalan’ı hedef alan tüm yasaların daha sonra tüm cezaevlerine ve topluma yayıldığına dikkat çekti.  Asrın Hukuk Bürosu avukatı, AİHM’in aradan geçen 12 yıla rağmen tecride ilişkin karar vermemesi ve CPT’nin bir kamuoyu açıklaması yapmaktan imtina etmesine işaret ederek ‘’Bu kurumların meseleye siyasi yaklaştığının göstergesi’’ olduğunu kaydetti. Raziye Öztürk, “İmralı’da söz konusu olan hukuk dışılığın kendisini inşa etmesidir” derken tecritle birlikte geliştirilen faşizan ortama dikkat çekti. Raziye Öztürk, tecride karşı siyasi tutsakların açlık grevi eylemini de hatırlatarak, “Tecridi birlikte kırabiliriz” dedi. 

Quagliuolo: Özgürlük zamanı geldi

İtalya’dan çocuk kitapları yazarı Laura Quagliuolo, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın esaret altına alınması ile ilgili İtalyanlar olarak kendilerini sorumlu gördüklerini söyledi. İmralı’daki koşullardan duyduğu endişeyi dile getiren Laura Quagliuolo, İtalya’da Abdullah Öcalan’a verilen onursal vatandaşlıklar, ödüllerden bahsetti, Kürt halkı ile dayanışma amacıyla yapılan eylem ve etkinliklere ilişkin bilgiler verdi.  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması gerektiğini kaydeden Laura Quagliuolo, “Abdullah Öcalan serbest bırakılsın, zamanı geldi artık” ifadesini kullandı.
Batı’nın “ikiyüzlü” davrandığını belirten Laura Quagliuolo, “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için yapılan müzakerelerde Kürtlerin pazarlık konusu yapılması büyük bir ikiyüzlülük” dedi.

Gazetemiz yayıma hazırlanırken konferans oturumu devam ediyordu."Özgürlüğü Yaşamak-Kadınların Perspektifleri" ana başlığı altında yapılacak bir diğer oturumda ise feminizm, kadın devrimi ve jin jiyan azadî gibi konularda sunumlar yapıldı. "Avrupa Birliği ve Türkiye: İşbirliği ve Çelişkiler" ana başlığı altındaki son oturuma ise AP Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un katılması bekleniyordu. 

Konferans Fotoğrafları: Erkan GÜLBAHÇE

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.