Partiyi savunmanın dayanılmaz hafifliği

Dosya Haberleri —

Yeşil Sol Parti miting

Yeşil Sol Parti miting

  • Faşizm, savaş ve devlet eliyle seferber edilmiş trol ordusu bu yazının konusu değil. Umutsuzluk ve üzüntüden beslenen, fakat yoldaşlık, dostluk, arkadaşlık, yer yer insanlık ve siyaset sınırlarını zorlayan ve eleştiri adı altında büyüyen bir uğultunun ağırlığı altındayız.
  • Her ne kadar bu eleştirel uğultunun yürek karartan bir yanı olsa da, partisini savunmak ve geleceğini kollamak adına halkımızın eleştirileriyle seferber olmuş olmasını, Kürt Özgürlük Hareketi’nin muazzam bir başarısı ve kazanımı olarak addetmek gerekir.

ZELAL GÜNEŞ

14 Mayıs seçim sonuçları, HDP-Yeşil Sol tabanı-tavanı, çevresi-merkezi, bileşeni ittifakı, gönüllüsü-gönülsüzü arasında sert bir tartışmayı ortaya saçtı. Seçimde düşen (ya da öyle varsayılan) oy oranı, korunabildiği muamma olan sandıklar, devlete karşı yürütülen seçim kampanyasının yeterliliği, faşizm altında seçime girilir mi girilmez mi, Cumhur İttifakı’nın Türk-İslam sentezi ile Millet İttifakı’nın Kemalist Türk milliyetçiliği arasında sıkışmışlık hissi, barışa kapı aralama umudu, kendi adayımız başkasının adayı, gösterilen gösterilmeyen adaylar, “yöre derneği” gibi çalışma, sanalda yürüyen paralel kampanyaların kibri, 20 yıldır koltuktan kalkmayanlar, Selocan’ı sevmek ya da sevmemek, parti içinde oluşan “birçok genel merkez”, inisiyatifi/iradesi tanınmayan yerel, özellikle basın ve hukuk alanını hedef alan operasyonlar ve daha daha birçok sıralanabilecek konu başlığı...

Eleştiri ve üslup

Faşizm, yükselen savaş ve devlet eliyle seferber edilmiş trol ordusunun icraatları bu yazının konusu değil. Konumuz, 14 Mayıs akşamından beri umutsuzluk, öfke, hırs, üzüntü ve sonuçları sindirememenin, özellikle sosyal medya gibi mecralarda vücut bulan dışavurumu. Elbette, bir de bunun evlerde, mutfak masalarında, kapı eşiklerinde, mahalle aralarında, çay ocaklarında, köy kahvelerinde eş dost muhabbeti şeklinde kulaktan kulağa fısıltıyla paylaşılan bir boyutu da var. Bu bağlamda, iyi niyetin ve baş etmekte güçlük çekilen üzüntünün farklı mecralarda tartışma halinde görünse de, ortak bir duygudaşlık ve acıyı paylaşmak biçimi olduğunun ön kabulü gerekmektedir.

Şu sıralar öfkeli ve üzüntülü olmak insani bir duygu. Hile ve hırsızlıkla olsa da olmasa da, 20 yıldır Roboski’den Soma’ya, Suruç’tan Ankara Gar’ına kadar yüzlerce sevdiğimizin kanı elinde olan Erdoğan, bir kez daha seçildi. Çarşaf çarşaf ortaya saçılan hırsızlıklarını, kötülüklerini ve kirlerini bir tarafa bırakalım; daha ah’ı ağıtı göğe erişmemiş 50 binden fazla insanımızı bu iktidarın ihmalleri yüzünden toprağa gömmüşken… Kabahatleri bu kadar ayyuka çıkmış bir iktidarın bir kez daha seçilebilmiş olmasının üzüntüsü ve şokunu yaşıyor olmak anlaşılır. Hatta kendi içinde bir travma olduğu da söylenebilir. Ayrıntılarına burada girmek mümkün olmasa da; yas, ciddi travma ve şok akabinde kendini suçlamanın, öz yıkıcılığın psikolojik bir tepki olduğunu, fakat bu ilk tepkinin sağlıksız ve geçici olduğu gerçeğini akılda tutmalıyız. Son zamanlarda yükselen eleştiri ve tartışma üslubunu bu çerçevede ele almakta fayda var. Umutsuzluk ve üzüntüden beslenen, fakat yoldaşlık, dostluk, arkadaşlık, yer yer insanlık ve siyaset sınırlarını zorlayan ve eleştiri adı altında büyüyen bir uğultunun ağırlığı altındayız. HDP-Yeşil Sol ama daha genel olarak Kürt Özgürlük Hareketi’ni; yani partinin iyiliğini/geleceğini savunmak/korumak adına 7’den 70’e herkes bu uğultuda benim de katkım olsun telaşında...

Eleştiri-özeleştirinin hiyerarşisi…

Her ne kadar bu eleştirel uğultunun yürek karartan bir yanı olsa da, partisini savunmak ve geleceğini kollamak adına halkımızın eleştirileriyle seferber olmuş olmasını, Kürt Özgürlük Hareketi’nin muazzam bir başarısı ve kazanımı olarak addetmek gerekir. Politize etme, bilinçlendirme ve demokrasi pratiğini hayata geçirme konusunda kitleleri ne kadar güçlendirdiğinin, farklı düşünse de beraber hareket etme kapasitesinin ne kadar büyük olduğunun, yani örgütlülüğünün de bir göstergesidir.   

“Ne olursa olsun, susalım, sineye çekelim, göz yumalım” demeyen, düşünen ve iradesini ortaya koyan ve her daim devrimci olmaya davet eden bir halk kitlesi ile omuz omuza örgütlü olmak, hareketimizin hakikat arayışı, demokrasi ve özgürlük ısrarının da garantisidir.

Kürt Özgürlük Hareketi'nin en temel örgütleme ve gelişim dinamiği istikrarlı ve nitelikli bir eleştiri ve özeleştiri sürecini her adımda hayata geçirebilmiş olmasıdır. Önderliğin bizlere öğrettiklerinin başında; bu sürecin her şeyden önce kendimize bakmaktan, eksiklik ve zaaflarımızı dürüstlükle ele almaktan, dost ve yoldaşlarımızın huzurunda bu eksikliklerimizle en sarih şekilde yüzleşerek aşmaktan geçtiğidir. Önderlik felsefesine aşina olanlar çok iyi bilir ki, bir sürecin muhasebesi ya da değerlendirmesi yapılırken, Önderlik her daim önce kendisini ortaya koymuş ve kendisinden başlamıştır. Hiçbir eleştiri-özeleştiri sürecinde ve hiçbir alanda unvanlar ya da hiyerarşi belirleyici unsur olmamıştır. Aklını ve gönlünü tamamen açarak halkı ve eleştirileri dinlemek hem hakikat ısrarımızı güçlendirmiş, hem de dost ve düşmanı ayırmada bizleri mahir kılmıştır.

Bugün artan baskı ve kayıpların, hızla ve anlık değişen gündemlerin ve her şeyden önemlisi tarihsel tecrübenin aktarımındaki eksikliklerle beraber, hareketimizin olmazsa olmazı eleştiri-özeleştiri sürecinin kavrayışında da pratiğinde de bir dizi eksiklikler gözlemlemek mümkündür. 14 Mayıs seçimleri sonrası başta sosyal medya üzerinden farklı mecralara yansıyan tartışma biçimi bunun göstergesidir.

Yeniden düşünmek...

İdeolojik ve örgütsel alanda başta liberalizm olmak üzere yaşanan sorun ve sıkıntılar çoğunlukla fısıltılar halinde, kongre gibi dönemlerde ise biraz daha sesli bir şekilde seçim süreci öncesinde de dillendirilmekteydi. 14 Mayıs seçimi ve sonuçlarına ilişkin öne çıkan eleştirilerin birçoğu kesinlikle bugün ortaya çıkmadı. Seçim gecesi HDP-Yeşil Sol Eş-Başkanları sonuçların ve sebep olan eksikliklerin derinlikli bir değerlendirme ve özeleştiriyi gerektirdiği yönünde bir açıklama yaptı. Sezai Temelli’den Ahmet Türk’e, televizyon ve gazetelerde kendine yer bulan basın emekçilerinden Selahattin Demirtaş’a kadar HDP’nin ve özellikle de Kürt Özgürlük Hareketi'nin birçok tanınan temsilcisi ve emektarı da gözlemledikleri eksiklik ve yetersizliklere işaret etti. Televizyon ve gazetelerde söz ve düşüncelerini ifade etme olanağı bulamayan birçok görünmez emektarı ise eleştirilerini sosyal medya gibi mecralarda seslendirmeye başladı.

Bu mecralarda ve sokak röportajlarında gördüğümüz kadarıyla eleştirilerinin yeterince dinlenmediği hissiyatının olduğu bir atmosferde, görünmez emekçilerin bu duyguyu daha derinden hissettiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Yerelin merkeze gönül koyduğu da… Duyulmadığı, görünmediği, dikkate alınmadığı duygusuyla da eleştirilerin tonunun sertleştiğine ve üslubun da hareketimizin kültüründen uzaklaştığına birebir tanıklık ettik. Bu eleştirilerin dozu öyle bir hal aldı ki, herkes herkesi özel savaşın bir parçası ilan ettiği gibi, en hafifi “düşkün” olan bir dizi hakareti etmekte beis görmedi.

14 Mayıs seçimleri ve akabinde ortaya saçılan ve bizim örgütsel kültürümüzle bağdaşmayan bu tartışma kültürü, bize yeniden sağlıklı bir eleştiri-özeleştiri mekanizmasının işler hale getirilmesi gerektiğinin aciliyetini göstermiştir. Eleştirinin hiyerarşisi olmayacağını ve gazeteye yazı yazamayan halkın da sesinin duyulacağı ve eleştirilerini ifade edebileceği yerel mekanizmaların bir an önce devreye sokulması gerektiği aşikardır. Elbette sadece dinlemek değil, gereğinin de yapılması zorunludur.

İlk taşı günahsız atsın…

Yuhanna İncili, 8. Bölüm'de zina suçundan bir kadının İsa’nın huzuruna çıkarılarak taşlanarak öldürülmesinin talep edildiği bir hikaye anlatılır. İsa’nın toprağa bir şeyler yazdıktan sonra dönüp ceza çağrısı yapanlara “aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın” dediği söylenir. Bunun üzerine hiç kimsenin eli taşa gitmez ve İsa kadını affeder.

Bugün eleştirilerin uluorta yapıldığı ve herkesin birbirini “düşkün” ilan etmek için hazırda beklediği, sorumluluk almadan eleştirmeyi marifet eylediğimiz bu zamanlarda, İncil’de geçen bu hikâye hepimiz için anlamlıdır. Aramızda günahsız olan var mı?

Eleştiri değil linç

Bu eleştirilerin en yürek inciten yanı da partiye dönük eleştirilerin hedefine bir kadının, Sayın Pervin Buldan’ın konuyor oluşudur. Sayın Buldan şahsında eleştirilerini yükseltenler de çok iyi bilmektedir ki, biz bir kolektif ve örgütlü hareketiz. Şahısların yetki ve sorumlulukları bu örgütlülük içinde belirlenmektedir. Kişiler yeterlilikleri kadar kendilerine verilen görevleri eksik ya da fazla yerine getirebilirler. Yoldaşlarımızı desteklemek ve güçlendirmek de bizim yükümlülüğümüzdür. Pervin arkadaşın eksiklikleri yok mudur, olmamış mıdır? Vardır muhakkak…

“Pervin sana söylüyorum, partim sen anla” şeklinde neredeyse linç niteliğine bürünen bu eleştiri tarzı bize ait değildir. Bu bağlamda, haklı bir eleştiriyi, yanlış yöntem ve üslup ile yaparak en başta kadın özgürlük çizgimizle ters düşmekteyiz ve ona zarar vermekteyiz. 

Yoldaşlık hukuku

Son olarak, zor ve çetin bir sürece girdiğimiz aşikar. Özel savaşın tüm mekanizmalarının devreye sokulduğu ve Kürt Özgürlük Hareketi'ne yönelik saldırıların ağırlaşacağı gün gibi ortadadır. Tam da böylesi zor günlerin arifesinde, ilkelerimizde tavizsiz olduğumuz kadar yoldaş hukukuyla da birbirimize kenetlenme zamanıdır. Bundan sonra da yürüteceğimiz tüm tartışmalarımızı bu hakikatin ışığında şekillendirmeli ve konumlandırmalıyız. Unutmayalım ki, nice arkadaşımız var eli ayağı buz kesmiş, yüreği cehennem…

İşte tam da bu sebeple yalnız değiliz! Başarısızlıkların, zorlukların bugüne kadar üstesinden hep beraber geldik ve yapıcı eleştiri bu kazanma iradesinin itici gücü oldu. Böyle dönemler insanın kendisini eksik, yetersiz, başarısız ama bilakis yalnız ve görünmez hissetmesi de doğal. Bir de kendinden emin üst perdeden atıp tutmaktan geri durmayan ve mücadele gerektiğinde ortada görünmeyen ama eleştirmeye sıra gelince Kürtlük adına her şeyi söylemeyi kendinde hak gören bir kalabalık da var. Bir de elbette bu süreci fırsata çevirmeye hevesli özel savaş elemanları da… Eleştirelim, protesto edelim, bir pirinç tanesi kadar da düzelmesi için emek vermekten geri duralım diyenler var…

Öyleyse hep beraber, tekrar hatırlayalım ve hatırlatalım… Biz eleştiriden öğreniriz ve her daim daha güçlü çıkarız. Bunun yegane koşulu kendi kendimizi protesto ediyoruz demekten geçmiyor. Taş üstüne taş koymak, en ön sırada biz de varız demek, en çok da eleştirenlerin boynunun borcudur… İşte meydan, işte mücadele, işte kongrelerle özeleştiri vermeye hazırım diyen partimiz… Eleştirmenin hafifliğinden, mücadelenin ağırlığına hep beraberiz ve yalnız değiliz… Şimdi kazanmak için kenetlenme zamanı…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.