PKK 12. Kongresi üzerine
Mihraç URAL yazdı —
- PKK’nin 12. Kongresi; devletin tüm açmazlarına dikkat çekerek bütün toplumsal güçleri, solcuları, sendikaları, Kürtlerin uğradığı haksızlıkları bilince çıkartmış tüm güçleri bu barış sürecini desteklemeye çağırmıştır
PKK’nin 12. Kongresi Rıza Altun (23 Eylül 2019) ve Ali Haydar Kaytan’ın (3 Temmuz 2018) şehit olduğunu ilan etmiştir. Bu iki yoldaşın anısı önünde saygıyla eğilirim. Rıza Altun yoldaş Suriye’de iken ziyaretime gelmiş, oturup uzunca sohbetler yapmıştık. Lazkiye’de evimin bahçesinde zindandaki yoldaşlardan ve onlarla ilişkisinin derinliğinden bahisle kurduğumuz yeni ilişkiler ve mücadeleye katkımızı ilan etmiştik. Şehit edilmesi çok büyük bir acıdır, O’nu ve Ali Haydar Kaytan yoldaşı bir kez daha saygıyla anıyorum.
PKK 12. Kongresi toplanarak önemli kararlar aldı. Kongre Divanı "Önder Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihi açıklamasıyla başlayan süreç, yaptığı çok yönlü çalışmalar, değişik tarzlarda sunduğu perspektifler ışığında 5-7 Mayıs tarihleri arasında toplanan 12. Parti Kongremiz başarıyla tamamlandı. PKK 12. Kongresi, pratikleşme süreci Önder Apo tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı” açıklamasıyla nihai sonucu açıkladı. Lozan ve 1924 anayasası için “tek ulus Türkler” olduğu yönünde yaptığı tespitle, Kürtleri yok sayarak, haklarını ve kültürel etkinliklerini sıfırlamıştır. Kongre, bu anlaşmanın karşısında durduğunu ve tarihsel olarak Lozan antlaşması öncesinde Kürdistan’ın varlığına dikkat çekmiştir. PKK’nin 12. Kongresi mücadelenin evrimleştiğini ve silahlı mücadele yerine barışçıl mücadele yöntemlerinin egemen olduğunu belirledi. Silahlarını teslim edeceklerini, bu konuda kararlı olduklarını ve 12. Kongre’de alınan kararlardan sonra, bu işin artık devlet tarafından yerine getirilmesi gereken kimi sorumluluklar bulunduğunu, bunun beklentisi içinde bulunduklarını belirledi.
PKK, tarihi boyunca dürüst davranıp bu günlere gelmiştir. Kendi adıma, 1979 Niğde E tipi kapalı cezaevinde ortak komünde birlikte olduğum PKK’li yoldaşlarla birlikte yürüttüğümüz mücadeleden bu yana, bugün itibarıyla da PKK her zaman dürüst, açık ve ikirciksiz tutumlarıyla öncü bir güçtü. PKK’li yoldaşlarla Niğde cezaeviyle birlikte, dolaştığım 12 zindanda ve ardından yurt dışına çıkışımla birlikte ilişkilerim doğrudan başkan Öcalan’la omuz omuza oldu. Zamanın Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi’nde (FKBDC) kurucu üye olarak birlikte olduk. Cephe bozulunca da Devrimci Birlik Platformu (DBP) kuruluşunda kurucu üye olarak yine Başkan Öcalan’la birlikte olduk. Yurt dışında attığımız tüm adımlarda bu dürüst, açık ve net kavrayışıyla bizler için PKK öncü rol oynuyordu. Bu durum bizlerin Kürt hareketiyle birlikte çalışmalarımızı da etkiledi; kimi ırkçılar bizleri “Kürtlerin savunucusu” olarak tanımlamaya yöneldiler. Ancak bu, sıradan ırkçıların anlamakta güçlük çektiği PKK gerçeğini değiştirmiyordu. PKK açık ve net tutumlarıyla hem milliyetçi sola karşı hem de devlete karşı tutumda yer alıyor ve bu konuda pratik duruşlar sergiliyordu. Şimdi de PKK, kısa şekilde Kürt sorununun çözümü için Lozan anlaşması ve 1924 anayasasının aşılarak yeniden ele alınmasını önermektedir.
PKK, her zaman açık ve net olarak Türk devletine karşı olmuştur. Hukuki açıdan dürüst olan PKK, 12. Kongre kararlarıyla devlete karşı bir fırsat yaratmıştır. Bu olanağı yakalaması gereken devletin kendisidir. Başkan Öcalan’la başlayan süreç, devletin yapması gerekenleri ortaya koymuştur. Ancak devlet, bu konuda geçmişten de bildiğimiz gibi süreci üçkağıtçı yöntemlerle ele almaktadır. Binlerce sorun yaşanmaktadır; cezaevlerinde hukuka ve en temel insani değerlere aykırı uygulamalarla insanlık dramları yaşanmaktadır. Dışarda ise belediyelere kayyum atanarak halkın iradesi gasp edilmekte, hukuk ve yargı yoluyla demokratik muhalefet sindirilmekte, bütün toplum esaret altına alınmaktadır. Bugüne dek hiçbir konuda samimi olmayan devletin, 12. Kongre’ye verecek ciddi bir cevabı bulunmamaktadır.
PKK ideolojik bir harekettir. Bu hareketi, alınan bir kararla çökertmek mümkün değildir. Barış diye girişilen harekette düşmanlık yapmak tutarsız olmaktır. Devlet her zaman bu tutarsızlığını gösterdi. Barış diyerek çıkılan yolda devlet, sürekli düşmanlık yaparak silahların tümünü kullandı ve hala bu anlayışla çifte standart uygulamaya devam ediyor. Bu yüzdendir ki PKK 12. Kongresi’ni yaparken, 232 delegenin yaşam koşullarını korumak için aldığı güvenlik önlemleri yaşanan sürecin bir ifadesidir. Devlet bu girişimleriyle sonuç almıyor tersine, yıllar geçtikçe çoğalan ve mücadele sürecinde ciddi savaş mekanizmasını yükselten daha güçlü bir Kürt Özgürlük Hareketi’ne yol açtı. Buradan da anlaşılacağı gibi devlet karar almak zorundadır. Bu karar acil olmalı ve barışa dayalı olmalıdır. Bu olmazsa sonuçları devlet için hiç de olumlu olmayacaktır.
PKK’nin 12. Kongresi; devletin bu açmazlarına dikkat çekerek tüm toplumsal güçleri, solcuları, demokratik kitle örgütlerini, partileri, sendikaları, toplumsal muhalefette her boydan örgütsel çalışma içinde olanları, Kürtlerin uğradığı haksızlıkları bilince çıkartmış tüm güçleri bu barış sürecini desteklemeye çağırmıştır. Çağrı uluslararası güçlere, Kürt davasının haklılığına inanan tüm siyasal çevrelere yapılmıştır. 27 yıldır zindan hücrelerinde tutulan Başkan Öcalan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “ortak vatan ve eşit yurttaşlık” ilkesiyle hareket etmesi gerektiğini vurgulayarak harekete geçmesini önermektedir. Bu ciddi önermenin hayata geçirilmesi şarttır.
PKK’nin on binlerce militanı Türkiye’nin her bir köşesinde askerlerle yüz yüze dururken, hangi gerilla komutanı talimatla yoldaşına “silahını at, terk et” diyebilecektir? Bu işlerin öyle kolay olmadığı açıktır. Buna rağmen, Başkan Öcalan 12. Kongre’ye müdahil olarak bu çağrıyı yapmıştır. Artık bundan sonraki süreç, devletin atacağı ciddi adımlara bağlıdır. Bu adımları bekleyen yüzlerce gerilla komutanı olduğu da açıktır.
Erdoğan’ın kaypak, çifte standartlı, üçkağıtçı bir politikacı olarak sürdürmekte olduğu devir kapanmıştır. 12. Kongre bu sefil adamdan çok daha büyüktür. Tarihleri boyunca dürüstçe savaşan, on binlerce militanı temsil eden delegeleriyle bu kongrenin aldığı kararlara cevap verebilecek bir Türk devleti yoktur. Fesih kararı alınsa da PKK Kürt halkı demektir, bu açıdan PKK adı olmasa da binlerce farklı isimlerle yürüyen bir mücadele geleneği bulunmaktadır. Bu mücadele geleneği, Kürtlerin başlattığı kimlik haklarını alana kadar da sürecektir. Devlet Bahçeli’yle birlikte başlayan süreç, kendi mantıkları gereği belli bir biçim alana kadar devam edecek olsa da bu süreç her adımda PKK’nin bıraktığı izler üzerinden yürüyecektir. PKK adı altında hiçbir şey yapılmasa da yapılacak her şey onun bıraktığı gelenek üzerinden devam edecektir.