Savaş ve barış ikileminde 15 Ağustos

Forum Haberleri —

15 Ağustos

15 Ağustos

  • 41 yıl önce başlayan bu hareket şimdi savaş ve barış ikilemi içinde kendi barışını yaratıyor. Bu direniş kültürü Kürt halkına ve Ortadoğu halklarına kutlu olsun!
  • Kürt halkı ve Türkiye halkları için 15 Ağustos artık bir direniş mirası, halkın direniş kültürü, diline, kimliğine, toprağına, ülkesine sahip çıkışın geleneği olarak sonsuza kadar anılacak ve kutlanacaktır.

İRFAN BABAOĞLU

Savaş ve barış insanlık tarihi kadar eski bir kavramdır.

Egemenler için savaş; başkasının toprağını, suyunu, havasını, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ve tüm yaşam alanlarının talan etmektir. Bu savaşı da ancak zor aygıtı ile yürütür. Egemenlere göre barış kavramı ise, temelinde bu talan ekonomisinin yattığı sistemini sorunsuz sürdürmedir. Bunun için de insanları maddi olarak köleleştirmeden tutalım, düşünsel olarak başkalaşıma uğratmaya kadar uzanan bir döngü içinde “kendi barışı”nı topluma hâkim kılmaya çalışır.

Ezilen halklar, insanlık sıfatı altında dile getirebileceğimiz toplumlar ise tarihin her döneminde üzerlerindeki askeri, siyasi ve toplumsal baskı sistemlerine karşı bir itiraz hareketi içinde olmuş, karşı koymuş ve belli aşamalarda da savaşmıştır. Adı ne olursa olsun, hakkını ve hukukunu, kimliğini ve kültürünü arayan, bunun için direnen itiraz hareketleri sayesinde barış gelişebilmiştir.

Kürt toplumları 20. yüzyılın başlarında sömürgeci ve emperyalist paylaşım savaşları sonucu ülkesi dört parçaya bölündü. Kürtler ve onların on bin yıllık yurdu bu sömürgeci yapıların egemenlik alanı oldu. Kürdistan sonsuz gibi görünen haksız bir savaşın ana yurdu oldu.

Ve Kürtler yurtlarını ve kimliklerini savunmak için, tıpkı insanlık tarihindeki örnekleri gibi dıştan gelen bu sömürgeci dayatmalara karşı itiraz içinde oldu. Her durumda varlığını ve özgürlüğünü savundu. Uzun süre silahı öne alan bir savaş içinde olmadı. Söz ile, düşünce gücü ile, dini ve felsefi toplum öncülerinin fikirleri ile rûspîlerinin barışçıl tutumları ile itiraz içinde oldular.

Ama sömürgecilerin tavrı hep idam, hapishane, sürgün oldu.

Şeyh Said’in ve yeni kurulan Cumhuriyet’e itirazı olan arkadaşlarının, o dönem çoğu Osmanlı devlet bürokrasinde yer almış askeri ve siyasi Kürt şahsiyetlerin bu itirazı ve sözleri devletin kanlı katliamları ve darağaçları ile susturuldu.

Ağrı’da Zilan deresi çoluk çocuk, kadın erkek Kürt halkının kanı ile doldu.

Dersim‘de herhangi bir kalkışma yokken, o toplumu 'çıbanbaşı' gören devlet 1935 yılında, o dönem Avrupa’da yükselen faşizmden de güç alarak, mecliste Dersim için bir yasa çıkardı. Takrir-i Sükûn adını verdikleri bu yasa, halkların tarihinde “devlet kararı olarak bir soykırım” şeklinde kayıtlara geçti.

1940’larda 33 Kurşun katliamı ile, 1950’lerde Kürt toplumu ileri gelenlerinden 300 kişilik idam listesi hazırlayıp sonra da bunu 49 kişi ile sınırlandırması ve idam tehditleri altına toplumu sindirmeye, korkutmaya, sessiz ve suskun kılmaya çalıştı. 1960’lı yıllar ise baştan sona asimilasyon kurumlarının devreye konduğu yıllar oldu. Kürt’ü aşağılayan söylem ve tutumlar en üst politik çevrelerce dillendirildi.

Kürt toplumu 60 yıl boyunca Türkleştirme kıskacında, her türlü baskının ve katliamın muhatabı olduğu gerçeği bugün hiçbir aklı başında insanın unutamadığı ve günümüzdeki siyaseti değerlendirmek için göz ardı etmediği bir gerçektir.

Cumhuriyet’in kuruluşundan, ırkçı ve inkârcı uygulamaların yolunu açan 1924 Anayasası’nın kabulünden 60 yıl sonra bir 15 Ağustos günü Eruh ve Şemdinli’de patlayan silahlar, 40 yıl sürecek kesintisiz bir savaşı başlattı. 60 yıl önce kurulan Cumhuriyet’in bu baskı, sindirme ve süreç içinde halk ve ulus olarak, insan olarak yok etme, başkalaşıma uğratma politikalarının yol açtığı bir sonuçtu bu.

Sömürgeci devletler bu 41 yıl boyunca 15 Ağustos’ta yankılanan bu sesi bastırmak için de ortak hareket ettiler. Aralarında askeri ve siyasi iş birliği geliştirdiler. Ama gelinen aşamada, bu sömürgeci yapılar kendilerini iflasın eşiğine getirmekten kurtaramadılar. Kimi yıkıldı, kimi de enkaz halinde can çekişir duruma geldi.

Savaştan ziyade, siyasi bir tutum, bir uyandırma ve uyarma hareketi idi 15 Ağustos. İlk kurşun rolü oynadı. İlk kurşun, çok bilinir, düşmandan ziyade kendi halkına bir mesajdı. Ve Kürt halkı bu mesajı aldı. Kendine geldi. Diline, kimliğine, toprağına sahip çıktı. Dünya ve bölge egemen sömürgeci devletlerin sahte sınırlarını parçalayıp attı. Her parçada özgürlük ve demokrasi taleplerini dünya gündemine soktu. Şimdi Kürt halkı Ortadoğu’da demokrasinin gelişmesinde bir kaldıraç rolü oynamaktadır. Hiçbir bölge ve bölge dışı devletler Kürt halkının varlığını ve yarattığı bu direniş kültürünü hesaba katmaksızın davranamamaktadır.

41 yıl önce başlayan bu hareket şimdi savaş ve barış ikilemi içinde kendi barışını yaratıyor. Kürt halkı ve Türkiye halkları için 15 Ağustos artık bir direniş mirası, halkın direniş kültürü, diline, kimliğine, toprağına, ülkesine sahip çıkışın geleneği olarak sonsuza kadar anılacak ve kutlanacaktır.

Bu direniş kültürü Kürt halkına ve Ortadoğu halklarına kutlu olsun!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.