Seçimler ve muhalefetin açmazları

Forum Haberleri —

Muhalefet

Muhalefet

  • Parlamento ve salon siyaseti toplumsal dinamizmle, sokak demokrasisiyle bütünleşirse demokrasiyi kazanır ve inşa edebilir. Sivil toplumdan, sendikalardan, gençlik ve kadın hareketinden beslenmeyen bir politik yapı, faşizme karşı bir demokratik seçenek ve güç merkezi yaratamaz.

HARUN ŞIKAKİ

Yaşam pratiği bize olay ve olguları nasıl ele alıp değerlendirmemiz gerektiğini öğretir.  Pratik ve deneyimlerimiz, bizi şeyleri yalnızca bir tek yanıyla değil, ama her yanıyla dikkate almaya, yanlışsız doğruyu; bilgisiz bilimi asla düşünmemeyi öğretir.  Metafizik düşünme biçimleri ve dogmatik yaklaşım bizi büyük yanılgılara götürür ve şeyleri yalnızca bir yanıyla düşünmeye sevk ederek tek yanlı yargılamalara götürür. Olay ve olguları tek yanlı, analiz etmeden ve olguların statik yanlarıyla gördüğümüz ölçüde yanlışlar yaparız ve çok sık bir biçimde yaptığımız yanlışları tekrarlamış oluruz. Bunu tek yanlı düşünme biçimi olarak ele almak gerekiyor. 

Bu kısa girizgâhtan sonra 14 ve 28 Mayıs seçimlerini kendimce değerlendirmeye çalışacağım. “Hep aynı metodu deneyip farklı sonuçlar beklemek” akılı insanların işi olmasa gerek. Türkiye’deki siyasi muhalefet maalesef bunu hep yaptı. Demokrasi mücadelesini vermeden demokrasiyi inşa edebileceğini varsaydı ve toplumun demokratik taleplerini bu yolla manipüle ederek, toplumsal mücadelenin önünde tıkaç olma işlevini gördü. Toplumsal talepleri sokaktan, meydandan; halkın dinamik güç alanından çekerek parlamento ve salonlara mahkûm eti. Toplumu adeta uyutarak militer tek adam rejiminin sahasına sürüklemiş oldu. Demokratik refleksi kötürüm haline getirilmiş toplumsal kurum ve yapılar ile eski zihin alışkanlığıyla yeniyi yaratma yanılgısı-kavrayışı beraberinde hezimeti kaçınılmaz kıldı.

Dünya deneylerinden biliyoruz ki demokratik mücadelenin ana rahmi sokaktır. Sokağa inmeden, sokağı örgütlemeden demokratik toplumsal dinamizm yaratılamaz. Emekçi kitleler, kadın, gençlik ve sendikal alan örgütlenmeleri sokağı dinamik hale getirir ve demokratik talebi toplumsallaştırır. Bu alanlar örgütlendirilip harekete geçirilmeden, yalnızca insanların fikirlerinde olduğu ileri sürülen, gerçekten de yalnızca düşünce alanında bulunan bir demokrasi tahayyülü yaratılamaz ve sonuç alıcı olmaz. Tek yanlı bakış ve düşünme biçimi bizi saplantılara sürükler. Gerçekte olmayan şeyleri türetmek insanı gerçeklik duygusundan kopuşa sürükler. Bizim fikirlerimizin dışında hiçbir şeyin var olmadığı sonucuna vardırır ki bu toplumsal mücadele açısından son derece sakıncalıdır.

Yanılgıların ana kaynağı sorunları tek yanlı görme hastalığıdır. Tek yanlı bakış toplumsal mücadeleyi statik,  cansız, dinamizmden yoksun, mekanik görür. Doğal olarak olay ve olguları, insan ve toplumunu yalnız bir tek yanıyla görme alışkanlığı bizi çözümsüzlüğe ve kendini tekrara sürükler. Toplumsal olayları ele alırken, hemen hemen her zaman onun yalnız tek yanını ele alırız ve yanılgılara düşeriz. Oysa toplumu bütünlüklü, yekpare ve süreçler halinde görmek; birini de, ötekini de görmek gerekir. Toplum dinamik bir varlık ve süreç olarak işlemeseydi o zaman siyasal partilere, politik öncülere, örgütlere ve siyasi kadrolara ihtiyaç olmazdı. Siyasal pratikte, tek yanlı değerlendirmeler ve yargılama yöntemi sekterlikle sonuçlanır. Bunun olmaması için siyasal olgu ve olayları analize tabi tutarken tüm yönleriyle ve sosyal bilim yöntemiyle ele almak ve değerlendirmek gerekli ve elzemdir.

O zaman demokratik siyaseti ve toplumsal sorunu sokak dinamizminden koparmadan taktik ve stratejilerin geliştirilmesi gerekli ve kaçınılmaz olmaktadır. Bunu belirtirken demokratik parlamenter mücadeleyi yadsıdığımız düşünülmemelidir. Tabi ki parlamento önemlidir ve bir mücadele mevziisi olarak ele almak gereklidir; fakat parlamento ve salon siyaseti toplumsal dinamizmle, sokak demokrasisiyle bütünleşirse demokrasiyi kazanır ve inşa edebilir. Sivil toplumdan, sendikalardan, gençlik ve kadın hareketinden beslenmeyen bir politik yapı faşizme karşı bir demokratik seçenek ve güç merkezi yaratamaz.

Gerici bir yapı ve bir hasımla karşılaştığımızda, onun hakkında ona liderlik yapan güce bakarak ona göre karar veririz. Türk faşizmini oluşturan AKP, MHP ve Ergenekon gerici faşist güruhu katliamcı- soykırımcı bir yapıdır. Bu yapı, zihniyet ve politik tarihsellik olarak İttihat ve Terakki zihniyetine dayanır. Enver ve Cemal’in ardılları olarak, tenkil, tehcir ve soykırım siyasetini güncelleyerek halklara karşı yürütmek istiyorlar. Böyle bir gücü tanımadan, sanki normal bir durum ve politik ortam varmış gibi davranmak en hafif deyimle politik körlük olarak ele almayı gerektirir. Bu güce karşı politik bir güç oluşturmanın temel alanı sokak metaforuyla dile getirilen halk örgütlülüğünün geliştirilip genişletilmesinden geçer. Pasif, edilgen, defansif bir siyasal duruşla faşizm alt edilemez ve seçim de kazanılamaz. Ancak halkın örgütlü, bilinçli ve demokratik birlikteliği sağlanırsa faşizm yenilgiye uğratılabilir. Son söz olarak: Mao’nun deyimiyle “Faşizm kâğıttan bir kaplandır. Görünüşte çok güçlü görünebilir ama gerçekte korkulacak bir şey değildir. Dıştan bakıldığında kâğıttan yapılmıştır, rüzgâra ve yağmura dayanıklı değildir”. Toplumsal bir vuruşla yerle yeksan olacak kadarda zayıf ve güçsüzdür. Tabi bu mücadele ve direnişle olacak bir şeydir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.