Şevbêrka Dengbêjan

  • ''Dengbêjliği erkekler yapıyordu. Kadınlar ancak kendi evinde dengbêjlik yapabiliyordu. Ben 1998 yılında programa başlarken bunu kırmak istedim: “Kadın dengbêjler televizyona çıkmalı, şarkılarımızı, ağıtlarımızı, destanlarımızı okumalı” dedim. Binlerce kadın yoldaşımız Kürdistan için elinde silah şehit düşerken, şerefimizi korurken “Kadınlar şarkı söyleyemez” gibi geri bir duruma düşemezdik.''

FİRAZ BARAN

 

Ozan Şemdîn, 1998-2018 yılları arasında dengbêjler üzerine televizyon programları yaptı. Şevbêrk, Şevbêrka Dengbêjan, Destanên Kurdî ve Dengbêjên Me isimli bu programlara yaklaşık 700 dengbêj konuk oldu. Bunlardan 162 tanesi kadın dengbêjdi. Binlerce şarkı ve destanı izleyici ile buluşturan Ozan Şemdîn, dengbêjlik kültürü konusunda Kürdistan'ın en bilgili rûspî'lerinden biri sayılıyor. Ozan Şemdîn ile kendi yaşamı ve dengbêjlik kültürü üzerine söyleşi yaptık. Yine o engin tecrübesiyle bize sayısız bilgi verdi.

Nasıl bir yerde büyüdünüz? Doğup büyüdüğünüz yer bir çocuğun Kürt kültürünü tanıması ve dengbêj olması için uygun muydu?

1955 senesinde Iğdır'ın Panîk köyünde doğup büyüdüm. Çocukken sayısız oyun oynardık. Gayê Goştî, Birê, Tûr, Qîtik, Şuşlê, Hola Garanê (Amerikan futboluna benziyor), Hola Veşartî, Têc Qireç, Qalkê Gêlê, Baytan Baytan, Eço Meço, Desmal Revandin, Şek Şek, Pistuk, Mîr Kizîr oyunlarını... Serhad düğünleri davulsuz-zurnasız yapılır ve düğün halayı şarkılarla dönerdi. Düğün halaylarında ve dengbêjlerin yanında yüzlerce şarkı ezberlerdik. Bunların tümü kültürü içselleştirmeye yarıyor ve içinde varsa bir aşk kişiyi dengbêjliğe hazırlıyor.

Köyünüzde, ailenizde sizi etkileyen acı olaylar oldu mu? Devletin zulmüne uğradınız mı?

Gelecek yıl Berlin Duvarı'nın yapılmasının 60. yılı geride kalacak. Almanlar gibi planlı bir toplumun şimdiden 60. yıl etkinlikleri hazırladıklarından eminim. Çünkü duvar Alman toplumunda önemli izler bıraktı.
Erez suyu de bizim bölgemizi ve aşiretimizi Berlin Duvarı gibi ikiye böldü. 20. yüzyıldan önce bu su bizim için sorun teşkil etmiyordu. Çünkü sert sınır yasaları yoktu. Ancak 20. yüzyılda çizilen sınırlarda Erez suyu Sovyetler Birliği ile Türkiye devletlerinin sınırı oldu. Erez suyunu şöyle tarif edebiliriz; Rewanê Ovası'nı (Iğdır topraklarını) dolaşıyor. Sınır çizilince ovanın yarısı Ermenistan'da (Sovyetler Birliği), diğer yarısı Iğdır tarafında kaldı.
Sert sınır yasaları da devreye girince aşiretimiz Burukan parçalandı. Aşiretimizin yarısı Roma Reş'in (Wan, Qers, Agirî ve Iğdır), diğer yarısı da İran, Ermenistan ve Kurdistana Sor (Laçîn) sınırlarında kaldı.
Her zaman gidip gelen, içiçe yaşayan, sosyal ve ticari ilişkilerini kendi içinde düzenleyen aşiretimiz; 20. yüzyıl boyunca sayısız zulüm, esaret ve ailelerin parçalanması olaylarına tanık oldu.
Erez Suyu sadece bizim değil, o bölgede yaşayan tüm halklar ve aşiretler için de bir sınır oldu. Ve Erez Suyu şarkılara, lorîklere konu oldu. Aşıkların birbirinden kopmasına ve senelerce süren hasretliklere neden oldu. Aşiretimiz yüzlerce yıl hep o dağlar ve yaylalarda, o köy ve kasabalarda ağıdını, mutluluğunu beraber yaşamış; govendlerini ve dîlanlarını beraber döndermişti. Sert sınır yasaları ardından Erez suyu artık bizim için gözyaşının, ayrılığın, "suyun diğer yakasındaki akrabalara" dönüşen kardeşlerimizin hikayesi oldu. Erez'in suyu ovamızı sular. Bu nedenle bizim için kutsaldır. Peki Erez Suyu kadar akan gözyaşlarına ne olacak? Yara halen kanıyor ve henüz kabuk bağlamadı?
Stalin döneminde (1937 ve 1944 senelerinde) aşiretimizin bir kısmı Kazakistan ve Kırgızistan'a sürgün edildi. Halen Ermenistan ve Azerbaycan'da Burukîler var. Örneğin bugün Ermenistan Parlamentosu üyesi olan Kinyasê Hamid bizim akrabamızdır. Azerbaycan'daki akrabalarımızın çoğu ise asimile oldu. Kürt olduklarını biliyorlar ama Kürtçeyi unutmuşlar.
Bizim aşiretimiz Zilan Katliamı'na da uğradı. Sadece yakın çevremizden 152 kişi öldü. Öz amcam Abdullahê Hesen orada şehit oldu. Abdulhamid amcamın evine de uçağın attığı bomba düştü.

Doğup büyüdüğünüz mekan Şakiro'nun tabiriyle "Welatê Serhadê" yani Serhad ülkesine düşüyor. Serhad dengbêjleriyle ünlü. Herkesin bir Serhad tanımı olabilir ama sizin gibi bir rûspî'mizin yorumu önemli. Serhad ve dengbêjlerini nasıl anlatabilirsiniz?

Serhat, Kuzey Kürdistan'da on şehri içine alan bir bölgedir. Ayrıca Doğu Kürdistan'dan Makû, Bazirgan ve Xoy ile Kafkasya Kürtleri Serhad kültürünü temsil ederler. Serhad'ın coğrafyası yüksektir. Ağrı, Sîpanê Xelat, Kösedağ Kürdistan'ın en yüksek dağlarıdır. Yine Van Gölü, Murat Nehri, Muş Ovası, Kösedağ'ın karı, Şerefdîn Yaylaları, Eledax ve çevresi de önemli coğrafik alanlardır. Bu alanlar dengbêjlerin kilamlarına ve destanlarına konu olmuştur. Örneğin Ağrı'da bir direniş mi oldu? Dengbêj Ağrı dağını da anlatarak o direnişi dile getirir. Örneğin Kösedağ'da çığ mı düştü. Dengbêj o günün yaşananlarını aktarır ama Kösedağ'ın kışını da betimler.
Serhad bölgesi, dengbêjlerin tacı olan isimlerle ünlüdür. Evdalê Zeynikê, Şêx Silê, Ferzê, Gûla File, Reso, Şakiro, Huseyno, Zahiro, Şeroyê Biro, Fatma Îsa gibi dengbêjler Serhat'ın bağrından çıkan altın isimlerdir.
Anlatılır... Evdalê Zeynikê şarkı söylediği zaman sesi bu dağdan diğerine ulaşırmış. O şarkı söylediği zaman turnalar onun başının üzerinde tur atarmış. Edebi ağırlık bakımından Evdal Serhad dengbêjleri arasında bir ekol, bir okul oldu. Örneğin Serhad dengbêjleri arasında yüksek ses önemlidir. Çünkü o Evdal'dan kalmıştır. Bir de Şakiro'yu düşünün. O şarkı söylediği zaman dağlar ve ovalar yıkılır gibi olur. Şöyle denir: "Dengê Şakir wek runê helandî, wek ava zelal e. Xweş tê guhê mirov û li dilê mirov dixe." (Şakiro'nun sesi taze yağ ve berrak su gibidir. İnsanın kulağına hoş gelir ve gönlüne vurur.)

Kürdistan'da çok zengin bir inanç kültürü var. İslam, Hristiyan, Yahudi, Êzîdî, Sersor, Yarsani vd. Onların Kürt müziğine katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürdistan toplumu farklı inançlara mensuptur. Her inancın kendine özgü ezgileri var. Êzîdîler beytlerle, şiirlerle dualarını dile getiriyor. Sersor inancı mensupları keza yine öyle. Müslümanlar kasideler okuyor. Örneğin mevlüt Müslüman Kürtler içinde gelişen bir kültürdür. Mevlüt ezgiyle söyleniyor. Yani inançlar da Kürt müziğini beslemiştir. Her inanç ve onlara bağlı tarikatlar kendi müzik formlarını ve beytlerini ortaya çıkarmıştır. Kürdistan'da inançlar ve müzik konusunu teferruatlı bir şekilde ele alan yazınsal çalışmalar ve sinema belgeselleri yapılmalıdır.

Kürt müziğinde kadının rolü üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Biz doğarız. İlk duyduğumuz ses anne sesidir. Kürt annesi bebeğini emzirirken ona güzel tekerlemeler söyler. Beşiğini sallarken kulağına ninniler mırıldanır. Onu severken övgü dolu kafiyeli cümleler kurar. Bunlar hep melodiktir. O nedenle hep söylerim... Dengbêjlerin ilk öğretmenleri annelerdir. Annenin söylediği melodik ve kafiyeli olan sözleri onun kişiliğini, gırtlak yapısını, tınılarının temelini oluşturuyor.
Hayat tecrübemden ve onca yıl yaptığım programlardan yola çıkarak rahatlıkla söyleyebilirim: Kürt kadını, Kürt erkeğinden daha çok folklorumuzu korumuştur. Çarpıcı bir atasözümüz var. Şöyle der: “Dayik hat derda, Xwadê rabû berda." Diyor ki, “Anne dışarıdan eve geldi, Xweda saygıdan ayağa kalktı.” Ne büyük bir söz değil mi?
Kürdistan kadını 20. yüzyılın sonlarına kadar yün ve keçi kılı ile ev eşyaları yapıyordu. Halı tezgahını kurarken, nakışlarla dokuduğu halıyı süslerken, ya da yün eğirirken hep şarkı söylerdi. Bizde bazı işlerin govendleri (halk dansı) varsa, bazı çalışmaların da şarkıları vardır. İşte bu şarkıları çoğunlukla kadınlar taşımıştır.
Yine bir evde ölüm olduğu zaman ağıdı Kürdistan kadını yakar. Ağıtlarımız hep melodiktir mesela. Ve kişiye özeldir. Dolayısıyla farklı betimlemeler, anlatılar çıkmaktadır. Örneğin 1925 İsyanı ardından idam edilen Kürt komutanlar için yakılan ağıtlara bakalım... Hem bir tarih yazımıdır, hem de o kişinin hatıratıdır.
Bilindiği gibi dilimiz Kürtçe eril ve dişil bir yapıya sahiptir. Birçok olay üzerine erkek dengbêjlerin söylediği ve anonim olan ağıt veya destanları incelediğimizde şunu görürüz: Hep kadın diliyle söylenir. Yani anlatımlar dişildir. Çünkü kadınlar yaratmıştır.
Ancak ülkemizde zamanla oluşan gerilikler yüzünden Kürdistan kadını dengbêjlik yapmamıştır. Dengbêjlik yapması ayıpsanmıştır. Dengbêjliği erkekler yapıyordu. Kadınlar ancak kendi evinde dengbêjlik yapabiliyordu. Ben 1998 yılında programa başlarken bunu kırmak istedim. Bu anlayış aşılmalıydı. “Kadın dengbêjler televizyona çıkmalı, şarkılarımızı, ağıtlarımızı, destanlarımızı okumalı” dedim. Binlerce kadın yoldaşımız Kürdistan için elinde silah şehit düşerken, şerefimizi korurken “Kadınlar şarkı söyleyemez” gibi geri bir duruma düşemezdik. Halkımız buna layık değildir. Ki, kadın yoldaşlarımız verdikleri mücadele ile zaten bunu kabul edemezlerdi. Kadın dengbêjleri veya anlatıcıları hep baş köşeye oturttum. Nasıl ki kadın savaşçılarımız ülkemizin şerefini, haysiyetini koruyorlarsa, kadın dengbêjlerimiz ve çîrokbêjlerimiz de kültürümüzü koruyorlar. Zamanla yaptığım son listelere göre 162 kadın dengbêjimiz programlara katılım sağladı. Bu da milli kültürümüz için büyük bir hazine değerindedir. Buna ön ayak olduğum, kadın dengbêjlerimizi layık oldukları şekilde ağırladığımız için de sevinçliyim, huzurluyum. Şehid olan binlerce kadın yoldaşımızın hatırası önünde bu vesileyle bir kez daha eğiliyorum.

Dengbêjlik kültürü Ermeni ve Süryani halkı arasında da var mı?

Kürtler, Ermeniler ve Süryaniler beraber yaşadı. Halen içiçe yaşadığımız bölgeler var. Onun için birbirinin dilini öğrendiler. Düğünler, halk dansları ve diğer kültür kollarından alış-verişleri oldu.
Kürtçe şarkı söyleyenlere gelirsek... Garapêtê Xaço çok önemli bir dengbêjdir. Aramê Tîgran müzikte önemli bir semboldür. Dawidê Xilo ve Pîranî Gêvork da Ermeni sanatçılar olarak Kürt müziğine katkılar sunmuşlardır.
Süryani ve Keldani sanatçılarımız içinde de Nemrut Herboli, Cercîs Hena Mêhrî, Fehmî Dêrînî, Dengbêj Benyamîn, Şemunê Barincê ve Sebriyê Keverzî'yi sayabiliriz. Onlar da hem kendi dilerinde, hem de Kurmancî şarkı söylemişlerdir.

"Yaşayan en büyük dengbêjler kimler" diye sorsak kimleri sıralarsınız?

Kızıltepeli Fadilê Qufragî, Kawisê Mîlanî, Zahro, Salihê Qubînî, Cahîdo, Huseynê Emerî, Fatma Bazîdê, Marûf, Apê Bekir, Eda Medo, Genco ve Kazo günümüzün yaşayan büyük sesleridir. Apê Bekir Iğdır'lı. Çocukluğumda ondan etkilenmişim.

Şemdîn, 2006 yılında sizinle söyleşi yaptığımda en büyük dengbêjleri yine sormuştum. O zaman Fatma Îsa, Mehmûdê Hesê, Esker Demirbaş, Mahmut Kizil, Reşîdê Baso ve Gûlbihar isimlerini de saymıştınız.

Evet. Onlar çok büyük dengbêjlerdi. Günlerce, haftalarca söyleseler eserleri tükenmezdi. Onları geçtiğimiz yıllarda kaybettik. 1998'de programa başladığım günden bugüne konuk ettiğim dengbêjlerden belki yüz tanesi yaşamını yitirdi. Hepsini hürmetle anıyorum.

Uzun bir süredir Avrupa'da yaşıyorsunuz. Müziğe verdiğimiz önem açısından Avrupalılar ile bizi kıyaslar mısınız?

Avrupalılara bakalım... Bir Beethoven üzerine ne kadar doktora tezi yazılmış, kaç film çekilmiş, ne kadar kitap çıkarılmış? Bir de bizim Evdalê Zeynikê'ye veya Şakiro'ya bakalım...

Şemdîn kimdir?

İlk kaseti 1986'da 'Dengê Karker' adıyla çıktı. Daha sonra “Ala Rengîn”, “Ka Buka Min” ve “Desmala Govendê” isimli üç kaset daha yaptı. 1988-2003 yılları arasında Koma Berxwedan'da çalışmalar yaparak; grubun 6 kasetinde yer aldı. 1998-2018 yılları arasında Med, Medya ve Roj TV gibi televizyonlarda Şevbêrk, Şevbêrka Dengbêjan, Destanên Kurdî ve Dengbêjên Me isimli programlar yaptı. Evli ve iki çocuğu olan Ozan Şemdîn, “Lê Amedê” gibi birçok hit eserin de söz yazarı ve bestekarı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.