Sinem Ana barış istiyor

Sinem Bor
- Bir oğlu, üç torunu ve iki yeğeni şehit düşen Sinem Bor, savaşın durmasını istediklerini, devletin somut adımlar atması gerektiğini söyledi.
Colemêrg’in Gever (Yüksekova) ilçesinde yaşayan 75 yaşındaki Sinem Bor’un torunları Serhildan Bor (Sidar Zagros) 19 Haziran 2020'de Zap’ta; Aysel Bor (Evîndar Gelî) 26 Ağustos 2015’te Şirnex’te şehit düştü. Çatışmada şehit olan torunu Barış Bor’un (Cudi Gever) cenazesine ise ulaşılamadı. Yeğeni Erhan Aşkan ( Şevger Gever) Şirnex’in Cîzîr (Cizre) ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında; Agit Bor (Boran) Besta’da 2016'da yaşanan çatışmada şehadete ulaştı. Sinem Bor’un oğlu Ali Bor (Gever Zafer) da 28 Ekim 2018’de Kato’da şehitler kervanına katıldı. Oğlu Cemil Bor “Örgüte üye olma”, torunu Fırat Bor ve yeğeni Metin Aşkan “Devletin birlik ve bütünlüğünü bozma” iddialarıyla cezaevinde tutuluyor. Oğullarından Veysel Bor, devletin baskıları nedeniyle sürgünde.
MA'ya konuşan Gever Barış Anneleri Meclisi'nde aktif şekilde yer alan Sinem Bor, onurlu bir yaşam için mücadele ettiklerini söyledi. Ancak eşit ve özgür bir ortamda halkların birlikte yaşayabileceğini dile getiren Sinem Bor, “İlk başladığımda herkes karşı çıkıyordu. ‘Senin ne işin var bu işlerde? Çocukların mahvolacak’ diyorlardı. Hep ‘Bu mücadele kutlu ve görkemli bir dava. Yer almazsak Kürtler nasıl hak sahibi olacak? Bu halkın yaşadığı baskıdan kurtulmasının tek yolu bu mücadele’ dedim. Mücadele benim için bir irade ve vicdan meselesi oldu. Bugün de yarın da herkesin elini taşın altına koyması, vicdanıyla hareket etmesi gerekiyor” dedi.
Veysel ile birlikte başladı
Devletin baskı ve zulmüyle ilk olarak oğlu Veysel Bor’un siyasi çalışmalarda yer almasıyla tanıştığını söyleyen Sinem Bor, bu süreçte yaşadıklarını şöyle anlattı: “Oğlum polisler tarafından kaçırılıp tam 40 gün boyunca gözaltında tutuldu ve işkenceye maruz kaldı. O halini gördüğümde çığlıklar atarak feryat ettim. Yüzü kömür gibi kapkaraydı. ‘Oğluma neden böyle yaptılar? Ne suçu vardı?’ diye sordum ama bana zarar gelmemesi susmamı söyledi. O an orada çaresizlik içinde sustum. Oğlum için battaniye ve yemek getirmemi istediler. Dönene kadar Colemêrg’e götürmüşlerdi. Colemêrg’e gittiğimde Wan’a, oradan da Mûş'taki cezaevine sevk edildiğini öğrendim. Oğlum yaklaşık bir yıl cezaevinde kaldı. Daha sonra diğer oğlum Ali, yaşadığımız onca şeyi kabul etmedi ve PKK’ye katıldı. Mücadelemiz, Veysel ve Ali ile birlikte o zaman başladı.
Talebim hep barış oldu
Çok ağır bedeller ödedik. Sadece her halk gibi özgür, eşit ve barış içinde bir yaşam için. Canım ve ciğerim yanıyor. 15 yıl boyunca kesintisiz bir şekilde barış mücadelesi verdim. Geçirdiğim felç nedeniyle yüzüm ve kolumun sol tarafı tutmuyor. Ayaklarım artık beni taşımıyor. Dizlerimin bağı çözüldü. Buna rağmen barış için mücadele etmeye hep hazır oldum. Bunca acıya rağmen tek talebim hep barış oldu. Bir gün pişmanlık duymadım. Yeter ki kan dökülmesin. Bu savaş dursun. Allah’tan tek dileğim bu sürecin bir an önce sonuçlanması ve dökülen kanın durmasıdır.
Halkta büyük umut yarattı
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrı, halkta büyük bir umut yarattı. Bu süreci olumlu ve kıymetli görüyoruz. Sonuna kadar da destekliyoruz. Devletin artık adım atması gerekiyor. Devlet gerçekten samimiyse siyasi tutsakları serbest bıraksın. Cezaevlerinin kapıları bir an önce açılmalı. Bu halk daha fazla acı kaldıracak durumda değil.” COLEMÊRG