Sonsuzluk ve tamamlanmışlığın sembolü

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • En basit geometrik şekillerden biridir çember. Merkeze eşit uzaklıktaki noktalardan oluşan çemberin, başlangıç ve son noktasındaki belirsizlik ve bunun yanında taşıdığı tamamlanmışlık ve kesinlik onu neredeyse kutsal bir konuma koymuştur. 

Merkezi, kendisini oluşturan her bir noktaya eşit uzaklıkta olan çember eşsiz bir geometrik şekildir. Bir başlangıç ve son noktasının olmaması, onu sonsuzluğun ve aynı zamanda tamamlanmışlığın sembolü haline getirir. 

İnsanlar ateşin etrafında toplanmaya başladıklarından bu yana çemberin toplumsal ritüellerin önemli bir parçası olduğunu biliyoruz. Egemenlikçi uygarlığın ortaya çıkışına kadar dairesel mimari hemen hemen tüm ritüel mekanlarının en temel özelliğiydi. Stonehedge’den Göbeklitepe’ye kadar ritüel mekanlarının mimarisindeki dairesel özellik dikkat çekicidir. 

Aristo’nun Tanrısı ve çember

Çemberin mükemmelliği konusuna en derinlikli eğilen felsefecilerden biri Aristo’dur. 

Aristo felsefesinde Tanrı kavramı çok belirgin olmakla birlikte belirleyici olmaktan uzaktır. Aristo döneminin ateistir, zira Yunan mitolojisindeki tanrılara inanmamaktadır. Aristo’nun Tanrısı, insan yaşamına müdahale etmez, ahlaki kurallar koymaz ve kişisel bir ilişki sunmazdı; değişmez, mükemmel ve saf akıldan ibaretti. 

Aristo’nun Tanrısı evrendeki tüm hareketleri başlatan (Primum Movens) bir varlıktır. Kendisi hareket etmez ama her şeyi harekete geçiren bir özelliğe sahiptir. 

Aristo’ya göre dairesel hareketin kusursuzluğu da Tanrı’nın mükemmelliğiyle ilişkilidir. Aristo’nun evren anlayışında Ayüstü ve Ayaltı Dünya kavramları vardır. Ayaltı, yani gökkubbenin altındaki Dünya düzensiz ve değişkendir. Buradaki hareketler düzlemseldir. Ancak Ayüstü, yani uzaydaki cisimlerin hareketi dairesel ve değişmezdir. Aristo bu dairesel hareketi ilahi düzenle direkt olarak ilişkilendirir. 

Aristo, çemberin hem sonlu hem de sonsuz özelliğini de Tanrı ile evren arasındaki ilişkiyi açıklamak için kullanmış ve çemberin dengesinin doğanın düzenini ve uyumunu gösterdiğini anlatmıştır.

 

 

Mezopotamya ve Mısır uygarlıkları

Aristo’nun çember konusundaki düşüncelerini ortaya koymasından binyıllar önce Mezopotamya ve Mısır uygarlıkları onun öneminin farkındaydı. 

Mezopotamya uygarlıkları Sümer’den Asur ve Babil’e kadar gökyüzü olaylarını incelemek için matematik ve geometriyi sistematik bir şekilde kullandı. Dairenin 360 dereceye bölen ve yıldız ve gezegenlerin hareketlerinin hesaplamasında kullanan Mezopotamya uygarlıkları, Ay’ın dairesel hareketlerini takip ederek bir ay takvimi geliştirdi. 

Hem Mezopotamya uygarlıkları, hem de Mısırlılar, Güneş’in gökyüzündeki dairesel hareketlerini lzleyerek ekinoks ve gündönümlerini de belirledi. Bu tarihler tarım ve dini ritüeller için önemli referans noktaları oldu. 

Bu dönemde geliştirilen dairesel araçlar da Güneş ve yıldızların hareketlerini açıklamak için kullanıldı. Mısırlılar, Güneş’in hareketini çembersel bir döngü olarak gördüler. İnanışa göre Güneş Tanrısı Ra, her sabah doğar, gökyüzünde bir yolculuk yapar ve akşam yeraltına inerdi. Bu, Güneş’in gökyüzündeki hareketini bir çember olarak algılamalarını sağladı.

Dairesel hareketler evrenin ilahi düzenini sembolize ediyor

Güneş’in gökyüzündeki konumuna göre Mısırlılar, yılın mevsimlerini ve Nil Nehri’nin taşma zamanını belirlediler. Özellikle Sirius (Sothis) yıldızının Güneş ile birlikte doğuşu, Nil’in taşkınlarının başladığı zamanla çakışıyordu. Bu olay, Mısırlıların 365 günlük takvimini oluşturmasına temel teşkil etti.

Her iki uygarlıkta da çember, sadece bilimsel bir araç değil, aynı zamanda kutsal bir semboldü. Gökyüzündeki düzenli dairesel hareketler, evrenin ilahi düzenini temsil ediyordu. Bu nedenle çember, hem astronomik hem de dini ritüellerin bir parçası haline geldi.

Bundan da çok daha öncesi var tabii. 

İlk tapınaklar ve dairesel mimari

Dünyanın en eski tapınağı olarak nitelendirilen Göbeklitepe’de de dairesel bir tasarım görülür. Tapınakta yer alan her bir yapı, dairesel bir şekilde düzenlenmiştir ve merkezde T biçiminde dikilitaşlar bulunur. Burada toplulukların bir araya gelerek ritüeller düzenlediği düşünülmektedir.  Bu daireler, dini ritüellerin, toplu törenlerin ve muhtemelen astronomik gözlemlerin merkezi olmuştur.

MÖ 5000 yılına tarihlenen Nabta Playa’nın da arkeolojik alanının da hem bir ritüel hem de astronomik bir gözlem alanı olduğu düşünülmektedir. Buradaki taşların dairesel dizilimi dikkat çeker. Bu çemberlerin Güneş’in ve belirli yıldızların doğuş ve batış açılarına göre hizalandığı görülmektedir. 

Malta’daki Megalitik Tapınakları da dairesel odalardan oluşmaktadır. Burada bulunan Mnajdra tapınağı, gündönümü ve ekinoks gibi astronomik olaylarla hizalanmıştır. Örneğin, tapınağın belirli bölümleri, Güneş’in bu olaylar sırasında belirli bir açıyla içeriye ışık girmesine olanak tanır. MÖ 3600 yılına tarihlenen bu tapınakta toplu ritüellerin düzenlendiğine dair kanıtlar vardır. 

Bunu da daha öncesi var, yani ilk ateşle buluşma… 

Ateşle buluşma ve çember

İnsanın çemberle olan bağı, doğanın içgüdülerini takip eden basit ama derin bir harekettir. Tarih boyunca, insanlar ısınmak, korunmak ve bir arada olmak için ateşin etrafında bir araya gelmiş ve bu çemberler, toplumsal bağların kurulması ve dayanışmanın sembolü olmuştur. Ateşin etrafında oluşan bu çemberlerin hem fiziksel hem de manevi anlamları vardır. Birlikte bir çember oluşturmak, sadece fiziksel bir dizilim değil, aynı zamanda paylaşım ve ortaklık sembolüdür.

Bu döngüsel dizilim, çemberin başlangıç ve son noktalarının olmamasıyla daha da derin bir anlam kazanır. Çember, her bireyin bir bütünün parçası olduğunu hatırlatır ve herkesi eşit bir konuma yerleştirir. Bu durum, çemberin toplumsal bir düzeni simgelediği gibi, evrensel bir uyumun da temsili olduğuna işarettir.

Dini bir sembol olarak...

Büyük dinlerin kullandıkları sembollerde de çemberin mükemmelliğinin etkileri görülür. Örneğin Hinduizm ve Budizm’de Mandala sembolü evrenin düzenini ve insanın ruhsal yolculuğunu temsil eder. Yine ölüm ve yaşam döngüsünü açıklayan Samsara da dairesel bir çizimle ifade edilir. 

Hıristiyanlıkta halelerin kutsallığı, İslam’da motiflerde dairesel desenlerdeki baskınlık, hatta Kabe’nin tavafı çemberin, dairesel hareketin sembolizminin önemini gösterir. 

 

* * *

Pi sayısı: Sonsuz gizem

Pi sayısı, bir dairenin çevresinin çapına oranı olarak tanımlanır. Modern matematikte 3.14159 olarak kullanılır. Babil tabletlerinde Pi sayısı 3.125 olarak, Mısır uygarlığındaki Papirüslerde ise 3.16 olarak tahmin edilmiş Antik Yunan’da Arşimed ise Pi’yi 3,140 olarak hesaplamıştır. 

İrrasyonel bir sayı olan Pi’nin ondalık dizileri sonsuza kadar uzanır ve hiçbir tekrar ya da düzen taşımaz. 1700lerde matematikçi Johann Lambert tarafından yapılan bu keşif Pi’yi en özel sayılardan biri haline getirir. Bugün bilgisayar teknolojisi sayesinde Pi’nin milyarlarca basamağı hesaplanmıştır, ancak bu basamaklarda herhangi bir düzen ya da tahmin edilebilirlik bulunamadı. Bu, Pi sayısını matematikte benzersiz bir konuma yerleştirir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.