Tartışalım ama neye göre?

Forum Haberleri —

Emek ve Özgürlük İttifakı

Emek ve Özgürlük İttifakı

  • Tartışmalarımızı strateji – taktik biliminin gereklerini gözeterek ideolojik çizgi temelinde yapmalıyız. Seçimin öğrettiklerini vesile yaparak, stratejik yeniden yapılanmayı mutlaka başarmalıyız. Hem de bunu seçim sürecinde varoluş gerekçelerine pek de uygun hareket etmeyen Emek ve Özgürlük İttifakı olarak yapmalıyız.

İSA TAŞÇI

İnsan varoluşsal olarak toplumsaldır. Yani toplumsallık insan türünün var oluş koşuludur. Bu aynı zamanda insani olanın toplumsal olduğu, olması gerektiği anlamına gelir. Bireyciliğin, bencilliğin, kendini düşünmenin, tüm toplumsal formlar ve toplumsal ahlak tarafından tarih boyu yadırganmasının, hoş görülmemesinin, hatta yasaklanmasının nedeni budur. Böylelikle toplum bireyciliğe, bencilliğe karşı kendi varlığını garanti altına almakta ve sürdürmektedir.

Var oluş için zorunlu olan bu denklem zamanın ve mekânın ötesinde insan türünün en temel hakikatidir. Yani bu geçmişte de geçerliydi, bugün de geçerlidir ve gelecekte de geçerli olacaktır. İnsan türü varlığını sürdürecekse ve kendi özü temelinde gelişme yaratacaksa bu, ancak toplumsallaşmayla, toplumsal olanı yapmakla mümkün olacaktır. Böyle olmasa zorlu doğa koşullarında toplum var olamaz ve günümüze gelemezdi. Yine böyle olmazsa günümüzde insanlık adına hiçbir şey kalmaz.

Tam da bu noktada politika ise varoluşu ilgilendiren toplumsal yaşamın gelişerek güzelleşmesi için gerekli olanı arayıp bulma sanatı oluyor. Toplumsallıkla bu bağı ahlakla birlikte politikayı insan türünün özü yapıyor. Yani insan varoluşsal olarak ahlaki ve politik bir varlık oluyor. Ancak ne yazık ki hiyerarşik – devletçi sistemde insan bu özünden uzaklaştırılmıştır. Günümüzde insan türünün genomu olarak tanımlayabileceğimiz ahlak, olumsuz anlamda geleneksellik ve gericilikle eş tutulurken, politika da devleti yönetme peşinde koşan, marifeti yalan söylemek, istismarcılık olan bireycilerin, bencillerin işi olarak görülmektedir.

Bu açıdan günümüz koşullarında toplum adına siyaset yapanlarla devletçi sistem adına ‘siyaset’ yapanların özsel olarak farklarının olması zorunludur. Aksi takdirde toplum adına siyaset yaptığını söyleyenlerin erkek egemenlikçi devletçi sisteme benzeşmesi ve bu sistem içinde erimesi kaçınılmazdır. Nitekim tarih bu türden örneklerle doludur.

Demokratik siyasette yer alan ve topluma öncülük ettiği iddiasında olanlar için insan olmanın gereklerine göre yaşama ve çalışma esastır. Yani toplumsallık esas olduğundan, burada bireyciliğe, bencilliğe, kendini düşünmeye, mevkiye, makama yer yoktur. Burada her şey var oluş koşulumuz olan toplumun gelişmesi ve güzelleşmesi içindir. Kafa bunun için çalıştırılır, yol ve yöntem bunun için bulunur. Devletçi sistemin aksine burada toplum yönetilen değil, yönetendir. Görevi veren ve görevden alan toplumdur. Bunda kıstas toplumsala en güçlü ve yeterli şekilde katılımdır. Yeterli katılım olsun diye toplum görev verir, yetersizlik gördüğünde de görevden alır. O açıdan demokratik siyasette kendini geriye çeken tutumlara rastlanmaz. Toplumsallık insan türünün var oluş koşulu ve politika da toplumsal olanı bulma işi olduğundan demokratik siyasetçilerin politikadan vazgeçmesi diye bir şey özsel nedenlerle mümkün olmaz.

Demokratik siyasette kendini vazgeçilmez kılma olmadığı gibi bırakıp gitme de yoktur. Burada her şey var oluş koşulumuz olan toplumsallığın gelişmesi ve güçlenmesi içindir.

Son seçim vesilesiyle her parti ve siyasetçi kendini yeniden ele almaktadır. Kuşkusuz seçimlere Emek ve Özgürlük İttifakı olarak giren demokratik siyaset de bu süreci, neyi yetersiz ve hatalı yaptığını, dahası önümüzdeki dönemde ne yapması gerektiğini derinlemesine ele almaktadır. Buna fazlasıyla ihtiyaç olduğu açıktır. Ama bunun nasıl yapılacağı da bir o kadar önemlidir. Açık ki bu ilkesel çerçevede ve yöntemli yapılmak durumundadır.

Toplumsala, toplumsal yaşamın geliştirilmesine; kapitalist modernite ve soykırımcı düzene karşı mücadeleyi büyütmeye hizmet etmeyen, dahası mücadele azmini kıran, umutsuzluk ve başarısızlık aşılayan negatif düşünüş tarzına mutlak surette yer olmamalıdır. Sorumluluktan kaçmamalı, her şeyden sadece birilerini sorumlu tutmamalı, sorumlu avına çıkmamalıyız. Tersine büyük bir sorumluluk bilinciyle kendimizi her şeyin sorumlusu görerek politik insan olmanın gereklerine göre davranmalıyız.

Tartışmalarımızı strateji – taktik biliminin gereklerini gözeterek ideolojik çizgi temelinde yapmalıyız. Seçimin öğrettiklerini vesile yaparak, stratejik yeniden yapılanmayı mutlaka başarmalıyız. Hem de bunu seçim sürecinde varoluş gerekçelerine pek de uygun hareket etmeyen Emek ve Özgürlük İttifakı olarak yapmalıyız. Kararlarımızı, strateji ve taktiklerimizi, çalışma tarzımızı, tempomuzu varoluş gerekçemize ve amaçlarımıza göre sorgulamalıyız.

Böyle yapmalıyız ki bünyemizi özel savaş saldırılarına karşı sağlam tutabilelim, özgünlüğümüzü koruyabilelim.

Aksi takdirde demokratik siyaset kendi özüne ters düşmüş, kafasını tersi yönde çalıştırmış ve karşıtına dönüşmüş olur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.