Tecrit topyekun esaret içindir

.
- İmralı'da başlayıp F Tipi ile devam eden, S ve Y tipleriyle daha da derinleştirilen tecrit rejimiyle kişinin yalnızlaştırılması, kimliksizleştirilmesi, bedenin ve belleğin esir alınması hedefleniyor.
İmralı’dan derinleşen tecrit, toplumun her hücresine yayılıyor. Bilimsel raporlara göre; tecridin insanı kimliksizleştirmek, ağır psişik ve fiziki bozukluklar yaratmak gibi sonuçları var.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) verilerine göre; Türkiye’de, toplam 291 bin 592 kapasiteli 279 kapalı ceza infaz kurumu, 90 müstakil açık ceza infaz kurumu, 4 çocuk, 10 kadın kapalı, 8 kadın açık, 9 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 400 cezaevinde 356 bin 587 tutsak var. 127 bin 637 tutsak açık, 228 bin 950 tutsak da kapalı cezaevlerinde kalıyor. Cezaevlerinde 100‘ü kız çocuğu olmak üzere 18 yaş altı 2 bin 592 çocuk tutuluyor, 14 bin 695 kadın tutsağın yanında annesi ile kalan çocuk sayısı ise 383’tür. Cezaevinde yaşamını yitiren tutsak sayısı ise artarak 2019'da 107, 2020'de 95, 2021'de ise 128 oldu. 2023'ün başından bu yana da cezaevlerinde 93 kişi yaşamını yitirdi.
Tecrit sistemine geçiş öncesi
Yüksek Güvenlikli Cezaevleri, 2000’lerin başında inşa edilmeden önce 1991'de Türkiye yeni bir kanun değişikliğine gitti. Meclis, Nisan 1991'de Meclis “Terörle Mücadele Kanunu”nu kabul etti ve bu kanunda şu hükümlere yer verildi: "Bu kanun hükümlerine göre mahkum olanların cezaları, bir veya üç kişilik hücre sistemi üzerine kurulu özel ceza infaz kurumlarında çekilir… Hükümlülerin diğer hükümlülerle temas kurmasına ve iletişim kurmasına izin verilmeyecektir.”
Bunun ardından tecrit sisteminin ilk sinyalleri verildi fakat cezaevleri ve mimarileri “yeterli” değildi. 1991 yazında bu kanunun ilk denemeleri uygulamaya konulmaya başlandı. TMK kapsamındaki tutsakların 100'den fazlası zorla Eskişehir Özel Tip Cezaevi’ne sürgün edildi. Burada tutsaklara uygulanan şiddet ve tecrit halkın tepkisine neden olduğu için Ekim 1991’de bu cezaevi geçici olarak kapatıldı.
Tecridin ilk denemeleri
Kısa bir süre sonra söz konusu cezaevi tekrar açıldı ve buradaki tecrit sistemi sonlandırıldı fakat hükümet yeni hücre tipi cezaevlerinin inşasını durdurmadı. Bu hücre tipi cezaevlerinde tecrit uygulamaya konulmadı fakat 1999’a gelindiğinde Kartal Özel Tip Cezaevi’nde tecrit uygulaması başlatıldı. 2000’li yıllarda ise Niğde, Afyon, Burdur, Amasya, Nevşehir, Elbistan, Ceyhan, Yozgat ve Çankırı cezaevleri hücre sistemine göre yeniden şekillendirildi, yeni nesil hücreli cezaevi Kartal Özel Tip Cezaevi'ndekine benzer şekilde yapıldı. Küçük grup tecridi, tutsakların hücrelerinde 2-5 tutsakla başka hiçbir insan teması olmadan; faaliyet, egzersiz ve eğitim programlarının çok az veya olmadığı bir sistem olarak yürütüldü. Kartal Özel Tip Cezaevi'nde TMK kapsamındaki çoğu tutsak, haftanın 7 günü, günde 24 saat hücrelerinde tutulurken haftada bir kez yarım saatlik aile ziyaretine izin verildi. Bu tecrit uygulamaları F Tipi cezaevlerinin ve Yüksek Güvenlikli Cezaevleri’ne geçişin ilk denemeleriydi. F Tipleri yapım aşamasında olup henüz faaliyete geçmemişti.
10 ilde 14 F Tipi Cezaevi
Yüksek Güvenlikli Cezaevleri’nden biri olan F Tipi cezaevleri 2000’lerde faaliyete geçmeye başladı. En ağır hak ihlallerinin yaşandığı ve sosyal izolasyona, tecride dayanan F Tipi, Türkiye'de düzenlendiği biçimiyle genellikle siyasi tutsakların üç kişilik ya da tek kişilik hücrelerde tutuldukları ve iletişimin neredeyse tamamen sınırlandırıldığı cezaevleridir. Adana, Ankara, Bolu, Bursa, Edirne, İzmir, Kırıkkale, Kocaeli, Tekirdağ ve Wan olmak üzere 10 ilde 14 F Tipi cezaevi bulunuyor.
F tiplerinin mimarisi
F tipleri, 370 kişi kapasiteli olup üç ana bloktan oluşuyor. Her blokta bir ve üç kişilik hücreler bulunuyor. Üç kişilik 103 adet ve tek kişilik 61 adet odalarda toplam 370 tutsak kapasiteli olarak inşa edildi. Bütün F tipleri aynı mimari plan üzerine inşa edilmiş, tek kişilik hücreler 1.5 metrakarelik tuvalet ve duş bölümü dahil yaklaşık 11 metrekaredir. Bu odalarda havalandırma ise küçük bir pencereden sağlanmakla birlikte, bitişiğinde bulunan üç hücreyle aynı havalandırma alanı paylaşılıyor. Üç kişilik hücreler ise çift katlı olarak 25 metrekare tasarlanmış. Burada alt katta bir masa ve üç sandalye mutfak ve dolaplar bulunuyor, tuvalet ve duş burada ayrı bir bölümde yer alıyor. Bu bölümün bir tarafı bir koridora diğer tarafı ise yaklaşık 50 metrekare boyutunda yüksek duvarlı beton bir havalandırmaya açılıyor. Bu havalandırma da 8 metre yüksekliğinde.
‘Hayata Dönüş' adıyla katliam
F Tipi cezaevlerinin açılması süreci, tarihe kanlı bir saldırı olarak geçti. 19 aralık 2000'de adına “Hayata Dönüş” denilen bir saldırıyla siyasi tutsaklar F Tipi cezaevlerine götürüldü. Saldırıda 30 tutsak katledildi.
Bu cezaevlerinde iletişim, havalandırma ve görüş gibi birçok hak neredeyse yok. Duyusal ve sosyal tecridin bir arada işletildiği bu cezavlerine birçok uluslararası kurum, dernek ve sivil toplum örgütü tarafından insanlık dışı ve onur kırıcı muamele olarak nitelendirerek karşı çıktı. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) 2001'den itibaren tüm raporlarında sosyal tecrit uygulamasından dolayı Türkiye infaz rejimini eleştiriyor fakat infaz rejimi daha sertleştiriliyor.
F ile başlayıp devam ediyor
İktidar, İmralı’da başlattığı tecridi adım adım tüm cezaevlerinda yaygınlaştırdı. Bunun için de farklı tiplerde birçok cezaevi yaptı. F tipleri ile başlayan süreç, S ve Y Tipi cezaevleri ile devam ediyor. S ve Y tiplerinin, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutsaklar, TMK suçları ve 5275 sayılı yasanın 9/3 maddesi uyarınca “tehlikeli” tutsak statüsünde olanlar için oluşturulduğu açıklandı. “Oda” sistemine göre inşa edilen S tiplerinde tutsaklar tek kişilik hücrelerde tutuluyor. F tiplerinin kapasitesi 368 kişilik iken S Tipi'nin ortalama kapasitesi ise 552’dir; üç ve tek kişilik odalardan oluşuyor. İki katlıdır. Toplam 35 bin 811 metrekare alana sahip.
Amaç daha da derin tecrit
Şu anda Türkiye genelinde 7 adet Y Tipi, 13 adet Yüksek Güvenlikli, 5 adet de S Tipi cezaevi bulunuyor. S Tipi cezaevleri Antalya, Bodrum, Iğdır, Kırşehir, Samsun’da. Tutsakların bulundukları “odanın” havalandırması olmadığından günde bir saat ayrı bir yerde bulunan havalandırma bölümüne götürülüyor. F ve S, Y Tipleri arasında mimari fark olsa da bunun blok, koridor ve kapasite değişikliğinin dışına çıkmadığı görülüyor. Son iki yılda inşa edilen S ve Y tipleri, F’den daha da derinleştirilen bir tecrit sistemi içindir. Harf değişikliği hak ihlallerini daha da derinleştiriyor.
Şüpheli ölümler ve işkence
S Tipi cezaevlerindeki tecrit sisteminin yanı sıra burada şiddet ve şüpheli ölümler de gündeme geliyor. Geçen yıl Iğdır S Tipi Cezaevi'nde bir ayda iki şüpheli ölüm yaşandı. Sezer Alan ve Sinan Kaya'nın “intihar ettiği" iddia edildi. Sezer Alan’ın şüpheli şekilde yaşamını yitirmeden önce işkence ve kötü muameleyi ailesiyle telefon görüşmesinde paylaştığı ortaya çıkmıştı. Gardiyanların yakalarında bulundurdukları ses ve görüntü alan kameraları kapatarak odalara girdikleri ve tutsaklara işkence yaptığı cezaevindeki tutsaklar tarafından avukatlara iletilmişti.
Sosyal faaliyet ve okumalara engel
İnsan Hakları Derneği (İHD) 2021'de yayınladığı rapora göre; tutsakların faaliyet sürelerinin kısıtlanması, kitap ve tüm basılı yayınlar üzerindeki ambargo ve görüş kısıtlamaları giderek artıyor. Cezaevi idaresi tarafından belirli TV kanallarının izlenmesine izin verilmekteyken, Kürtçe ve muhalif kitaplar, “tercüman yok”, “sakıncalı” gibi gerekçelerle tutsaklara verilmiyor. Bununla birlikte kitap sayısında da ciddi kısıtlamalara gidilerek, tutsağın sosyal ve eğitimsel faaliyetleri önünde engel ve baskı oluşturuluyor. Bazı tutsakların neredeyse hiçbir iletişim imkanına sahip olmadığı, tek başlarına bırakıldıkları ve kimi örneklerde bir yıla varan sürelerde tek başına tutulan ve hiçbir sosyal, sportif, kültürel faaliyete katılmayan tutsaklara dikkat çekiliyor.
Zihinsel ve fiziksel tehlike
Birçok uzman, aşırı sosyal izolasyon rejiminin zihinsel ve fiziksel sağlık için tehlikeli olduğunu belirtiyor. Hücre hapsinde belirgin olan psikolojik hastalıklar birçok fiziki hastalığı da tetikliyor ve hatta tutsağı intihara da sürüklüyor. Türk Tabipler Birliği (TTB) önceki dönem raporlarında F ve bunun üstü olan S ve Y Tipi cezaevlerinin tıbbi açıdan sakıncalı olduğunu dile getiriyor. Raporlara göre; insanın toplumsal bir varlık olduğu noktasından yola çıkılan bilimsel tutumun ortaya koyduğu, tecridin insanı kimliksizleştirmek, ağır psişik ve fiziki bozukluklar yaratmak gibi sonuçlarının olduğudur. F Tipi cezaevleri ve bunu takip eden diğer Yüksek Güvenlikli Cezaevleri, kişinin sağlığının korunup geliştirilmesi ilkesini yok sayıyor. Kişinin yalnızlaştırılması, kimliksizleştirilmesi, bedenin ve belleğin esir alınması hedefleniyor.
Fiziksel ve sosyal tecridin tıbbi sonuçlarına ilişkin yapılmış çok sayıda araştırma bu ortamların kişide fiziksel, ruhsal, sosyal açıdan onarılmaz yıkımlara yol açtığını gösteriyor. Tecrit işkencesinin doğurduğu psikolojik rahatsızlıklar aynı zamanda kişiyi intihara sürüklüyor; bu sebepledir ki cezaevinde yaşananlar “intihar” olsa dahi kişiyi buna iten ve zorlayan koşulları oluşturan yine cezaevi yönetimin tecrit işkence ve politikalarının sonucudur.
MELEK AVCI - JINNEWS/ANKARA
*****
Avukatlardan İmralı başvurusu
Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 28 aydır haber alamadıkları müvekkilleri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşme talebiyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Cezaevi Müdürlüğüne başvurdu.
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, Raziye Öztürk, Mazlum Dinç ve Faik Özgür Erol, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında rehin tutulan Öcalan ile görüşmek için Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne başvurdu. Avukatlar, İmralı’da tutulan Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş için de hem savcılığa hem cezaevi müdürlüğüne başvurdu.
Öcalan'ın avukatlarından Rezan Sarıca ve Nevroz Uysal, müvekkilleriyle 8 yıl aradan sonra en son 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde görüşebilmişti. Avukatlar o tarihten bu yana müvekkilleriyle görüştürülmüyor.












