Tişrîn Direnişi: Toprak ve gelecek savunusu
Forum Haberleri —

Tişrîn Barajı nöbet
- Tişrîn Barajı’nda kazanılan zafer, Suriye’nin ve bölgenin yeniden inşasında yalnızca taş ve harçla değil, halkların direniş ruhuyla yükselecek bir geleceğin temel taşlarından biri olarak tarihe yazıldı.
SİNAN CUDİ
Bir insanın iç yolculuğu nereye çıkar?
Yüzyıllardır savaşların, işgallerin, darbelerin ve iktidar kavgalarının ezdiği bir halkın, toprağına her döndüğünde, bir kez daha öfke ile sarsılıp umutla ayağa kalkmasından doğan bir yolculuktur bu.
Suriye’nin, daha özgün olarak da Rojava’nın topraklarında yürüyen biri, yalnızca bir coğrafyada değil, halkların kırık, paramparça edilmiş hafızalarında yürür. Her taşın altından bir kayıp, her baraj duvarından bir isyan sesi yükselir.
Barış arayışı, bu topraklarda hep gölgelenmiş, hep zorla bastırılmıştır. Barış isteyenler “hain”, “bölücü”, “yabancı ajanı” ilan edilmiştir. Suriye’nin her köşesinde halkların barış talepleri, merkezi iktidarların, bölgesel güçlerin ve küresel hegemonların savaş siyasetlerine çarpıp dağılmıştır. Savaş, yalnızca tanklar ve toplarla değil, aynı zamanda masalarda ve ekranlarda, medya savaşlarında ve uluslararası pazarlıklarda dayatılmıştır.
Bu savaş siyasetinin en açık yüzlerinden biri, yeni Suriye inşasında görülüyor.
2011’den bugüne Suriye’de sayısız kırılma, dönüşüm ve yeniden yapılanma projesi konuşuldu. Ancak her seferinde, Kuzey ve Doğu Suriye halkları; Kürtler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Çeçenler, Türkmenler masanın dışına itildi. Demokratik özyönetim, kadın meclisleri, gençlik hareketleri, komünal ekonomi gibi deneyimler, merkezi Şam yönetiminin ve bölgesel aktörlerin gözünde hep bir tehdit olarak algılandı.
Tek merkezden, siyasi İslam referanslı bir iktidar modeli kurmak isteyenler, Kuzey ve Doğu Suriye’nin çoğulcu, seküler, doğrudan demokrasi temelli örgütlenmesini bir “sapma” ya da “kaos” diye yaftaladılar. Oysa tam tersine, bu deneyim, Suriye’nin uzun vadeli barış ve istikrar umudunu taşıyan belki de tek projeydi.
Tişrîn Barajı Direnişi, işte bu çifte gerçeğin ortasında yükseldi: Hem halkların özsavunma iradesi hem de dayatılan savaş siyasetinin en ağır yükleri.
Baraj, yalnızca suyu ve elektriği tutmazdı; halkların varlık alanını, kolektif hafızasını ve özgürlük hayalini tutardı. Türkiye destekli güçler, HTŞ ve SMO’nun saldırıları yalnızca bir enerji altyapısını hedef almadı; Kuzey ve Doğu Suriye’deki halkların özyönetim deneyimini boğmaya, onları merkezi bir iktidara ve siyasi İslamcı bir yönetime boyun eğdirmeye çalıştı.
Ancak halklar, bu dayatmaya teslim olmadı. 8 Ocak’ta başlayan halk nöbeti, modern Ortadoğu’da örneği az görülen bir kolektif direnişe dönüştü. Sivil halk, savunma güçleriyle omuz omuza, barajın çevresinde bir çember oluşturdu. Kadınlar, gençler, yaşlılar, sivil komiteler, köy meclisleri, hepsi bir araya geldi. Bu, sadece askeri bir savunma değil, bir halk savaşıydı. Önder Apo’nun meşru savunma çizgisinde yükselen Devrimci Halk Savaşı’ydı.
Yüz on sekiz (118) gün süren nöbet boyunca onlarca sivil yaşamını yitirdi. Ama bu kayıplar, yasta donup kalmadı. Her birinin adı, hafızaya, duvarlara, baraj taşlarına, anlatılara kazındı. Tişrîn artık bir baraj değil, bir hafıza mekânıdır.
Kolombiya’daki yerli halkların özsavunma direnişinden, Zapatista köylerinin otonomi mücadelelerine kadar dünya halklarının direniş hafızasıyla birleşen bir simgeye dönüştü. Herkese “Kobanê tekrarlanıyor” dedirtti. Bu yüzden tüm kuşatma ve teslimiyet çağrılarına rağmen, tüm amansız cihadist saldırılara rağmen ikinci Kobanê ruhuyla direndi ve kazandı.
Tişrîn kazanımı, uluslararası güçlere (ABD, İsrail, Rusya, İran, Türkiye) karşı “halkın iradesini merkeze alan” bir direniş ve yeniden yapılanmanın çerçevesini de belirlemiştir.
Bu örnek, yalnızca Suriye için değil, Lübnan, Irak, Filistin ve hatta küresel halk hareketleri için oldukça öğretici derslerle doludur. Tişrîn’de kazanılan, devrimci halk savaşının toprağa bağlı, özsavunma temelli ve çokuluslu zaferidir.
Bu nedenle bugün Suriye yeniden inşa edilirken, iktidar masalarında yalnızca Şam’daki merkezi yapı değil, Kuzey ve Doğu Suriye’nin halkları da söz hakkı talep ediyor. Kadınların, gençlerin, farklı halkların, dillerin ve inançların katıldığı bir barış projesi olmadan yeni Suriye kurulamaz. Aksi takdirde, barajlar bir bir yıkılırken, sadece su değil, halkların umudu ve iradesi de yıkıcı bir akıcılığa kavuşur.
Sonuç olarak, 5 Mayıs’ta yapılan açıklamayla sona eren halk nöbeti, yalnızca bir askeri zafer ya da geri çekilme anı değil, aynı zamanda bir gelecek tahayyülünün, bir mücadele mirasının ve bir kolektif hafızanın inşası oldu. Tişrîn Barajı’nda kazanılan bu zafer, Suriye’nin ve bölgenin yeniden inşasında yalnızca taş ve harçla değil, halkların direniş ruhuyla yükselecek bir geleceğin temel taşlarından biri olarak tarihe yazıldı.
Özcesi Tişrîn Barajı Direnişi, bu topraklara yazılmış bir mektuptur. Bize barışın, yalnızca masa başındaki pazarlıklarla veya çatışan tarafların silahlarını susturmasıyla gelmeyeceğini gösteren bir manifestodur. Barış, halkların iradesine saygı duymakla, onları, savaş siyasetinin, merkezi iktidar hayallerinin ve siyasi İslamcı projelerin gölgesinden kurtarmakla başlar.
Ve eğer bir gün bu coğrafyada gerçekten barış olacaksa, o barışın taşları, Tişrîn’de verilen direnişle döşenecektir.