Türk rejimi NATO’ya yeni tay olabilir mi?

Forum Haberleri —

  • TC en kötü dönemini yaşıyor. Son NATO toplantısında adeta yeni bir Duyunu Umumiye imzaladı. Yani nerden bakılırsa bakılsın TC’nin bu haliyle ve bu döküntü-çatma rejimle ABD, Almanya, İngiltere ve NATO için yeni bir tay olması mümkün değil ve o artık yaşlanmış bir beygir bile olamaz.

Ali AKTAŞ

Başta ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa olmak üzere NATO’nun, 14-15 Haziran toplantısında Türk rejimine bölgede yeni görevler verdiği anlaşılıyor. Faşist-sömürgeci Türk rejiminin ise iktidarda kalmak ve Kürt Özgürlük Hareketini bastırmak uğruna teslim olup bu görevleri kabul ettiği görülüyor.

Bu görevlerin başında sanıldığı gibi Kabil havaalanı bekçiliği değil, Karadeniz-Basra arası eski Sovyetler Birliği ve İran sınırına Türk ordusunu yerleştirmek geliyor. Böylece Rusya ve Çin’den Batıya Asya’dan gelecek tehlikeyi önlemek, en azından bölgeye ve Afrika’ya uzanacak kara ayağını kesmek istiyorlar.

Bunun içinse öncelikle PKK’nin öncülük ettiği Kürt halk mücadelesini bastırmaları ve Barzani eliyle Türkiye’nin Rojava ve Başur’u, yanı Arap sömürgesi olan Kürdistan’ı işgal-ilhak etmesi gerekiyor. Bugün Başur ve Rojava’da yoğunlaşan faşist-sömürgeci savaşın bir ayağı Türkiye’nin Kürt düşmanlığı ise ikinci ayağı da Batı hegemonyasının ekonomik, siyasi ve askeri çıkarlarıdır.

Kuşkusuz Arapları korkutmamak için Mısır’ı da Irak’a taşımak istiyorlar. Böylece hem Osmanlı heveslerine kapılıp tehlikelileşebilecek Türk devletini denetlemek hem de bu iki devlet şahsında Türk-Arap ittifakını sağlayıp İran’ı kıskaca almak istiyorlar.

Böylece ABD garantörlüğünde İngiltere, Almanya ve Fransa uzlaşmış görünüyor. Lübnan üzeri Fransa, Türkiye üzeri Almanya ve Mısır üzeri de İngiltere bu plana yatmış görünüyor. Bir nevi I. Dünya savaşında çarpışan tarihi politikada bu sefer uzlaşarak bölgede tutunmak istiyorlar.

Bu anlamda anlaşılıyor ki bu güçler PKK direnişini kırıncaya dek BOP’u donduracaklar. Aynen Önder Öcalan esir edilmedikçe Saddam’ı devirmedikleri gibi, PKK direndikçe de BOP’u unutacaklar. O halde eski statüye yeniden sarılacaklar ve PKK direnişi sürdükçe de yaşatmaya çalışacaklar. Türk ve bölgenin diğer gerici-diktatör ulus devletlerini yanında tutmak için de bunu yapacaklar.  Başka şekilde Rusya ve Çin karşısında bu devletleri yanında tutamazlar. BOP’u uygularlarsa hem devrim güçlenecek hem de bu devletler de şimdiki gibi sorunlar yaşanacağından şimdilik uzlaşmaya gidecekler.

Fakat böyle de olsa bu planın işleyip başarıya ulaşması zordur. Bir kere eski statünün ayakta kalacak gücü kalmamıştır. Bu köhne ulus devlet ve rejimlerin iç destek ve meşruluğu da kalmamıştır. Batı kamuoyundaki karşı yükseliş nedeniyle Batı-dış desteğin de eskisi gibi sınırsız olması beklenemez. Her şeyden önce PKK öncülüğünde gelişen Kürt ve bölge halklarının direnişinin tüm saldırı, kan, yıkım ve yoksulluğa rağmen bastırılamayacağı, tersine yükseleceğini gösteriyor. Kaldı ki Rusya, Çin ve İran’ın da buna karşı kendi egemen çıkarları için bile olsa karşı atakları olacaktır.

Mevcut gidişat bölgede ve özellikle de Kürdistan’da savaşın şiddetleneceğini gösteriyor. Geçende İngiltere dışişleri bakanının Irak-Kürdistan ziyareti ve sonra ABD Irak Bağdat büyükelçisi ve Hevler başkonsolosunun KDP-YNK ziyareti en azından PKK karşıtı iç ve dış cepheyi örme çabalarıdır. Almanya ve Türkiye’nin eğitip donattığı KDP patentli Gulan-Zebari çetelerinin peşmerge adıyla Medya savunma alanlarında gerilla güçlerini arkadan sarma çabaları da bu amaçlıdır. Önder Öcalan üzerinde ağırlaştırılan tecrit, HDP’nin bu kadar aleni baskılarla işlenmez kılınmak istenmesi, Başur statüsünün yok edilmek ve Rojava’nın engellenmek istenmesi tümüyle şiddetli bir savaşın hazırlıklarıdır.

Dikkat edilirse coğrafyanın rastgele bombalanması, ormanların bilerek yakılması, sivil halkın hedef gözetilerek katledilmesi, köylerin boşaltılmak için bombalanması ve gerillalara karşı kimyasal silahın kullanılmasına nerdeyse hiçbir devlet ve küresel kurum karşı çıkmıyor. Türk rejimi sırf Kürtlere karşı değil, Türklere karşı da ne yapıyorsa adeta alkışlanıyor. NATO’ya teslim olup hizmetine girmişse gerisi önemsenmiyor. İnsan hakları, demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğü unutulmuştur. Kirli küresel çıkarlar için Taliban’la bile anlaştıklarına göre giderek DAİŞ-El-kaide-El-nusra ve ÖSO gibi faşist-İslami çeteleri de yeniden aktif kılacaklar. PKK, Hizbullah, Haşti-Şabi ve İran’a karşı kullanacaklar. Yerel hamisi de Türk devleti-rejimi olacaktır.

Bütün bunlar Başta ABD, Almanya ve İngiltere olmak üzere küresel güçlerin PKK’yi çökertme plan ve küresel komployu başarıya götürmede ısrarlı olacaklarını gösteriyor. Küresel ‘Defend Kürdistan’ girişimine karşı gösterilen baskı ve hukuksuz tavırda da bu görülmüştür. Merkel, Erdoğan ve Barzani beraberce saldırmışlar. Rojava’da ENKS ve Başur’da KDP eliyle dayatılan işbirlikçi-ihanet çabası da bu kapsamlıdır. Halklar ve devrimci-demokratik güçler bazında gelişen Kürt-Türk ve Kürt-Arap ittifakını bozma çabaları da bu amaçlıdır. Kısaca PKK öncülüğünde gelişen Kürt ve bölge halklarının direnişini kırma savaşında artık TC’nin yanı sıra kimi küresel güçler ve NATO’nun da pratikleşeceğini gösteriyor.

Fakat bütün bu gelişmeler yeni değildir. Yeni olan bir final aşamasına girildiğidir. Bundan TC ve küresel güçlerin daha da güçlendiği ve başarı kazanacağı anlamı çıkmamalıdır. Tersine hepsi eskiye oranla daha da güçsüzler. Hepsinin hem iç hem dış sorunları var. Ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ve sosyal olarak hiçbiri eskisi kadar güçlü değil. Real sosyalizmin yıkılışından bu yana hiç birinin kazandığı bir başarı yoktur. En başarılı görüldükleri Irak ve Afganistan da bile yenilmişler. Oradan bile çekilmek zorunda kalmışlar. DAİŞ karşısında bile PKK’ye muhtaç kaldılar. Ayrıca kendi aralarında kapitalizmin doğası gereği çelişkileri azalmamış, tersine küreselleşmiştir. Pandemi de ne kadar çaresiz olduklarını herkes gördü. Kaos yaratıyorlar, ama çözemiyorlar. Kuşkusuz hepsi de şu veya bu şekilde III. dünya savaşı için de iktidar, egemenlik ve çıkar peşindedir.

Böyle bir süreçte TC en kötü dönemini yaşıyor. Son NATO toplantısında adeta yeni bir Duyunu Umumiye imzaladı. Ekonomik-siyasal-askeri-sosyal ve kültürel olarak çökmüş bir rejimi var. Vahdettin ve İttihattı Terakki döneminden daha kötüler. İç ve dış meşrutiyeti kalmamış. Küresel güçler de istese eskisi gibi destek olamazlar, zira kendileri de güçsüzler. Teslim olmuş TC’ye sırf istediklerini yaptırmak istiyorlar. Kaldı ki bu rejimin 2023 hedefi, yanı maceracı Osmanlı hevesleri var ki uzun vadede ne bunları başaracak gücü var ne de küresel güçlerin bunları destekleyecek istemi vardır. Yani nerden bakılırsa bakılsın TC’nin bu haliyle ve bu döküntü-çatma rejimle ABD, Almanya, İngiltere ve NATO için yeni bir tay olması mümkün değil ve o artık yaşlanmış bir beygir bile olamaz.

Kaldı ki Başur ve Rojava’ya kadar savaşı yaymış olması, Irak ve Suriye’yi işgal-ilhak anlamına gelen böyle geniş bir alanda PKK öncülüğündeki Kürt ve bölge halklarıyla savaşıyor olması ona asla kazandırmayacak, tersine kayıp ve yıkılışını hızlandıracaktır. Bu derin bataklıkta TC ve faşist rejiminin savaşacak gücü yoktur. Devam etmesi halinde değil Osmanlı heveslerini, iktidarını bile koruyamaz. Bu final savaşını birçok nedenle PKK, Kürtler ve bölge halkları kazanacaktır. Daha şimdiden böyle olacağı kanıtlanmıştır. Heftanin-Garé-Metina-Avaşin-Zagros ve Medya savunma alanlarına olan tüm saldırılar sadece başarısız kılınmamış, ağır kayıplar da verdirilmiştir.

Daha şimdiden Barzani işbirlikçiliğinden medet umar hale gelmişler. Kürtler arası bir iç savaşla sonuca ulaşmak peşindedirler. ABD, İngiltere ve Almanya desteğiyle Kürtler arası bir iç savaş çıkarmak istiyorlar. KDP sözde iktidarda ve ayakta kalmak için bu oyuna gelmiş bulunuyor. Aslında ailesel çıkar ve karakteri gereği bu tuzağa yatmış görünüyor. Tabi ki bunu tümden engellemek mümkün değildir ve büyük ihtimalle daha önce de olduğu gibi çıkacaktır. Devrimci süreci yaşayan tüm ülke ve halklarda da malesef bu olmuştur. Rusya, Çin, Vietnam, Kore, Asya, Afrika, Amerika ve Avrupa’da birçok yerde de böyle olmuştur. Kürdistan’da da şimdiye kadar hep olagelmiştir. Bu tümden belki engellenemez, ama asgariye indirmek veya bir müddet daha durdurmak mümkün olabilir ki bu da çok önemidir. Bu yönlü verilen iç ve dış çabalar kuşkusuz çok değerlidir ve tabi ki sürmelidir.

Bu final savaş döneminde PKK öncülüğünde Kürt ve bölge halklarının yükselttiği kahramanca direniş kuşkusuz faşist-sömürgeci Türk devletini ve rejimini darbelediği ve gerilettiği oranda sadece Kürtler arasında ulusal birliği sağlamakla kalmayacak, bölge halkları arasında gelişen ittifakı da sağlam kılacaktır. Bu ulusal birlik ve bölgesel ittifaka halklar ve devrimci-demokratik güçler adına gelecek olan herkesi katmak hedeftir. Ama ezen-ezilen kaynaklı kimi ilkel milliyetçi ve sosyal-şoven güçleri sonuna dek beklemenin anlamı yoktur. Gelen, hak eden ve verimli olanla yol alınır, kalanla mücadele edilir.

Sonuç itibariyle mevcut halde savaşın genişleme, derinleşme ve şiddetlenme potansiyeli ve riski vardır. Fakat bunun süreç içinde tüm bölgeye yayılma ihtimali de vardır. Hiçbir savaş hep ayni yer ve güçlerle sınırlı kalmaz.

Kürdistan ve bölge de TC ve ardındaki güçlerle birleşip PKK ve Kürtlere saldıracak iç ve dış güçler birçok nedenle kaybetmeye mahkûmdur. Bunların hiçbir meşrutiyeti ve haklılığı yoktur. Sonucu her hâlükârda PKK öncülüğüne, Kürt halkı ve dostlarının desteğine dayanan gerilla direnişi belirleyecektir. Gerekli hale geldiğinde kuşkusuz düşman ve işbirlikçi güçlere karşı Kürt halkının da ayaklanıp silahlanarak kendini savunma hakkı meşrudur ve bundan da kaçınılamaz.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.