‘Türkiye yüzyılı’ ve cumhuriyet

Forum Haberleri —

.

.

  • 60’lı yıllara kadar tek parti ile yönetilmiş, sonrasında ise on yılda bir faşist askeri darbelerle yönetilen rejime cumhuriyet idaresi demek, gerçekçi bir tanımlama değildir. Halende 12 Eylül askeri faşist darbesinin kalıntılarıyla yönetilen bir ülkedir.
  • Yüz yılını geride bırakan sözde cumhuriyet tekçi zihniyete ve dikta rejimine dönüşmüştür, şimdiki haline de cumhuriyet demek pek mümkün değildir. Türkiye halkları bu faşist idarelerin kurbanı olmaktan kurtulamamıştır.

 

ŞÜKRÜ GEDİK


AKP, 20 yıllık iktidarı Türkiye’nin başına gelmiş en büyük musibetlerden biri oldu. Cumhuriyet Bayramı’nı ‘Türkiye Yüzyılı’ adı altında şatafatlı bir şekilde kutlamaya çalıştı. Aslında dertleri, Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama değil, bugünü siyasi kazanca dönüştürmenin hesapları peşindeydiler. Bu vesile ile muhalefet partilerini (HDP, DEVA ve Gelecek hariç), ismine çizik atılan basın mensuplarını davet ederek, şatafatlı, bol reklamlı AKP’nin görsel şovunda bir araya getirerek, hasbıhal etmek, arayı düzeltmek ve mümkünse oya dönüştürmek istedi. İktidar cenahının, takkiye yapmakta son derece maharetli olduğu gerçeğini teslim etmek gerekir.   

Yüzyıl buluşması, kof bir buluşma ve parti reklamından öte anlamı olmayan, üzerinde durulmayı gerektirecek, kayda değer bir konu değildir. Fakat, yüzyıla atfedilen bu cumhuriyet dedikleri ve neye benzediği de tam olarak bilinmeyen rejimin üzerinde durmakta fayda vardır. 

Türkiye’deki cumhuriyet rejimi aslında hiçbir zaman gerçek anlamda bir cumhuriyet olmadı. Lafın kısası, Osmanlı bakiyesinin devamıdır dersek yeridir. Kuruluşundan beri ağır aksak, topal ayak üzerinde seken bir rejim oldu. 60’lı yıllara kadar tek parti ile yönetilmiş, sonrasında ise on yılda bir faşist askeri darbelerle yönetilen rejime cumhuriyet idaresi demek, gerçekçi bir tanımlama değildir. Halende 12 Eylül askeri faşist darbesinin kalıntılarıyla yönetilen bir ülkedir.  

Kurulan cumhuriyetin, tekçi zihniyeti, demokratikleşmesi yönünde çok büyük bir engel teşkil etmektedir. Cumhuriyeti kurma, koruma ve geliştirme adı altında başvurulan yöntemler faşizanca olmuştur. Darbe yapan ordu, ‘laik, sosyal, hukuk devletini koruma’ adı altında cumhuriyeti sağa kaydırmış, muhafazakâr, milliyetçi, kafatasçı bir zihniyeti hâkim kılmıştır. Günümüzde de demokrasi meselesi Türkiye’nin en başat sorunudur. Cumhuriyetin demokratikleştirilmesine ihtiyaç vardır. 

Türkiye’nin var olan yapısal sorunları Demokrasi olmadan çözülemez. Kürt sorunu Türkiye’nin demokrasinin nişanesidir. Bu sorun var olduğu müddetçe, demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Şimdiye kadar denenen yöntemler genelde askeri yönetim ve yöntemlere havale edilmiş, kan ve katliam temelinde çözülmek istenmiştir. Fakat istedikleri türden çözüm gelmemiştir, aksine daha da içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Yarım yüzyıla yakındır süren PKK önderliğindeki Kürt özgürlük mücadelesinin, asimilasyon ve katliamcı zihniyete karşı denenmemiş demokrasi seçeneğini esas alması da bundandır. Cumhuriyetin kör topal haline çözüm üretmek ve demokratik Cumhuriyeti kurmaktır.   

Bir diğer sorun alanı da Kürt meselesinin yanına eklemlenen Laisizm sorunudur. Laiklik, Ortadoğu halklarının temel bir sorunudur. Bu sorunun çözümü de demokrasiden geçmektedir. Şimdiki faşist AKP-MHP iktidarı mezhep ve milliyetçi çıkarları gereği bu alanı alabildiğince budamışlardır. 

Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında 22 Haziran 1919 yılında Mustafa Kemal’in bizzat kendisinin yayınladığı Amasya tamiminin de (genelgesinde) Doğu vilayetlerini tanımayı vaat etmekte ve Kurdistan ve Kürt halkının temsil hakkından bahsetmektedir. Kürtlerin ulusal ve sosyal haklarının tanınmasından bahseden resmî belge niteliğini taşımaktadır. Ardından yapılan Erzurum ve Sivas kongrelerinde Kürt illerinden delegasyonlar davet edilir ve Kürt temsili oluşturulur. 

Benzer ifadeler İzmir İktisat kongresinde de dile gelir. Mustafa Kemal 16 Ocak 1923 teki konuşmalarında Kürt sorunundan bahsederken ‘Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu gereğince zaten bu tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde, hangi Livanın (sancak) halkı Kürt ise, onlar kendilerini idare edeceklerdir’ şeklinde ifade etmiştir.  

Gerek Amasya genelgesi ve gerekse İzmir iktisat konferansında dile gelen bu yazılı ve sözlü beyanlar, Cumhuriyetin kurucu felsefesi midir? Ya da Cumhuriyetin kuruluşunda Kürtlere duyulan ihtiyaç gereği bir aldatmaca mıdır? Maksadı pek bilinmez fakat önemli olan bu vaatlerin verilmiş olmasıdır. Fakat söylenenler hiçbir zaman vaki olmadı. 1924 Genç-Palu-Hani’de başlayan Şeyh Sait isyanından 38 Dersim isyanına kadar Kürtler adeta biçildi, Kürtlük tabu hale geldi. Kürt dili-Kültürü de dahil her şey mezara gömüldü. Cumhuriyetin başlangıcında verilen hiçbir söz tutulmadı, Atatürk hayattayken bile sözün gereği yerine getirilmedi. Kuşkusuz bunun izahatı ve tarihi nedenleri olabilir. Ama sonuç itibarıyla Kürt’e reva görülen inkâr, asimilasyon ve imhadır.  

Yüz yılını geride bırakan sözde cumhuriyet tekçi zihniyete ve dikta rejimine dönüşmüştür, şimdiki haline de cumhuriyet demek pek mümkün değildir. Devleti, cumhuriyeti savunma adına yapılan darbeler, başvurulan faşist yöntemler cumhuriyeti sakatlamıştır. Türkiye halkları bu faşist idarelerin kurbanı olmaktan kurtulamamıştır. Şimdiki Dinci, milliyetçi, Kinci iktidar, geçmiş anti demokratik yönetimlerin toplamından daha fazla Cumhuriyetin canına ot tıkamıştır. 

Diktatör Erdoğan’ın parmağını kime doğrulttuysa hapse girdiği bir Türkiye’de, olmayan cumhuriyetin yapısal kurumları tümden lağıv edilmiştir. Bu durumdan tek çıkış yolu Demokratik Cumhuriyettir. Gerisi teferruattır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.