Türkiye’den Hamas’a giden para kesiliyor
Dünya Haberleri —

Türkiye'de Hamas'a destek gösterisi /foto:AFP
- ABD’nin Müslüman Kardeşler’i (İhvan) terör listesine alması bölgesel dengeleri değiştirecek. İsrail de aynı kararı alabilir. Bu durum Gazze ve Doğu Kudüs’te Hamas’a kara para ve personel aktarımı yapan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın (TİKA) faaliyetlerini de etkileyebilir.
*HERB KEİNON / Çeviri: Tijda YAĞMUR
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Güney Afrika'da düzenlenen G20 zirvesinin ardından yaptığı açıklamada, Ankara'nın Gazze'de kurulması planlanan Uluslararası İstikrar Gücü'ne nasıl katılabileceğini hala “değerlendirdiğini” söyledi.
Sadece Ortadoğu'da Hamas'a sığınak sağlayan, İsrail'i Nazilerle, İsrail başbakanını da Hitler'le karşılaştıran bir lider, ülkesinin Gazze'nin istikrarına yardımcı olabileceğini öne sürebilir. Erdoğan'ın Gazze'de Türkiye'ye biçtiği rol ile İsrail'in ona vereceği rol arasındaki uyumsuzluk göz çarpıyor.
Bu durum, İsrail Diaspora Bakanı Amichai Chikli’nin geçtiğimiz Pazar günü kabine toplantısında Türkiye’nin Kudüs ve Tel Aviv'deki konsolosluklarını kapatmasını, ayrıca Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nı (TİKA) yasaklamasını talep etmesiyle ortaya çıktı. İsrail, TİKA’nın kalkınma yardımı ve kültürel işbirliği adı altında Hamas’a kanal olduğunu düşünüyor.
Chikli, “Ankara'daki diktatörün söylemleri ve eylemleri, düşman bir devletin liderininkilerle aynıdır” dedi. Kendine saygısı olan hiçbir devletin, Ankara Hamas'ı kucaklayıp uluslararası alanda İsrail'in meşruiyetini sorgularken, Türk elçilerinin kendi topraklarında serbestçe faaliyet göstermesine izin vermeyeceğini savundu. Bu, elbette söylemsel bir çıkış değildi. İsrail’de Kudüs'ün Türkiye ile kesin kırmızı çizgiler çizmesi gerektiğine inanan büyük bir kesimin görüşlerini yansıtıyordu.
Chikli'nin açıklaması, meselenin sadece Türkiye'nin Gazze'de rol oynaması gerekip gerekmediğini değil, TİKA da dahil olmak üzere temsilcilerinin Kudüs, Yahudiye ve Samiriye'de serbestçe faaliyet göstermesine izin verilip verilmeyeceğini de gösterdiğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda Ankara, Yahudileri öldürmeye çalışanlara ülkesinde barındırıyor.
7 Ekim'den bir yıl önce, İsrail ve Türkiye ilişkilerini dikkatli bir şekilde yeniden kurmaya başladı. Büyükelçiler değiştirildi, Başbakan Binyamin Netanyahu, BM Genel Kurulu sırasında Erdoğan’la bir araya geldi. Hiçbir zaman gerçekçi olmayan, ancak yine de ilişkilerin yeniden kurulması konusunda görüşmeler yapıldı.
Ardından Hamas katliamı meydana geldi. İsrail'in Ankara Büyükelçiliği o günden beri kapalıyken, İstanbul Konsolosluğu sadece ara sıra açılıyor ve risk altında seyahat eden iki diplomat tarafından yönetiliyor. Buna karşın Türkiye’nin ise 30’u Tel Aviv ve 20’si Kudüs’te olmak üzere elli diplomatı İsrail’de bulunuyor. İsrail Hayom gazetesinde demeç veren Amit Segal, bu diplomatlarını görevlerinin ilişkileri güçlendirmek değil, İsrail'i içeriden zayıflatmak olduğunu vurguluyor.
Göstermelik ambargo
İsrail'in Türkiye'ye yaklaşımındaki bu kör noktalar hızla ortadan kalkıyor ve ulusal gündeme yayılmaya başlayan şey, Türkiye'nin artık sadece düşmanca bir devlet değil, aynı zamanda rakip bir devlet olduğu. Türkiye'nin uygulamadığı ambargo bu hikâyenin bir başka yönü de dikkat çekicidir. Türkiye Nisan 2024'te, İsrail’le ticareti tamamen askıya aldığını duyurdu ve bunu, İsrail'in Gazze'de işlediği “soykırıma” karşı ilkesel bir tepki olarak duyurdu. Erdoğan, İsrail'i Nazi Almanyası'na benzetti, Türk yetkililer ise ekonomik yaptırımdan söz etti.
Gerçekler ise farklı bir hikâye anlatıyor: Mart ayında İsrail Merkez Bankası tarafından yapılan bir analiz, ambargonun İsrail ekonomisi üzerindeki etkisinin çok az ya da hiç olmadığını ortaya koydu. İsrailli ithalatçılar, Türkiye'nin hâkim olduğu çimento gibi sektörlerde bile hızla ikame ürünler buldu ve fiyatlar yükselmedi.
Yani, Türk ihracatçılar sessizce işlerini sürdürüyor. Türkiye, Ocak ve Mayıs 2025 arasında İsrail'e 393,7 milyon dolar değerinde mal ihraç etti. İki ülke arasındaki ikili ticaret 2004 yılında bir önceki yıla göre yarıdan fazla azalmış olsa da BM Comtrade verileri Türkiye'nin 2024 yılında 2,86 milyar dolarlık mal ihracatı ile İsrail'in en büyük beşinci ithalat kaynağı olduğunu gösteriyor. Türk şirketleri, sevkiyatları üçüncü ülkeler üzerinden veya Filistinli aracılar aracılığıyla yaptı. Burada temel nokta İsrail'in zarar görmüş olması değil, Erdoğan'ın İsrail'e karşı siyasi ve göstermelik bir kampanya yürütürken, kendi ekonomisinin İsrailli tüketicilerden yararlanmaya devam etmesidir.
Müslüman Kardeşler’in etkileri olumsuz olacak
ABD Başkanı Donald Trump'ın Müslüman Kardeşler'i terörist örgüt olarak tanımlamayı planladığını açıklaması, Erdoğan'ın Müslüman Kardeşler ideolojisine derin kökleri olması nedeniyle Türkiye ile ilişkilerde yeni bir dönüm noktası oluşturdu. Washington bu kararını uygularsa, İsrail de aynı kararı alabilir. Netanyahu, Trump'ın kararını överek, “örgütün bazı kısımlarını yasadışı ilan ettiğini ve bunu sürdüreceğini” söyledi. Müslüman Kardeşler örgütü terör örgütü olarak tanımlandığında, bu örgütün ağları veya finansman kanallarıyla bağlantılı tüm kuruluşlar da risk altına girecektir. Bu durum, TİKA'nın İsrail'deki faaliyetlerini de etkileyebilir. TİKA, Türk hükümetinin sadece bir kalkınma kolu değil. İsrailli yetkililer ve analistler, uzun süredir TİKA'yı Gazze ve Doğu Kudüs'te Hamas’la bağlantılı operasyonlara para, personel ve nüfuz aktarımı için bir kanal olarak gösteriyor. Zaten terör örgütü olarak tanımlanmış olan Hamas, ABD yasalarına göre bir FTO'nun Filistin kolu olarak değerlendirilirse, ona fon, kaynak veya personel aktardığı belgelenen herhangi bir kuruluşa yaptırım uygulanabilir.
Hamas’ın yabancı operasyon üssü
Bugün Türkiye, Hamas'ın en hoşgörülü yabancı operasyon üssü olarak kabul edilebilir. Üst düzey liderlere ev sahipliği yapıyor, militanlara vatandaşlık veriyor, komuta ve kontrol faaliyetlerine, finansal kara para aklama ağlarına, militan toplama kanallarına, saldırı planlamasına ve İsraillileri ve Yahudileri hedef alan siber operasyonlara izin veriyor. Ankara'nın İsrail için oluşturduğu tehdit sadece ideolojik veya operasyonel değil, stratejik niteliktedir. Ankara askeri açıdan daha güçlü, daha iddialı ve İsrail ile retorik ve diplomatik olarak çatışmaya giderek daha istekli hale geldi. Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in NATO ile işbirliğini sistematik olarak engelliyor.
Türkiye'nin Esad sonrası Suriye'deki artan varlığı, Doğu Akdeniz'deki donanması, Filistin siyasetine müdahil olması ve Gazze'de rol oynamaya çalışması, genişleyen bir hırs yelpazesini yansıtıyor. Erdoğan kendini Müslüman dünyasının gelecekteki lideri ve İsrail’i kontrol altına alınması gereken bir engel olarak görüyor. İsrail ise Türkiye'nin TİKA ve ilgili kurumlar aracılığıyla Kudüs ve Batı Şeria'da nüfuz kazanmaya çalıştığını düşünüyor. Dolayısıyla İsrail'in Gazze'deki istikrar gücünde Türkiye'nin herhangi bir rol oynamasına karşı çıkması diplomatik bir tercih değil, zorunluluktur. Türkiye, İsrail'e operasyonel erişim sağlamak istiyorsa, öncelikle Hamas'ın Türkiye'ye operasyonel erişimini ortadan kaldırmalıdır.
*The Jerusalem Post'un editör ve yazarı.















