Utanç ve barış

Forum Haberleri —

  • Formülasyon “onurlu yaşama mecburiyet, barbar egemenlik biçimine utanç” şeklinde düzenlenebilir. Türk devletinin politik egemenliğinden duyduğumuz utançtan dolayı barışta ısrarlıyız, onurlu bir yaşam için barışa mecburuz. Türk devletinin yüz kızartıcı barbarlığının tarafına da şimdi iyileştirici bir utanç düşer. Bu utancın iyileştirme potansiyeli de Türk halkıyla ilişkilidir.

MUAZ DOĞAN

Bu iki terim ilk etapta birbirleriyle bir hayli ilgisiz görünürler. Bariz olanın en önce söylenmesi gerektiği ilkesince biri etiğin (mizaç etiği) diğeri politikanın (yoğunlaşmış siyaset olarak savaşın) alanına aittirler. Burada etik, kendi etimolojik imalarının en kökensel olanıyla yani mizaç/karakter olarak (Roma’da alacağı ekle henüz moral/ahlak alanını da ima etmeden evvel) barındırdığı anlamıyla alınmaktadır. Savaş ve siyaset arasındaki yoğunluk ilişkisini referans alırsak barış da savaşın yani en yoğun siyasal eylemin alanına aittir. Ahlak ve siyasetin iç içeliğini bertaraf eden eseriyle Machiavelli buradaki ayrımın ve ilişkinin temsil noktasında durur. Prens, fortunayı hizmetine alabilmesini bir tür güç ilişkilerini ele alma rasyonalitesine, marifetine, sebatına, gözü karalığına borçludur. Demek belirli bir ethos/etik/mizaç ya da karakter siyaset alanının kurucularının vazgeçilmezidir.

Platon’dan Prens’e; erdem, mutluluk, adalet

Bunun moral anlamında ahlakla ilişkisi Platon’dan Prens’e kadar yani geleneksel anlamında erdem, mutluluk, adalet gibi unsurlara ilgi duymaktaydı. Modern anlamıyla ancak Prens’in ya da politik önderliğin etik-politik bütünlük içinde ele geçireceği yönetim aygıtının ehlileştirilmesi ya da insanileştirilmesi ise geleneksel anlamdaki ahlak- siyaset ilişkisini önceler. Erdem, mutluluk, adalet gibi geleneksel değerler yerlerini isyan, ayaklanma ve özgürlük gibi etik-politik faaliyetlere bırakırlar. Modern devrimci özne erdem, adalet ve mutluluktan gocunmaz ama ona ilk etapta lazım olan onu özgürlüğüne kavuşturacak devrimci ayaklanmadır. Burada ortaya çıkan aynı zamanda modernin gelenekten farkıdır. Ahlaki-politik toplum modeli de böylece etik-politik öznellik biçimlerine yasalanır. Toplumun ahlakileştirilmesi, tikelin yani parçanın ya da bireyin içindeki toplumun (parça-bütün diyalektiği gereğince birey nasıl toplumun içindeyse toplum da bireyin içindedir) etik-politik ilgiler olarak örgütlenmesidir aynı zamanda. Etik-politik devrimci özneler çoğaldıkça ahlaki-politik toplum modeli de varlığa ulaşacaktır.

Bu girizgah şimdi etik ve politikanın yan yana gelebilme usüllerinin panoraması gibidir. Buradan itibaren utancı politikanın/barışın alanına barışı da utancın/etiğin alanına taşıyan birkaç soruşturma yapılabilir. Örneğin, Marx kimi yerlerde utancı yeni olanla ilişkilendirmiş, yeniliğin daima bir utanmayla ortaya çıkabildiğine işaret etmiştir. Marx’ta yeni olan ve utanç arasındaki ilişki devrimci enerjinin niyet ettiği toplumsal emellerle ilişkilendirilip politikanın alanına taşınır. Komünist bir dünya emeli, mevcudun yadsınması olarak böylece toplumun yeni bir tarzda yeni bir ekonomik örgütlenmeyle (toplumun ve öznelerinin tam kontrolü altındaki bir ekonomi) varlığa ulaşma arzusudur.

Utancı tahakküm karşıtı tarih felsefesine dönüştürmek

Başka bir örnek Helmut Lethen’nin Soğuk Temas başlıklı çalışmasında Utanç Sosyolojisi/Utanç Kültürü olarak ifade bulacak ve bunun dönemin kimi düşünürlerinin ve akımlarının elinde faşizmin gerekçelendirilmesi olarak çalıştığı da açığa çıkarılacaktır. Lethen’nin çalışmasında utancın sıcaklığından soğuk kolektif yapay gruplara (Freud) yönelen ve faşist bir karnavalı andıran aşağılama sahneleriyle büyük kırıma hazırlanan Freikorps gibi kurumlar utancın iyileştirici sebatı için gerekli doktrinden, özgürleştirici politik ilgiden yoksundurlar. Daha doğrusu Lethen çalışmasında buna ilgi duymaz. Lethen’in güçlü çalışmasına rağmen utancın iyileştirici ya da yeninin böylece devrimci dönüşümün de parçası olabileceği savunulabilir. Kürdistan’da, içinde bulunduğumuz bulanık konjonktürün tam ortasında utanç, faşist bir ilgiyi değil eşit ve özgür bir ilgiyi çoğaltacak siyasi önderlik, politik kurumlar ve paradigma gibi araçlara sahiptir. Bu paradigma tahakkümcü yönetim biçimlerinin bütünlüklü reddini ön koşul olarak alır ve doğayla uyumlu, tahakküm karşıtı bir tarih felsefesine yönelir.

Son örnek utancı sosyolojinin konusu olarak gören belirli bir kamusallığın çöküşüne işaret eden okumadır. Buradaki utanç Lethen’nin çalışmasına konu olan Utanç Sosyolojisi’yle ilgili değildir. Bizim soruşturmamızda, piyasanın üretip yeniden ürettiği, sürekli bir depolitizasyon ve gösteri yayan ve agora gibi çoklu politik ilişki mekanlarını çağdaş biçimlerde yeniden üretmeyi gereksizleştiren meta dünyasının utancı silmesi olarak konu edinilmektedir. Ortak yaşam biçimlerine yönelik -meta dünyasının sınırsız üretimiyle orantılı olarak- artan ilgisizlik devrimci bir dönüşümü mümkün kılacak her türlü bilme istencine, duygu durumuna da ilgisizliktir; eşzamanlı olarak çalışırlar.

Utanç; canavarlık mı barış mı?

Soruşturmamızın konusu böylece utanç olarak barış talebidir. Yeninin ortaya çıkamamasının, Gramsci’den mülhem eski biçimlerin öldüğü fakat yeni biçimlerin doğamadığı canavarca zamanlardan utanç duymak barışı onurlu bir yaşam için zorunlu kılmaktadır. Utanç, Marx’taki gibi yeninin parçası olduğu gibi Türk devletinin barbarlığının baskıladığı yeninin ortaya çıkamamasının utancı olarak da sürecin bir parçasıdır.

Kamuoyuna, Özgürlük Hareketi tarafının mecbur kaldığı bir zorunluluk kılığında sunulan sürecin Özgürlük Hareketi tarafından görünümü şöyle ifade edilebilir; Barışa yönelik mecburi süreç onurlu bir yaşama yönelik mecburiyettir, tek bir arkadaşımızın daha kılına zarar gelmemesi mecburiyetidir. Böylece Türk devleti söz konusu olduğunda barış talebi ölülerimizin dahi rahat edemediği bu politik egemenlikten duyulan utanç olarak var olacaktır. Tecrit, canlarını koruyamadığımız arkadaşlarımız, mecbur olduğumuz onurlu yaşamı birlikte inşa edeceğimiz gazetecilerimiz, aydınlarımız, öncülerimiz, siyasetçi ve hukukçularımızın katledilişinin, derdest edilişinin yarattığı utanç barışa yönelik ilgimizin kaynaklarından biridir.

Şimdi formülasyon “onurlu yaşama mecburiyet, barbar egemenlik biçimine utanç” şeklinde düzenlenebilir. Türk devletinin politik egemenliğinden duyduğumuz utançtan dolayı barışta ısrarlıyız, onurlu bir yaşam için barışa mecburuz. Türk devletinin yüz kızartıcı barbarlığının tarafına da şimdi iyileştirici bir utanç düşer. Bu utancın iyileştirme potansiyeli de Türk halkıyla ilişkilidir. Kürt halkının tahakkümcü politik egemenlik biçimine maruz kalması Türk halkının utancıdır, utancı olmalıdır. Bu her türlü tahakkümcü biçimi Marksizmin dünya kurtuluşu için ön gördüğü kavramlarla gerekçelendirmenin rezaleti de Türkçü solun payına düşer. Türk halkı ancak devletinden utandıkça onun büyük suç ortaklığı olarak varoluşunu açığa çıkarabilecektir (Barış Ünlü’nün önemli Türklük Sözleşmesi’nin gösterdiği çaba). Devletinden utanan Türk halkı ve onurlu bir yaşam için barışa mecbur olan Kürt halkının birlikte hareketi kardeşlik, ittifak, et-tırnak analoji ve kavramları dışında daha uygun olduğu kavrama da ulaşacaktır. Yukarıda sosyolojinin konusu olarak değinilen kamusallığın çöküşü meselesi, şimdi Türk halkının devletinden utanması ve böylece bu çöken kamusallığı iyileştirmesiyle hareketine başlayabilir.

Utanç ve barış böylece onurlu bir yaşamın asgari ölçülerini sağlamak üzere aynı alanda bulunabilir, ilişkilendirilebilirler. Bunun komünist ufka nazaran devrimci emelde Kant’ta yakınsayan bir ivme kaybı olarak düşünülmesi mümkünse de barbar egemenlik biçiminin Kürt halkını mecbur kıldığı onurlu yaşamın asgari düzeyinin sağlanması bir varlık yokluk mücadelesidir. Böylece “onurlu yaşama mecburiyet, barbar egemenlik biçimine utanç” formülü mevcut sürecin bir başka anlatımı ya da anlamı olabilir.

Şimdi, kamuoyunda “tasfiye süreci” olarak da ifade bulan ve Türk devletinin temsilcilerince istikrarlı bir şekilde yinelenen bütün söylem ve kullanılan dil utancın bu perspektifinden layık olduğu barbarlığa iade edilebilir. Mücadele barbarlıktan utanma ve bu utancın dönüştürücü gücünü örgütleme mücadelesidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.