Yeni anayasa tartışmaları
Mihraç URAL yazdı —
- Demokrasi egemen olmadan anayasanın demokratik olması mümkün değildir. Bunun için toplumun tümden demokratikleşmesi gerekmektedir. Ortam anti demokratik ise yeni anayasayı gerçekleştirecek kuvvetler demokrat olamaz.
Ülkede yeni anayasa tartışmaları başladı. Özellikle Başkan Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrının ardından gündeme gelen PKK’nin 12. Kongresi yeni anayasa tartışmalarını gündeme taşıdı. Devletin, PKK’nin kendini feshetmesi ardından yapması gerekenler olduğu açıktır. Açık olan şey sadece yeni anayasa değildir, alınması gereken acil tedbirler olduğu kadar, zindanlarda kötü koşullar içinde bulunan tutsaklar, belediyelere atanan kayyumlar, sınırsız süren tutuklamalar, devam eden Kürtçe yasaklamaları vb. bir dizi sorun gündemin temel maddeleridir. Yani acil olarak demokratik, toplumsal ve kültürel dönüşümler yanı sıra gerekli yasalar ve sonrası demokratik bir iktidar koşullarında yeni anayasanın demokratik bir zeminde tüm toplum tarafından tartışılarak onaylanması gündeme gelebilir.
Var olan anayasa demokratik bir anayasa değildir. Bu sahtekâr anayasa Erdoğan anayasasıdır. Mutlaka değişmesi gerekmektedir. Bu anayasayla binlerce iş yürütüldü. Anayasa’ya bağlılık oranı sıfır olmasına karşın kendi ürünleri olan bu anayasayı ‘eskidi’ diye hemencecik değiştirmek akıl kârı değildir. Elbette bu anayasa değişecektir, yerine demokratik bir ortamda, toplumun tüm kesimlerince onaylanmış haliyle yeni anayasa gündeme gelecektir. Yeni anayasa yeni bir iktisadın da anayasası olmalıdır. Yani seçimler sonrası gündeme gelmelidir. Anlaşılması gereken şey yeni anayasa yeni koşulda tartışılarak gündeme gelecektir. Bu eskimiş anayasayla bir yere varılamaz. Yeni ortama, demokratik koşullar ve halkın iradesini temsilen yeni bir iktidarla seçim sonrası dönemle birlikte girilir ve yeni bir anayasa oluşturulur.
Eski anayasayı oluşturanlar, aynıyla bu eski anayasayla yargılanabilirler. Yargılanmak, toplumsal rollerde haktır. Bu haktan geçmeden yeni anayasa oluşturulamaz. Kendi kurdukları ve öve öve bitiremedikleri eski anayasayla adaletin karşısına çıkmaktan çekinmeleri, yeni anayasayı çabucak ele geçirme çabaları art niyettir. Bu çaba, yeniyi kurmak değil, eskinin hukuk tanımazlıklarını aklamaktır. Bu ise yeni diye kurmaya çalıştıkları şeyin anayasa olmadığını gösterir. Onlar “yeni anayasa” adı altında kendilerinin yargılanmasını engelleyecek, hakimiyetlerini sürekli hale getirecek ve siyasal İslam sistemini kurumsallaştıracak bir anayasa oluşturmanın uğraşısındalar. Bu ise Türkiye’nin demokratikleşme çabasını sabote edip, çağdaş koşullara dayanan demokratik bir düzene kavuşmasını engellemektir. Bununla da kalmayarak yargılanmalarının önüne geçmektir. Çeyrek asırlık iktidarlarının sorgusuz sualsiz, talan ve gasp ettikleri ülkenin tüm verileri üzerinde kurdukları tasallutu örtmek demektir. Bu anlamdaki yeni anayasanın, toplumsal düzenin demokratik olmadığı koşullarda eskinin tekrarı olacağı açıktır.
Bunlar bilinçlice yeni anayasa hazırlığı organize etmeye çalışıyorlar. Bu organize işlerin temel amacında kendileri bulunmaktadır; o da ömür boyu yetkili kalmak. Bu yeni anayasa çabası, ölene kadar hüküm sahibi olma çabasıdır. Yargılanmaktan kurtulup kendi hükümlerini ebede kadar sürdürmek için her türden oyunu oynamaya çalışmaktır. Bu oyunların başında Kürtleri bir kez daha kandırma çabası olacaktır. Ama bu kez yanılgılarının en büyüğünü yaşayacaklar ve Kürtler asla bu oyuna gelmeyecektir. Tam tersine devletin yapacağı işleri geciktirmesi, bu oyunu daha çok açığa vuracaktır. PKK liderleri bunu bilmekte ve atılması gereken demokratik adımların devletin işi olduğunu tekrarla hatırlatıp görüş beyan etmektedirler. Cemil Bayık ve Murat Karayılan’ın son günlerde yaptığı açıklamalar, 12. Kongre’nin ardından dile getirilen söylemleri, açılımları devletin yapması gerektiğine vurguyla, dikkatleri devletin üzerine çekmektedirler. Bu açıdan ele alındığında Erdoğan’ın oyalamaları, yeni sahtekarlıklarının belirtisi olduğunu göstermektedir.
Yeni anayasa demokratik bir anayasa olmalıdır. Ve bu süreç ancak demokratik bir toplumda, demokrasinin egemen olduğu koşullarda hayat bulabilir. Ülkenin demokratikleşmesi içinse yeni bir seçim ortamından geçilmeli ve seçim sonuçlarıyla halkın iradesi ortaya çıkarılmalıdır. Ancak seçim ortamının oluşturacağı demokratik toplumsal yapı, güvenilir bir yeni anayasanın çıkarılmasını sağlayabilir. Demokrasi egemen olmadan anayasanın demokratik olması mümkün değildir. Bunun için toplumun tümden demokratikleşmesi gerekmektedir. Ortam anti demokratik ise yeni anayasayı gerçekleştirecek kuvvetler demokrat olamaz. Anayasadan önce bu kuvvetlerin ortaya çıkması gerekmektedir. Ki, bu kuvvetler alttan üste doğru gerçekleştireceği baskılarla toplumu yeniden şekillendirip, demokratlaştırarak yeni anayasayı oluşturabilsinler.
Türkiye, diktatör Erdoğan’ın 23 yıldır sürdürdüğü baskı ve terör yönetimi altındadır. Ancak son iki yıldır bu sefil adamın diktasına karşı, başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halkları ve azınlıkların demokratik temsilcileri, sivil toplum örgütleriyle sahaya inmeye başladılar. Bu kuvvetlere karşı her türden tehdit ve düzmece senaryolarla, mahkemeler, keyfi tutuklamalar ve devlet terörüyle yollarını kesmeye çalışmaktadır. Ancak diktatörün bu oyunları, demokratik kitle etkinliklerini daha da güçlendirmektedir. İşte bu güçler bir seçim arifesinde toplumsal dönüşümü sağlayabilirse, kapılar yeni anayasaya açılacak demektir.
Erdoğan, Başkan Öcalan’ın uzayan tutsaklığını kullanarak DEM Parti’yi etkilemeye çalışmaktadır. Koltuk değneği niteliğinde ihtiyaç duyduğu oy miktarını bu partiyle gidermeye çalışmaktadır. DEM Parti, geçmişten bugüne gelen deneyleriyle bu diktatörün çevirdiği oyunları çok iyi biliyor, bu açıdan oyuna gelmeyeceği açıktır. Ancak Erdoğan sonuna kadar bu oyunbazlığını gösterecektir. Kim bilir, Kürtlere verilmesi gereken haklar konusunda atılacak kimi adımlar gündeme gelebilir, Erdoğan, Kürtlere verilecek haklar konusunda tavizler vermeye yanaşabilir. Buna rağmen Kürtler bu oyunlara gelmeyecektir, bu oyunbazı iyi tanıyan Kürtler bu girişimlere prim vermeyecektir.
Erdoğan “Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yoktur” diye seslenmektedir. Hukuki açıdan üçüncü kez aday olma hakkı yoktur. Bunu tekrar etmenin ne anlamı var? Anlamsız sözün arka planına bakmak gerek. Açıktır ki, yeni anayasada bu üçüncü hakkın alınması için hazırlık yapılmaktadır. Bunun için ısrarla yeni anayasayı oluşturma çabası sarf edilmektedir. Bırak siyaseti yürütecek yeni güçler tartışsın, senin gibi eskimiş diktatörlerin bu konuda söyleyecek sözü yoktur, olamaz da. Konuşuyorsa söylemek istediği bir şeyler var demektir. Bu şeyler öylesine kapalı değildir, tersine açıktır ki üçüncü defa seçilmek, yani ömür boyunca hükümranlığını dikte etmek istemektedir. Ancak bu çabası da boşuna, Kürtlerden beklediği onay asla verilmeyecektir.
Mevcut anayasanın 101. maddesi oyların yarısından bir fazlasını alan Cumhuriyet başkanı seçilir demektedir. Diktatör Erdoğan, bu kurala göre oyların yarısından bir fazlasını alabilme ihtimali görmediği için bu maddeyi değiştirmeyi amaçlıyor. Bunun yerine salt çoğunluğu esas alan bir değişiklik ön görüyor. Bu bile kendi başına Erdoğan’ın anayasa değişikliği ile esas olarak hedeflediğinin, kendi diktatörlüğünün devamını sağlamak olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra yeni anayasa ile kurmak istediği Siyasal İslam sistemini kurumsallaştırmak istediği açıktır.
Yeni anayasanın temel dürtüsü Kürtler olacaktır. Kürdistan bölgesini tanımlayacak ve Kürt dilinin ikinci anadil olduğunu beyan edecektir. Yeni anayasa Liva İskenderun (Hatay) bölgesini tanıyacak ve Arapça’nın üçüncü anadil olduğunu dile getirecektir. Kürtçe ve Arapça’nın okullarda okutulmasını tanıyacak ve mahkemelerde ve devletin tüm kurumlarında kullanılacak dil olarak gösterilecektir.
Kısaca belirlenmesi gereken şeylerin başında inanç gelmektedir. Aleviler yüzyıllardır bu ülke topraklarında ezilmiştir, ezilmekle kalmamış ölüm girdaplarında toplu kıyıma uğramıştır. Devlet kendini Sünni ilan etmiştir. Bu durum açıkça yasalarla ve kurumlarla belirlenmiştir. Devlet Sünni mezhep için gerekli tüm alt yapıları üstlenmiş, on binlerce çalışanıyla bütçesi en yüksek olan bir etkinlik haline sokmuştur. Alevilik ise bir hiçtir. Devlet dairelerinde etkin olan Sünnilik, siyaseti de belirlemektedir. Bu adaletsizliktir. Vergi yükümlülükleri aynı olan Alevi ve Sünni insanlardan vergiler aynı alınmasına rağmen bu kaynaklar tümden Sünni mezhebe aktarılıyor. Alevilere zulümden başka bir şey bırakılmıyor. Yeni anayasa inanç toplulukları arasındaki bu adaletsiz eşitsizliği ortadan kaldırmayı ve yurttaşlar arasında eşitliği sağlamalıdır.
Bu belirlemeler ancak demokratik toplum koşullarında yaşam bulabilir. Bu açıdan eski anayasayla seçimlere gidilip seçim sonuçlarına göre de yeni anayasa kaleme alınabilecektir. Eski anayasa diktatörlük rejiminin tüm uygulamalarını yargılayacak ve hükmünü de verecektir. Yeni anayasa yeni toplum demektir. Türkiye’nin demokratikleşmesi Erdoğan diktatörlüğünün tasfiye edildiği koşullarda oluşturulacak olan yeni anayasa ile sağlanabilecektir.