‘Yerli’ SİHA’nın dayandığı NATO teknolojisi

Meral ÇİÇEK yazdı —

  • ‘Yerli ve milli’ propagandasının en fazla yapıldığı alanlardan biri de işgalci TC’nin silah endüstrisi. Oysa TC’nin Bakur, Başûr ve Rojava’daki hava saldırılarında kullandığı İHA ve SİHA’lar hiçbiri de anlatıldığı gibi ‘yerli ve milli’ değil. Örneğin Almanya’dan satın alınan teknoloji sayesinde TC SİHA’larda kullandığı roketleri artık kendi üretebiliyor.

AKP, serbest düşüş halindeki ekonomiden dikkatleri çekmek için son dönemde ‘yerli üretimleri’ ile övünüp duruyor. ‘Yerli ve milli’ paradigma milli olan her şeyi bir yanda özelleştirirken (son beş yılda 18 milyon metrekare toprak yabancılara satıldı örneğin), başkasından aldığını ise ‘yerli’ diye yutturmaya çalışıyor. Sözde yerli otomobil TOGG’un motoru Alman Bosch markasından mesela.

‘Yerli ve milli’ propagandasının en fazla yapıldığı alanlardan biri de işgalci TC’nin silah endüstrisi. Özellikle de damadın ailesine ait Baykar şirketinin ürettiği Bayraktar TB2’nin ‘ilk yerli ve milli’ Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) olduğu sık sık ‘gururla’ anlatılır. Oysa TC’nin Bakur, Başûr ve Rojava’daki hava saldırılarında kullandığı İHA ve SİHA’lar hiçbiri de anlatıldığı gibi ‘yerli ve milli’ değil.

TC, son 10 yılda İHA ve SİHA teknolojisini geliştirirken -hepsi de NATO üyesi olan- Almanya, İngiltere ve Kanada’dan yoğun destek aldı, hala da alıyor. Özellikle de Almanya, SİHA üretimi için gerekli parçaların yanı sıra teknoloji de satarak TC’nin keşif endüstrisini kısa süre içinde bu denli geliştirmesini mümkün kıldı. Öyle ki Almanya’dan satın alınan teknoloji sayesinde TC SİHA’larda kullandığı roketleri artık kendi üretebiliyor. Normal koşullarda TC’nin söz konusu roket başlıkları üretebilecek düzeye gelmesi yıllarını alacaktı. Ancak Alman TDW şirketinin uzun ve orta menzilli tanksavar füze sistemi teknolojisi satması sayesinde TC, 10 yıl zaman kazanarak üretime geçebildi. Yani Alman silah endüstrisine ait teknik bilgi ile TC SİHA’larda kullanılan roketleri kendi üretebilecek pozisyona gelebildi.

Alman silah şirketi TDW’nin Türkiye’ye roket başlığı teknolojisi sattığı yıllar ise dikkat çekici. Söz konusu satışlar 2010, 2011, 2012, 2013 ve 2018 yıllarında gerçekleşti. 2010, ‘açılım’ sürecinin sona erdiği ve PKK’nin devletin imha-inkar politikasının devamı nedeniyle tek taraflı ateşkesini sonlandırdığı senedir. 2013’te ise ‘çözüm süreci’ bağlamında PKK tekrar tek taraflı ateşkes ilan etti. Yani roket başlığı teknolojisinin satın alındığı 2010-2013 yılları, PKK gerillalarının TC ordusuna karşı etkili eylemler geliştirdiği yıllardı. Bu süreçte TC, özellikle Medya Savunma Alanları’na yönelik çok yoğun hava saldırıları düzenledi. Yine bu süreçte hem Kandil’deki Kortek Katliamı hem Roboskî katliamı işlendi. Ve onlarca sivil katledildi.

2018’de ise Efrîn’e yönelik işgal saldırıları, yoğunluklu bir şekilde SİHA saldırılarına dayalı olarak düzenlendi. 2019’da ise Girê Spî ve Serêkaniyê, yine hava saldırıları sayesinde işgal edildi.

Dolayısıyla TC, ağır uluslararası hukuk ihlali ve savaş suçu anlamına gelen bu işgalleri, Alman silah endüstrisinin desteğiyle gerçekleştirdi. Oysa Almanya kanunlarına göre silah satışı; söz konusu silah veya teknolojiler uluslararası hukukun ihlal edildiği savaş ve çatışmalarda kullanılacağı öngörüldüğü durumlarda yasaktır. Ve bizzat Federal Meclisin Bilimsel Komisyonu TC’nin Rojava işgalinin uluslararası hukuk ihlali olduğunu ortaya koydu.

Ancak Almanya da İngiltere ve Kanada gibi bunu bilerek TC’ye Kürt soykırımında kullanılan silah parça ve teknolojisini sunuyor. Bunu sırf bu savaştan ekonomik kazanç sağlamak için yapmıyorlar. Bundan ziyade söz konusu desteğin anlamı, TC’nin NATO ortakları olan bu devletlerin politik olarak Kürtlere karşı yürütülen soykırım savaşında taraf olduğudur. Dolayısıyla işlenen ve işlenmekte olan savaş suçlarında da sorumluluk sahibi olduğudur.

Bu konu hem Almanya hem de İngiltere ve Kanada’da giderek daha fazla gündemleşiyor. Alman ARD televizyonunda yayımlanan Monitor programında konuyla ilgili geniş bir dosya yayımlandı. Sol Parti soru önergesi verdi. Yazılı basın da devletin sorumluluğunu sorgulayan haberlere yer verdi.

Ancak önemli olan TC’nin keşif savaşına karşı, söz konusu devletlerin rolünü de deşifre ve teşhir ederek geniş ve etkili bir mücadelenin yürütülmesidir. Ki bu sadece Kürtleri ilgilendiren bir husus değil. Söz konusu teknoloji bugün ağırlıkta Kürtler gibi, özgürlük mücadeleleri ‘terör’ kisvesi altında kriminalize edilen halk ve hareketlere karşı kullanılıyor olabilir. Ancak bu, yarın daha geniş toplumsal kesimlerin keşif saldırılarının hedefi haline gelmeyeceği anlamına gelmez. Bunun da ötesinde savaş paradigmasında kalan son ahlak kırıntılarının da, sürekli demokrasi, hak ve hukukla övünenler tarafından ortadan kaldırılmaya çalışıldığı görülerek, devletlerin inşa etmeye çalıştığı ‘gangster’ düzenine karşı ortak bir direnişin geliştirilmesi çok elzemdir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.