Yılgınlığa düşmeyen düş yolcusu

Kültür/Sanat Haberleri —

FIGEN KITAP

FIGEN KITAP

  • “Yıkılacak Duvarlar” cezaevinde rehin tutulan Figen Yüksekdağ'ın ilk kitap çalışması.

ZABEL MİRKAN

“Yıllar geçti Taybet Ana

Havan toplarıyla yıkılmış

çıkması yasak

o sokakta vurulduğunda

böyle demişlerdi sana

Sekiz çocuğa can vermekten sabıkalı bir ana.”


“Yıkılacak Duvarlar” cezaevinde rehin tutulan Figen Yüksekdağ'ın ilk kitap çalışması. Yüksekdağ dört yıllık tutsaklık süresince yazdığı yazılarla dışarıya sesini duyurmaya çalışsa da bu sefer aslında çok da ummadığımız bir yerden, şiirden yakalıyor bizi.
Edebi eserleri düşündüğümüzde en zor dallardan biri olan şiir, yazanın inisiyatifine bağlı olarak istenilen her yere çekilebilir. Bir demagoji aracına dönüşebileceği kadar duygulara tercüman, yepyeni bir anlatım tarzı da ortaya çıkarabilir. Tam da bu nedenle epey ikircikli bir alandır şiir. Yazması kadar kritik etmesi de zordur; ancak nihayetinde tüm bunlar öznel değerlendirmelerdir ve şair ile okuru bağlar.
Yüksekdağ’a tabii ki şair diyemiyoruz henüz -ancak önümüzde incelikle çalışılmış bir iş duruyor. Üstelik olabildiğince politik.
Çünkü şiirleri kaleme alanın tutsaklığı kadar, gündemleri de politik. Havalandırmadaki kuştan bahsetmesi bile politikken, Yüksekdağ yine en yakıcı gündemleri ve Türkiye’de son beş yılın dönüm noktalarını kitabının gündemine alıyor.
Örneğin Suruç ve Ankara Gar Katliamı’nda öldürülenler için; Taybet Ana için yazıyor. Ya da karanlığa “taş atan çocuklar için”. Hayalleri elinden alınan çocuklar için. Bodrumlarda öldürülenler için. Belki de en çok onlar için.

Öfkeli ve haklı
Kitabın önsözünde Suna Aras, Yüksekdağ’dan “hiç yılgınlığa kapılmayan bir düş yolcusudur Figen,” diye bahsediyor. Sahiden de, en zorlu dönemlerde dahi Figen Yüksekdağ’dan olumsuz bir yazı geldiğini, dışarıya olumsuz bir not gönderdiğini dahi hatırlamıyor insan.
Aksine, saldırıdan sonra yaralı insanların üzerine gaz sıkılmasına öfkelenirken “Yaralı insanların üzerine gaz sıktınız, onları da öldürmeye çalıştınız. Devlet, bu mu devlet? Devlet bu tabii,” diyen öfkeli ve haklı sesini hatırlıyor. Biz kazanacağız, diyen sesini.
Belki de Yüksekdağ, kendi politikasını Kürtlerin mücadelesiyle ortaklaştırdığı, temsil çoğunluğunun Kürtlerde olduğu bir partinin eş başkanlığını yaptığı yerden sesleniyor bize. Mücadelesinin, inandıklarının gereği olarak bu sorumlulukları üstleniyor omuzlarına. “Ya birlikte yanacağız, ya da hep birlikte yaşayacağız” demesi de bundan belki.

Her Ekim vakti
Suruç ölümsüzlerine diye başladığı şiirini şöyle bitiriyor örneğin: “Bir deri bir kemik ruhlar düşmüş peşine, kurumuş çöle dönmüş içleri, savaş denilen illet onlara ab-ı hayat. Ağızlarını kan pınarlarına dayarlar, pusularda ölüm ararlar. Bilemez hiçbiri, insanlık adındaki kayıp erdemi. Haklısın, ölümün de merdi bulmadı bizi. Ama toprağımız nasıl da bitimsiz, bereketli. Gidenler yurdun bağrına savrulan tohumlar gibi, yeşermeye hazırlanır ruhumuz her Ekim vakti.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.