Büyük direnişin adı oldular

Dosya Haberleri —

.

.

  • Tarihin iki nehri yan yana akmaya başlamıştı. Bir yanda fedailik ve direniş, diğer yanda ihanet, onursuzluk. Coşkun bir sel gibi akan, önüne çıkan bütün engelleri yıkarak, parçalayarak özgürlük denizine akan fedailik nehri, hızından bir şey kaybetmiyor, büyüyerek gürül gürül akmaya devam ediyordu.

TUFAN DERSİM
Komutan Şoreş ve yoldaşları hareket edemiyor, nefes almakta zorlanıyordu. Vücut işlevleri yavaşlıyor, bilinçleri gidip geliyordu. Günlerdir düşmana karşı geliştirdikleri direnişi bu sefer kendilerine karşı sergiliyor, kendilerinden geçmemek için var güçleriyle kendilerine karşı direniyorlardı. Yürekleri vücut gerçekliğine karşı direnişe geçmiş, zinde kalmak ve bilinçte olmak için savaşıyordu. Bombalardan yayılan zehirli gazlar yüreklerine işlemek için saldırıyor, onları teslim almaya çalışıyordu. Yürekleri direniyor, kolay kolay pes etmeyeceğiz diye haykırıyordu. 
Onurlu bir sona yaklaştıklarını anlamıştı gerillalar. İçlerine çektikleri kimyasallar güçlerini tüketiyor, fiziksel yaşamlarını hızlı bir şekilde sonlandırmak için acele ediyordu. Enerjilerini tüketmemek için gereksiz hareketlerden kaçınıyor, konuşmuyor, direniş anlarını uzatmak istiyorlardı. Kontrollü bir şekilde nefes alıyor, temiz havayı tüketmemeye çalışıyorlardı. Kendilerini dışarıya ulaştıracak güçleri kalmamıştı. Son bir hamle ile dışarıya çıkmayı başarsalar bile çatışacak enerjileri yoktu. Saniyeler geçtikçe bilinçlerini kaybediyor, ölümsüzlüğe bir adım daha yaklaşıyorlardı. Tek korkuları düşmanın eline sağ geçmek,  layık olamamaktı. 

Yürekler bir, hayaller ve umutlar kutsaldı. Hiçbirinin düşmanın eline esir düşmeye niyeti yoktu. 4 gündür amansız bir mücadelenin sahibi olmuşlar, düşmana geçit vermemişlerdi. Yanlarında bulunan savaş esirlerini son ana kadar canları pahasına korumuş, zarar gelmemesi için hayatlarını ortaya koymuşlardı. Askerler içeriye kimyasal gaz atmadan önce son kez savaş esirlerini kontrol etmiş, hepsinin sağlam olduğunu görmüşlerdi. Kamplarının içi ve çevresi savaş izleri ile doluydu. Tünellerde birikmiş, üst üste yığılmış boş mermi kovanları yaşanan çatışmaların şiddetini gösteriyor, tünelde patlayan bombaların kayaları parçalayarak açtığı beyaz izler ise direnişin hangi düzeye ulaştığını yansıtıyordu. Kampın çevresi ise uçak saldırı nedeniyle tanınmaz hale gelmiş, her yanda dev çukurlar açılmıştı. Kampın bazı kapıları yoğun vuruşlar yüzünden çökmüş, dev kaya parçaları üst üste düşüp kalmıştı. Ölen ve yaralanan askerlerin kanları her yana dağılmıştı.

Zaman tükenmiş, kimyasal gazlardan kaynaklı direnecek güçleri kalmamıştı. Düşmanın eline sağ geçmeyi onursuzluk, bütün kutsal değerlerine ihanet olarak görüyorlardı. Hayatları boyunca onurlu yaşamış, direniş ilkelerinden taviz vermemişlerdi. Onbeşler, insanlık tarihinin görebileceği en adaletsiz ve barbarca saldırısı altındayken, cesaret ve kararlılık ile fedailik zincirine kopmaz bir halka eklenmek üzeriydi. Soylu yaşamları  sonsuz irade timsaliydi. Arkalarında bırakacakları mirasın yerde kalmayacağına olan inançlarıyla, zafere kilitlenmiş fedailer ordusuna öncülük etmeye hazırlanıyorlardı. Zafere giden yolda canlarını feda ederken bile, morallerinden ve coşkularından bir şey kaybetmemiş, gülerek ölümün üzerine yürüyorlardı. 14 Temmuz direnişçileri gibi “özgür yaşamı uğruna ölecek kadar çok sevenler” kervanına koşuyorlardı. Yüreklerinde tarif edilmez bir umut, başarıya olan sarsılmaz inançlarıyla koşuyorlardı ölümsüzlüğe. Bozmadılar binlerce şehidin ettiği zafer yeminini. Bu yemin şehitlerin huzurunda edilmiş, özgür yaşam ve fedailik yeminiydi. 

Onlar için asıl ölüm teslim olmaktı, başarıya olan inançlarını kaybetmekti. Xeyriler, Kemaller, Aliler, Akifler teslim olmamış, hakikatin özü olmuşlardı. Kemaller, Xeyriler vazgeçmemiş, bedenlerini eriterek, tırnaklarıyla düşmanı parçalayarak yaratmışlardı fedailer ordusunu. Gün Kemalin, Xeyrinin izinden yeni bir destan yaratma günüydü. 
İnsanoğlunun beyninden ve yüreğinden çıkabilecek en zor aynı zamanda en kolay, en kutsal kararlaşma ortaya çıkmıştı. Düşmanları hiçbir zaman bu cesarete sahip olamayacaktı. Yaşamlarının son anlarında yoldaşları tek tek gözlerinin önünden geçmiş, ortaya koydukları direnişin yoldaşlarına yol göstereceğinin rahatlığıyla savaşın derin izlerini taşıyan güleryüzleri ile şehadete doğru yürümeye başlamışlardı. 

Her zaman söylendiği gibi tarihin iki nehri yan yana akmaya başlamıştı. Bir yanda fedailik ve direniş, diğer yanda ihanet, onursuzluk. Coşkun bir sel gibi akan, önüne çıkan bütün engelleri yıkarak, parçalayarak özgürlük denizine akan fedailik nehri, hızından bir şey kaybetmiyor, büyüyerek gürül gürül akmaya devam ediyordu. İhanet nehri ise tarih boyunca lanetlenmiş, onursuzluğun simgesi olarak anılmıştı. Korkuyla akan ihanet nehri kurumaya, başarısızlığa ve tarihin çöp sayfalarına atılmaya mahkûm olmuştu. Coşkun, önü alınmaz bir nehir gibi akıyordu Şoreş, Rojhat, ve on beşler. Özgürlüğe akan tüm nehirler on beşler olmuştu. 
Direniş tarihini anlatıyordu on beşler. Tarihin gidişine müdahale etmiş; geçmişimiz, günümüz ve geleceğimiz olmaya devam ediyordu on beşler. Onlar insanlık tarihinde anılacak, özgür yaşamın temel taşları olarak yarınlara aktarılacaklardı.  Mazlumlar ve Kemallerle yeryüzüne fışkıran özgürlük aşkı Gare dağlarında yoluna devam ediyor, ihaneti eze eze emin adımlarla yoluna devam ediyordu.

İnsanlık tarihine geçecek ihtişamlı bir direnişin filizlendiği gerilla kampında, yüreği direnişin ve bedel vermenin ağırlığına katlanamayan 2 kişi kaçmış düşmana teslim olmuştu. Kaçıp düşmana teslim olan Şervan ve Merxas yaşanan kutsallığa layık olmayıp, ihanete doğru koşmuşlardı. Dışarıda askerler tarafından teslim alınan ihanetçiler hemen içeride yaşananları askerlere anlatmıştı. Gerillaların şehit düştüklerini öğrenen askerler, içeriye girip girmemekte hala tereddüt yaşıyor, tekrardan gerilladan darbe yemekten korkuyordu. Gerillanın cansız bedeni bile düşmanı korkutmaya yetiyor, askerlerin içeriye adım atmasını engelliyordu. Ortaya çıkan fedai ruh tüm planları alt üst etmiş, işgalcilerin dışarıya çivilenip kalmasına neden olmuştu. Askerler içinde korku ve panik hâkimdi. Nasıl içeriye gireceklerini hesaplıyor, düşünüp duruyorlardı. Yeniden gerilla ile karşılaşmak içlerine ölüm korkusu salıyordu.
Kamp içine atılan onlarca kimyasal bombanın etkisi geçmemişken, tedbir olarak içeriye yeniden kimyasal bombalar atılmaya başlanmış, bütün bunlarda yetmezmiş gibi el bombaları ve makinalı tüfekler ile içeriyi tarayıp korkularını bastırmaya çalıştılar. Kamp sıkı bir bomba yağmuruna tutulduktan sonra gerillaların hayatta olmadığını anlayan Türk askeri, taktıkları gaz maskeleri ile ihanetçilerden aldıkları bilgiler dahilinde direkt olarak savaş esirlerinin bulunduğu alana gidip, savaş esirlerinin cansız bedenlerini dışarıya taşımışlardı. Savaşçıların cansız bedenleri bile askerlerin kamp içinde hareket etmelerine engel oluyor, izin vermiyordu. Askerler hiçbir şeye dokunmadan, her an ölme psikolojisi içinde, acele ediyordu. Atılan kimyasal gazlardan dolayı hayatlarını kaybetmiş savaş esirleri asker ve polislerin başlarına birer mermi sıkarak, rejim kendini temize çıkarmayı hedefliyordu. Gerilla canı pahasına esirleri korumuş, zarar görmelerine izin vermemişti. Atılan kimyasal, zehirli gazlar esirlerin hayatlarını ellerinden alsa da cansız bedenlerine mermiler sıkılarak insan onurunu ve savaş ahlakını ayaklar altına alıp, katliamcı özlerini gözler önüne sermişlerdi.

Alana hücum eden helikopterler cansız asker ve savaş esirlerinin bedenleri ile dolmuş, , savaş uçakları ve kobra helikopterler eşliğinde hiç beklemeden alandan uzaklaşmaya çalışıyordu. Tam dört gün olmuştu. Gare dağlarının her yanı dört gün boyunca bombalanmış, Siyane’nin tepelerinden ve vadilerinden silah sesleri eksik olmamıştı. Özgürlük aşkı yükseliyordu Gare dağlarından. Bu aşkın adı; Şoreş, Rojhat, Cudi idi. Gerilla bütün zorluklara rağmen direnmiş, işgale gelen kan emicilere karşı tarihi bir zafer kazanmıştı. 

Gerilla yenilmezliğini bir defa daha kanıtlamış, hiçbir teknolojinin fedailiği yenemeyip, insan iradesini kıramayacağını tüm dünyaya duyurmuştu. On beşler direnişin adı, ihanete karşı fedailiğin sembolü olmuştu. On beşlerin öncülüğünde gerillanın zafer yürüyüşü devam ediyor, özgür yaşam ilmik ilmik örülüyordu.

Direnişin ve zaferin yeni adı olmuştu On Beşler. Engel tanımayan, vazgeçmeyen, yenilmeyen fedailiğin son halkası, temsiliyeti. 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.