"Ellison’ın Köleleri", Türklerin Kürtleri

Arif ALTAN yazdı —

  • Siyah efendi beyazlaşarak efendi olur, Kürt siyasetçi de Türkleşerek yükselir. Söylem aynı epistemolojik kökenden. İkisi de sömürü düzenini bireysel örneklerle aklama, tarihsel suçun yapısal doğasını kişisel hikâyelerin arkasına gizleme stratejisi.

Gerilemiyor, dozu artıyor. İnkâr, suçluluğun dibini buluyor. Türkçü tekerleme zıvanadan çıktı. Sağırlaştırıyor. Anlaşılabilir yanı yok değil, ama argüman zayıf. Söylem inatçı ve sevimsiz. Tutku güçlü, ama az biraz sayrılı, suçu paylaştırmaya yatkın. Öyleyse katı söyleme yumuşatıcı neşe takviyesi farz. İyileştirici etkisi yüksek aşağıdaki birkaç örnek o yüzden. İddiaya inandırıcılık, vurguya baskın bir tutarlılık, aşınmış ırksal heyecana taze katkı babında.

Nijeryalıydı. Kuzey Karolina’da bir köle olarak doğmuştu. Bir şekilde özgür bir adam oluverdi. Tütün ticareti yaptı, bankacılık ve emlak yatırımları da iyi işti, büyük servet edindi. Bir köle olarak doğan siyah adam, 1845’te öldüğünde163 siyah köleye sahipti. ABD tarihinde John Carruthers Stanly siyah köle sahipliği bakımından en yüksek sayıya ulaşan kişiydi. Türkçü kardeş bu ismi, zihnine mıh gibi çakmalı. Zira bu unutmaya gelmez en itibarlı kanıt. Demek ki neymiş, zenciler de zenci sahibi efendiler olabiliyormuş. Hem de 1800’ler Kuzey Karolina’sında. O tarihte, orada bir zencinin ırkçılıktan söz ettiğini düşünsenize! Nasıl saçma, nasıl gülünç ama!

Siyahtılar, köle olarak doğmuşlardı. Özgür adamlara dönüşüverdiler. Louisiana’nın bu sevimli özgür siyahî kardeşleri, şeker plantasyonu sahipleriydi. Dönemlerinde ekonomik ve sosyal açıdan beyaz plantasyon sahipleriyle aynı sınıfa yükselmişlerdi. Bin sekiz yüzlerin ortasında 152 köleye sahip efendiler olarak Richards kardeşler, zencilerine kırbaç sallayıp duruyorlardı. Yükselebildiklerine, plantasyon ve köle sahibi bile olabildiklerine göre 1850’lerin Louisiana’sında zencilerin ayırımcılığa uğradığı yalanını ancak zenciler tekrarlayıp durabilirdi. Değil mi ama?

Enteresandı. Özgür doğabiliyormuş. Bir öncekiyle yakın tarihlerde ve aynı bölgede. Bir siyahîydi Antoine Dubuclet, yaklaşık 100 köleye sahipti. Fakat şu daha da ilginçti; İç Savaş sonrası dönemde Louisiana Eyaleti’nde Maliye Bakanı olarak görev yaptı. Hayret! “Gercüşianalı” Dubuclet de Maliye Bakanı. Denk mi geldi ne! Her neyse, bu “Gercüşianalı” değil de işte o Louisianalı Dubuclet, ABD tarihindeki en zengin siyahîlerden biriydi. Zengin ve yüz köleye sahip bir zenci olduğuna göre, zencilerin ezildiği söylemi en hafifinden tam bir safsata.

Afro Amerikalı özgür bir şeker üreticisiydi. Okumayı bilmesi yetmezmiş gibi bu kusuruna yazmayı bilmek gibi bir yakışıksızlığı da eklemiş 77 köleye sahip bir siyahiydi. Günlükleri, köle emeğini ekonomik bir araç olarak nasıl kullandığının incelikleriyle süslü. Okuyup yazabilen 1800’lerin Louisiana’sında köle sahibi bir zencinin beyazlarla eşit olmadığını öne sürmek olsa olsa kötü niyetlilerin palavraları. Yoksa siyahi Andrew Durnford, dönemin beyaz tüccarlarından John McDonogh’un ticari ortağı, bu en beyazın eşiti en koyu zenci olarak nasıl nam salabilirdi ki?

Her biri 84 köleye sahipti. Amerika’nın 1830 nüfus sayımında “Özgür Renkli İnsanlar” kategorisinde yer almayı hak kazanmışlardı. Charleston’daki siyahî aristokrat sınıfın üyeleriydiler. Dönemin sayılı zengini, cıvıl cıvıl ve siyah siyah gülümseyen en neşeli çifti olarak bilindiler. Justus Angel ve Mistress L. Horry’in, bugün arşiv oda duvarlarını süsleyen en koyu renklisinden bir resimleri bile tek başına Güney Karolina’da ırkçılık olduğuna dair koparılan yaygarayı dindirmeye yetmez miydi? 

Köle doğdu, köle olarak ölmedi. Her zenci gibi bir gün özgür bir adam olabilme fırsatı vardı. Özgür oluverdi. Özgür olur da zenginleşemez mi? Neden olmasın, bir engel mi vardı? Özgür Ellison, çok özgür bir zenci oldu. Pamuk üretimi yaptı, mekanik alet imalatı yaptı, eh, büyük servet elde etmemesi büyük ahmaklık olurdu. Yetmişten biraz fazla kölesiyle mutlu mu mutlu yaşadı. Kölelik kötü bir şey olsa İç Savaş sırasında Konfederasyon yanlısı mı kesilirdi ailesiyle? Ne istediler de olamadı zenciler? Irkçılık söylemi, hep şu vatansızların zihin bozukluğu. Beyazlarla omuz omuza vuruştuğuna göre özgür zenciler daha ne kadar özgür olabilirdi, 1800’lerin ikinci yarısının Güney Karolina’sında?

Tembellik etmezse olurmuş demek ki! Alın teriyle kazandı. Natchez’de berberlik yaparak zenginleşti. Tabii zenginliğinden önce bir özgür siyahi olmalıydı. Berberlik biraz ağır aksak bir meslek, haliyle diğerlerinden biraz eksiği olacak, belki biraz fazla bir eksiklik. Hepi topu 16 köle sahibi olması bunun kanıtı. Fakat bir kusurlu artısı vardı, çünkü o da okuyup yazmayı bilenlerden. Biraz da ırkının nankörlerinden mi ne! Johnson’un ayrıntılı “Natchez'in Berberi” günlüğü, dönemin özgür siyahî yaşamı ve sınıfsal çelişkilerinin canlı anıtı. Eh, azıcık çelişki olacak tabi. Kolay mı 1800’lerin Mississippi’sinde beyazlar arasında köle sahibi bir zenci olmak! Irkçılık, eşitsizlik öyle mi?

Şanslıydı. Coğrafya onda biraz da iyi kaderdi. 1830’ların Philadelphia’ında doğmuştu. Pennsylvania’da yaşadı. Zengin bir siyahî iş adamı ve emlakçı oldu. Kaslarından çok kafası çalıştı. Kurnaz, zeki, akıllıydı Joseph Cassey. Köleliğin yasak olduğu bu eyalette doğrudan köle sahibi olmasa da Louisiana’daki iş ortaklıkları aracılığıyla dolaylı köle mülkiyetine sahip olabileceğini keşfeden girişimci, ender bir zenci zekâsı daha işte! Cassey ailesini, Kuzey eyaletlerindeki siyah burjuvazinin simgesi yaptı. Demek neymiş, her şeyi siyah-beyaz ikilemine indirgemek ayıp, hem de çok ayıp. Öyle bir şey olsa Cassey ailesi köleciliğe yeltenir, beyaz Philadelphialılarla iş mi tutardı?

Irkçılık, ayrımcılık, ezmek ezilmek, haksızlık, vahşet yoktu. Siyahlar ve beyazlar eşitti. İyilik de kötülük de gramına eşit bölüşülmemiş olabilir ama renk üstünlüğü yoktu. Renge ilgisizlik muhakkaktı. Belki kölecilik falan da yoktu. Şimdikilerin uydurmaları işte, bilemeyiz. Bir zenci köle bile köle sahibi bir zenci olabiliyorsa, ayrımcılık ve ırkçılık nerede? Öyle tabi, özgür Amerika’nın bölünmez bütünlüğüne kast eden tüm bu söylemler, sadece art niyetli söylencelerden ibaret. Kayıtlar, istatistikler yalan söylemez çünkü. ABD’nin 1860 sayımında 3 bin 775 özgür siyahî köle sahibinin toplamda 12 bin 900 civarında köleye sahip olduğu kaydedilmiş. Tabi yaklaşık 4 milyon köle içinde bu küçük, yüzde 3 civarı gibi çok önemsiz bir oran, ama bu bile siyah köle sahipliğini belgelemiş, siyahların da en az beyazlar kadar hak sahibi olduğunu kanıtlamış olamaz mı?

Amerika’daki “siyahî köle sahipliği” ile Türkiye’de “Kürtlerin sembolik iktidar temsili” söylemi aynı ideolojik mantığın ürünü. Kendini, sistemini, rezilliğini, temize çıkarma çabası. Amerika’da siyahların köle olduğu bir çağda, siyahların da köle sahibi olması; Türkiye’de Kürtlerin inkâr edildiği bir düzende, bir Kürt’ün cumhurbaşkanı olabilmesi gibi bir şey. Her ikisi de aynı diyalektik uzama yayılmış tuzak kokusu. Irkçının zenciyi ve Kürt'ü süsleyerek sunma, unutturma arzusu. Paslı bir yalan, aşınmış, kırılgan bir mazlumlar vitrini. Evet, zenci kölelere sahip zenciler vardı vaktiyle, bizde de sistemle olan Kürtler var haliyle. Vitrin hep bol ışıklı, güzel, göz alıcı, kristalize, şeffaf. “Ne olmak istediniz de olamadınız?” Vitrinde her şey olursunuz. Işık her cepheden kırar, fazlalıklarınızı budar, kirlerinizi yunar, söküklerinizi yamar. 

Özgürlüğünü satın alan zenci Kürt Ellisonlar var. Didinir, yırtınır, zenginleşir, köleler edinir, hükmeder. Eğlenir. Tıpkı zenci Stanly gibi onlar da bunun doğanın buyruğu, ticaretin yasası olduğuna inanır. Ona da yol verdiği için, zulmün içinde yükselme hakkını kazandığı için tanrıdan önce devlete şükredip durur. Benzer her örnekte olduğu gibi kategorik kötülük, bireysel yükselişin parıltısı altında gözden yiter. Bir illüzyon, bir sömürü mekaniği. Çünkü “bakın, herkes fırsat eşitliğine sahip.” John Carruthers Stanly’nin 163 kölesi, beyaz efendilerin günahını temizlemişti. Bir zenci köle sahibi olunca, kölelik artık ırk temelli değildi. Bir Kürt cumhurbaşkanı, bir Kürt başbakan, bir Kürt bakan, bir Kürt vekil... Bakın, ayrımcılık yok! Herkes ülkenin eşit yurttaşı. Birkaç istisna, sistemin derin inkâr mekanizmasını görünmez kılmak için üretilmiş birkaç istisna. Kimlik yasak, dil cezalı, kolektif haklar sabıkalı, ama sahnede ağzı kulaklarına varan birkaç Kürt'i temsil. Kölelerini çalıştırırken “ben de siyahım” diyen Ellison’ın sırıtışı gibi.

Kürt'ün sisteme dahil edilmesi, asimilasyonun son hali. Köle sahibi siyahîler, özgürlüğün değil, köleliğin en derinleşmiş biçiminin göstergesi. Köleyi efendileştirerek içselleştiren sistemin zaferi. Kürtlüğünü sessizleştirdiği ölçüde yükselen Kürt bakanlar, başbakanlar cumhurbaşkanları… itaate dönüşmüş kimlik fragmanları. Siyah efendi beyazlaşarak efendi olur, Kürt siyasetçi de Türkleşerek yükselir. Söylem aynı epistemolojik kökenden. İkisi de sömürü düzenini bireysel örneklerle aklama, tarihsel suçun yapısal doğasını kişisel hikâyelerin arkasına gizleme stratejisi. Zencinin yükselişi, zenginliği, köleliği ve adaletsizliği ortadan kaldırmaz; tersine, adaletsizliğin ne kadar derinleştiğini gösterir. Kürt bakanın varlığı da eşitsizliğin sistematik halini normalleştirir.

Amerika’da özgürleşme, siyahlar, beyaz sistemin içine dahil edilerek gerçekleşti, Türkiye’de ise Kürtler Türk sisteminin dekoruna dönüştürülerek sürdü. Özgürleştirme amaç değildi tabi, itaati estetize etmekti. Amerikalı ırkçı, “siyahlar da köle sahibiydi” diyerek, ırkçılığı bir “doğal ticaret ilişkisi” gibi göstermeye çalıştı, Türk siyasetçi, sıradan ahali, akademisyen, Kemalist, İslamcı, gazeteci, liberal, sosyalist, solcu, sağcı, fenomen, trol de, “Kürtler de devletin içinde” diyerek. Bu dil, suçun izini silmek için icat edildi. Oysa masumiyet, istisnaların değil, genelliğin içinde ölçülür. Amerika’da milyonlarca siyah köleye karşı, birkaç yüz özgür siyah efendi; Türkiye’de milyonlarca Kürt'e karşı birkaç yükselen Kürt... Oran adaletin değil, sahte eşitliğin matematiği.

Stanly’nin efendiliğinden Kürt bakanın makam odasına uzanan yol hiç de dolambaçlı değil. İkisi de kendine yabancılaşmanın kıyısında yürür, biri beyazlaşmanın, diğeri Türkleşmenin sınırında durur. Her ikisi de sistemin dilini kendi dili edinir, ışığını özgürlük diye yutturur. Görünense, sadece zincirlerin parıltısı. Siyah köle sahibinin tarihi, bir ülkede “ilerleme” diye anlatılır, ötekinde “etle tırnak” klişesiyle pazarlanır. İki kurbanın yüzünden de katilin maskesi sarkar. Türkçü Kemalist söylem gerçekten de zıvanadan çıktı. “Kürt cumhurbaşkanı bile…” Hep aynı terane. “Siyahlar da köle sahibiydi, o hâlde ırkçılık abartılıyor.”  Amerikan kölelik sisteminde “özgür siyahlar” diye bir kategori vardı. “Zenci Efendi gibi Kürt bakanın da kimliğinden sıyrılıp devletin soğuk ideolojisine eklemlenmesi, aynı mekanizmanın tekrarı. İtaat ile kazanılan bir makam da sisteme sadakatin mükâfatından. İtaat edenin terfisi, isyan edenin kanıyla ödenir. Çünkü tarihin en eski hilesidir: iktidar, bastırdığı kimliği temsil ettirerek meşrulaşır, inkâr da kendini çoğaltarak hayatta kalır.

Özgürlük, temsil edilmekte değil, yeniden tanımlanmakta beliren bir şey. Köle özgürleştiğinde, zenci efendinin adı tarihten silinir. O sistemin içinden konuşur çünkü, sistemin üstünden değil. Onlar görüntü, öz değil. Tarihin her döneminde egemenlik, sembolik kimi yükselişlerle kendini aklar. Ama bu istisnalar, inkâr edilen çoğunluğun tarihinde ancak devrevi bir hükümranlık. Yitip gider o da, diğer bütün yalanlarla birlikte.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.