'Ermenilerin kökünü kuruttuk, sıra Kürtler’de…'

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • General Alpdoğan’ın “Ermenilerin kökünü kuruttuk, sıra Kürtler’de“ sözü Türk devletinin amentüsüdür. Gerçeğin ifadesi, Kürt sorununun da temelidir. Dün Kürtleri eşkıya ilan ederek kırmaya başladılar. Bugün terörist diyorlar. Ama Kürtler katile direndiler, direniyorlar... Onur savaşçısı Kürt unutma, sandık da bir direniş silahı...

Kürt sorunun kaynağını özeleyen başlığı, tarihçi Prof Taner Akçam’ın, 22 Nisan 2023’de Bianet sitesinde, yayımlanan “Dersim katliamına dair okunması zor bir mektup“ başlığı ile açıkladığı bir katilin mektubundan aldım. Sözü söyleyen, Dersimin katili General Abdullah Alpdoğan’dır. Nakleden ise 1937-1938 yılları boyunca kırımı yöneten General Alpdoğan’ın muhafızı Ali Öz.

General, çocukları ve  kadınları diri diri yakma dahil, her türlü hizmetinden hoşnut kalmalı ki, askerliğinin bitiminden sonra da onu unutmuyor, İçşileri Bakanı Şükrü Kaya aracılığıyla işe yerleştirerek aile sahibi yapıyor.

Ali Öz, çocuk cinayetleri nedeniyle “psikolojik dert sahibi“ olunca, yıllar sonra “Hürmetli Şükrü Bey“ dediği Bakan’a (İçişleri Bakanı Şükrü Kaya olmalı), bir mektup yazıp kendini tanıtıyor. Mektup, Hitler’e ilham veren, ama vahşette onu da aratan rejimin yüzüne ışık tutuyor. Okuyun:

“Bugüne kadar her şey mecrasında yürüyordu. İzmir’den asker arkadaşım Ethem yanıma ziyarete geldi. Tamamen kendini kaybetmiş. Onu da İzmir’de siz işe yerleştirmiştiniz. İşten kovmuşlar kendine iş arıyor. On beş gün misafir ettim. Sayın Bakanım, kafayı tamamen üşütmüş fırlayarak yataktan kalkıyor. Komutanım ben yapmayacağım, elini ayağını öpeyim diye bağırarak sokağa çıkıyor, zor zaptediyorum. Öldürdükleri çocuklar sürekli rahatsız ediyorlarmış. Uyku filan uyumuyor, zor bela İzmir’e ailesinin yanına götürüp teslim ettim. Ben geldikten sonra haber aldım. Bileklerini kesip intihar etmiş, çok üzüldüm, Bakanım. 

Bu olay beni derinden etkiledi. Benim de yaşadığım üzücü olaylar bir bir aklıma gelmeye başladı. Öldürdüğüm çocukların gözleri beynime işlemiş bende uyumamaya, yememeye başladım. Sıçrayarak yataktan kalkıyorum, kendimi kaybediyorum, nereye gittiğimi ne yaptığımı bilemez duruma düştüm. Müdürlerim zorla akıl doktoruna gönderdiler. Sayın Bakanım, doktor tüm yaşadıklarımı kâğıda yazdırıp imzalattı. Şimdi ilaç kullanıyorum. Üç ay izin verdiler. Yalnız Bakanım, Paşamız bu yaşananları sivilde kimseye anlatmayın, ananıza, babanıza bile. Yoksa hepiniz asılırsınız demişti. Ben olanları yazdım ve imzaladım. Başıma bir şey gelir mi şimdi bundan korkmaya başladım. Doktordan yazdıklarımı geri istedim, mümkün değil vermiyor. Sayın bakanım, Paşama üç defa yazdım, cevap alamadım. Bu konuya el atıp doktordan yazıları alırsanız çok memnun olurum bakanım. Doktora yazdığım yaklaşık olarak şöyleydi.

Mazkirt Tersemek konusunu biliyorsunuz. 937/938 Dersim harekâtına katıldım. Paşanın koruması idim. Şakilerle çok çatışma yaşandı. Kıstırdığımız veya teslim olan şakiler kadın, kız demeden öldürüyor, sonra da tamamını benzin döküp yakıyorduk. Bazen paşa canlı canlı benzin döküp yakın diyordu. Bağırışlar, çığırışlar içinde yanıp kül oluyorlardı, et kokusu bütün genzimizi yakıyordu.

Tersemek başkaydı, Tersemek’ten paşama ihbar geldi. Çocuk ve kadınlar dere kenarına sarp bir yere saklanmışlar ne yapalım diyorlardı. 'Öldürün, yakın hepsini' dedi paşa. İki saat sonra Teğmen bilgi verdi. Hiç kimse çocuklara zarar vermek istemiyormuş, emirleri dinlemiyorlarmış, paşa çok sinirlendi. Bir cemse askerle yola çıktık. Herkes hazır ola geçti, Teğmene ve askerlere vurmaya başladı. Küfür ederek, 'getirin hepsini düzlüğe' dedi. Çocuklar, kadınlar çığrışarak, bağrışarak feryat figan paşanın ayaklarını yalıyorlardı. Ayaklarında üst başlarında doğru düzgün bir şey yoktu. Hepsinin ellerini ayaklarını bağlattı, ağızlarını çaputlarla kapattırdı. 

'Şimdi askerler size sesleniyorum, bu kızılbaş dölleri hepsi vatan hainlerinin piçleri, arkadaşlarınızın katillerinin piçleri, bunlar büyürse kardeşlerinizi öldürmeye devam edecekler. Bunların kökü kazınmalı, ermeni döllerinin kökünü kuruttuk, bir tek bu Kürtlerle, Kızılbaşlar kaldı. Çocuklarınızın bu ülkede mutlu yaşamasını istiyorsanız acımadan öldüreceksiniz, hükümet, Cumhurreisimiz taş üstünde taş bırakmayın yakın yıkın talimatını vermiştir. Kimse bu yaptıklarınızdan dolayı yargılanmayacak size söz veriyorum’ dedi. 

Herkes sıra ile birer ikişer öldürecek, bölükte sessizlik, Teğmen 'başla, getirin iki kişi' dedi, iki çocuk getirdiler, kafalarına sıktı. İkisi de öldü, üçüncü askere gelince Diyarbakırlı Salih çocukların yanına gitti, önlerine düştü. 'Komutanım ben yapamam, benim de çocuklarım var, çocuklar masum' dedi, 'yazık bunlara' dedi. Paşa, 'a.na koyduğumun kürdü. Senin ırkın ondan acıyorsun değil mi' dedi. Askeri alnından vurdu. 'Her kim ki emri yerine getirmez sonu onun gibi olur' diyerek herkes birer ikişer çocuk, kadın öldürmeye başladı. 

Her infazdan sonra paşa kesin ölmeleri için birer ikişer kafalarına kendi ateş ediyordu. Herkes mecburen görevini yaptı, 'bana gel çavuş sıra sende', üç kız çocuğu kalmıştı. 'Bunları da sen hallet' dedi, çocuklar yere kapanmış altlarına yapmışlardı. Üstü başı perişan vaziyette ağlıyorlardı. Onların gözlerine baktım. Üçünü de öldürdüm, gözleri ciğerime saplandı. Gözlerini unutamıyorum. 70, 80 çocuk, 30 da kadın o gün infaz edildi. Hepsi Murat suyuna atıldı, dere kana bulandı. Birçok asker istifar (istifra. TA) etti, birçok insan öldürdüm, yaktım ama o çocukların gözleri gibi delen göz görmemiştim.

Sayın Bakanım yaklaşık olarak bunları yazdım. İmzaladım eğer doktor bunları savcılığa verirse hepimiz zor duruma düşeriz. Emir kuluyuz, verilen emirleri yaptık ama çoluğumun çocuğumun yüzüne nasıl bakarım. Sayın Bakanım Paşamla da görüşürseniz bu anlattıklarımı kendisine anlatın.

Acele cevap beklerim sayın Bakanım. Yalvarırım o yazıyı doktordan alın Bakanım. Ellerinizden öperim sayın Bakanım.“

Ve benim “saflığım“ işte. Bu mektuptan sonra, vicdanlarını ayaklanacağını, Kürtlere terörist diyenlerin yüzüne bakarak “tuh“ diyeceğini sanmıştım. Medyada, Atatürk’ün “kan“a buladığı sorununu, vahşet sarmalına eviren Türk-İslam faşizmine “lanet“ edeceğini beklemiştim.

Ama yanıldım. Lanetli topraklarda vicdan yeşerip boy vermiyordu. O nedenle, cehennem alevleri yükselirken, gagasıyla su taşıyan güvercinler hiç uğramadı bu coğrafyaya.

Bu yapı mazlum ve masumların kanı üzerinde inşa edildi. Halkların yok edilmesi, malları, mülklerine çökülmesi, “Türk’e hak ilan edildi.

General Alpdoğan’ın “Ermenilerin kökünü kuruttuk, sıra Kürtler’de“ sözü Türk devletinin amentüsüdür. Gerçeğin ifadesi, Kürt sorununun da temelidir.

Dün Kürtleri eşkıya ilan ederek kırmaya başladılar. Bugün terörist diyorlar. Ama Kürtler katile direndiler, direniyorlar...

Onur savaşçısı Kürt unutma, sandık da bir direniş silahı...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.