'Hepsi birden' ya da her açıdan mükemmel…

Hatice ERGÜN Haberleri —

  •  'Hepsi birden' böyle bir ikiliğin kapitalist, patriyarkal toplumlarda ve özellikle neoliberal şeyler düzeninde her şeye muktedir birey imgesine dayandırılır. 'Hepsi birden’i talep etmek çalışan kadınlar açısından annelikten vazgeçmeden erkekleşmeye davet taşır. 

Ne vahim ki, İngilizce’nin yaygın dil olduğu toplumlarda ‘hepsi birden’in tarifi kadın düşmanı bir yerden yerleşmiş durumda - daha çok elinin hamuruyla erkek işine karışan ve dolayısıyla, asli, ev içi hizmetlerinden kaytarmak ve/ya da geri düşmek riskiyle karşı karşıya kalan kadınlar akla geliyor, ilk söylendiğinde. Böyle bir anlamlandırmanın, Avrupa kadın hareketinin programlarında iş - hayat dengesiyle ilişkilendirilerek, çalışan kadınların faydasına politika önerilerine vesile olması umulan bir yaklaşımla pasifize edilmeye çalışılan bir önyargıyı işaretlediğini söylemek mümkün. Avrupa kadın hareketinde uzlaşmacı bir yaklaşımla kurulan bu ve benzeri politika önerilerinde - eşit işe eşit ücret, salt gebelik ve doğum değil, genel olarak anne ve babayı kapsayan, uzun vadede tüm cinsleri kapsaması umulan ebeveynlik izni örneklerinde olduğu gibi - heteroseksist bakış ve yaşama biçimlerinin baskınlığının gerçekliğinden yola çıkılır. İş - yaşam dengesi, bu gerçekliğin izin verdiği eşitlik modeliyle ilişkilidir.

 Oysa; 1. İşi yaşamdan bu kadar rahat ayırmak mümkün mü? Ya da, yaşamın özel ve kamusal alanları bu dengede nereye oturur? sorularına ilgili tartışmalarda yanıt yok. İlgili politika önerilerinden bulabildiğimiz ipuçları, yaşamın ağırlıklı olarak hane içi yapıp, etmelerle bağlantılı okunduğuna işaret ediyor.

 2. Böyle bir dengeye hangi önceliklerle gerek duyulduğu sorusuna yanıt da yine iş ve yaşam arasında kurulan ikilikte yaşamın ve ilgili ihtiyaçların ağırlıklı olarak hane alanı ve kişisel alanla bağlantılı olarak anlaşıldığına işaret ediyor.

 'Hepsi birden' böyle bir ikiliğin kapitalist, patriyarkal toplumlarda ve özellikle neoliberal şeyler düzeninde her şeye muktedir birey imgesine dayandırılır. 'Hepsi birden’i talep etmek çalışan kadınlar açısından annelikten vazgeçmeden erkekleşmeye davet taşır. Hanede bakım - her açıdan bakıcılık - işyerindeki yapılması gerekenlerden, işyeri dışındaki toplumsal-kamusal alanlarda vatandaşlık işlevlerinden ödün vermeden, hepsini en iyi şekilde yerine getirme beklentisine yanıt verme çabası, popüler tabirle tükenmişlik sendromuna kapıyı açar. Kadınlar tükenirler. Erkekler söz konusu olduğunda tükenmek neredeyse konu dışıdır; alanlar nettir, sınırlar da… Tükenebilen erkekler yeteri kadar erkek değildir; ayırt etmek bu kadar kolaydır.

 Yeni Zelanda’nın Başbakanı Jacinda Ardern 19 Ocak’ta, Şubat başı itibariyle başbakanlıktan ayrılacağını söylediğinde, gerek kendi ülkesindeki kadın düşmanlarının gerekse dünya genelinde yönetmeyi fallik bir mesele olarak ele alanların tepkisini kestirmek kolay. Öte yandan, Ardern belki de kendi sınıfında bir ilki yaparak istifaya çağrılmadan, artık devam etmek istemediğini, enerjisinin hem yönetim için hem seçime giden partisi için artık yetmediğini açıkça dile getiriyor ve ayrılıyor. Bir kez daha, olması gerekene uygun davrananı alkışlıyoruz, oldurabildiği için. (Olmaması gerekenlerin, akıl dışının, vicdansızlığın normalleştiği bir dünyada kendiliğinden, feda gereği olması beklenenleri alkışlıyoruz.)

 Zira, siyasette liderlik sıfatının büyüleyiciliğinden kaçınmak zor; liderler için de, hedefledikleri, hitap ettikleri kitleler için de böyle. Söz konusu büyüyle, yönetme ediminde ne kadar geri kalınırsa, başarısız olunursa olunsun liderler devam etmekte inat ediyorlar. Zira alışıldık şeyler düzeninde, inat nafile de olsa kararlılığı, iradi gücü gösteriyor. Heteroseksüel erkeklik normlarında başarının önemli bir ön koşulu: Ağlamayan bebeğe emzik vermiyorlar, uğraşmazsan elma piş ağzıma düş olmuyor.

 Oysa, kurumsal siyasette en son Ardern’in örneklediği, feministlerin gündelik politikada birbirleriyle kurdukları dayanışma ilişkilerinde sıklıkla karşılaştığımız bir unsur, iradi gücün, inadın, güç edinmek ve gücü elde tutmaktan ziyade birlikte kurmak, bozmak ve yeniden kurmak, birlikte yapmak ve yaratmaktan geçtiğini gösteriyor. İnadımız birlikte devam etmekte, gücümüz hepimize değen faydayı birlikte yaratmakta gizli. Böyle olduğunda, hepsini birden istemenin hepimizin faydasını bir arada bulmak olduğunu, her açıdan mükemmelin anlamsızlığını, her açıdan barış içinde birlikte yaşamın basitliğini görebiliyoruz.

 Kadınlık, kadınların ve eril toplumların marjinlerinde tutulanların deneyimleri ve bugünü feministçe okumak tarihin içerimleyici okumasını mümkün kılarken bizi barışa yaklaştırıyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.