İktidarı yazarken
Hatice ERGÜN yazdı —
- İfşa edebilme cesaretini kimseye yakıştıramıyoruz. Mağduriyetini, hayatta kalışını, yaşadığı ezilmeyi, cinsel/tensel/etsel sömürüyü açıklayan kadınlara içimizde gizil ahlâkçılığın dayattığı iki yüzümüzle bakıyoruz –yok artık!
Bazı yazarlar gündelikte gizli iktidar pratiklerine dair fikir beyan ettiklerinde insanı dehşete düşürebilirler. Immanuel Kant, örneğin, derinlikli felsefe yazılarından kadınlarla ilgili fikirlere geçtiğinde batıyor. Ya da Jean Jacques Rousseau, modern toplum ve siyasetle ilgili katılmasanız da okumaktan uzak duramadığınız, bugüne kadar açılan düşüncelerden kadınlarla erkekler arasındaki farklara geçtiğinde, bununla yetinmeyip çocuk eğitimine daldığında bugünün yobazlığına göz kırpıyor. Örnekler birbirinden renkli, liste uzun. Feminist eleştiri, düşünce tarihinde demokrasi, cumhuriyet, adalet, eşitlik, özgürlük talepleri için tutunduğumuz birçok erkeğin anlattıklarında ve daha az sayıda kadınların yazdıklarında gizli, mevcut eril iktidarı yeniden üreten nüansı görmemizi sağladı, sağlıyor.
Bugün feminist politikanın geldiği aşamada bir yandan TERF tartışmaları (trans-dışlayıcı radikal feminizm) söz konusu, erkeğe toplumsal ve siyasal paye biçilen ikili cinsiyet rejimlerinde diğer yandan dünya genelinde son on yıldır yaygınlaşan, eril şiddetin ifşası etrafında gelişen tartışmalarda kadın olmaklıkla yaşanan hak ihlallerinin karşısında durmak için kadın doğmanın yetmediğini görebiliyoruz. 2019 yılında Öznur Karakaş’ın trans kadınlarla ilgili olumsuzlayıcı, trans kadınlara doğrudan cinsiyet atayıcı yorumlarına Zeynep Direk’in katılmasıyla ve sert tepki aldığı trans öğrencileri YÖK’e şikâyet etmekle karşılaması bugünün feminist şaşkınlık örnekleri olarak okunabilir mi? Feminist şaşkınlık -feminist: Zira, bu isimler kendilerini feminist olarak tanımlıyorlar. Şaşkınlık: Felsefe alanında ziyadesiyle bilgi birikimi pratikte akıl karışıklığına neden olabiliyor mu?
Ya da, geçtiğimiz günlerde Mine Söğüt’ün feminist ifşayla ilgili yorumları eril akıl dışında hangi akıl, vicdan formunda yer edinir? Romanlarını, öykülerini herkes olmasa da kayda değer sayıda kadının kadın ilgiyle, merakla okuduğu bir yazar, eril şiddetin ifşası söz konusu olduğunda nasıl bu kadar vasatlaşabiliyor?
Belki, şöyle: Birlikte hareket ettiğimiz, çalışmalar yaptığımız, arkadaş addettiğimiz, şakalarına güldüğümüz, şakalarımıza gülen, belki kanımızın kaynadığı, belki bizi taciz etmeyen, bizi taciz etmediği için başkalarını etmeyeceğine kendimizi ikna ettiğimiz, belki bir başkasının taciz/sınır aşımı olarak gördüğünü biz görmediğimiz için umursamadığımız sözleriyle, fiilleriyle, davranışlarıyla şiddetin bir formunu uygulayan erkeklerin adları ifşa metinlerinde karşımıza çıktığında kendimizden şüpheye düşüyoruz.
Ya da: İfşa edebilme cesaretini kimseye yakıştıramıyoruz. Mağduriyetini, hayatta kalışını, yaşadığı ezilmeyi, cinsel/tensel/etsel sömürüyü açıklayan kadınlara içimizde gizil ahlâkçılığın dayattığı iki yüzümüzle bakıyoruz –yok artık! Bir sınıf meselesi aslında, bu. Burjuva kültüründe ezberletilen kendine güvenen, kendini ezdirmeyen, ezik sıfatını kendi kendine üstlenmeyen insan tiplemesine meftunuz belki de. Bu nedenle, ifşa eden kadınların ya yalan söylediklerine baştan ikna oluyoruz ve/ya da ilgi çekmek, kamusal görünürlük kazanmak istediklerine karar veriyoruz ve/ya da Mine Söğüt’ün pek talihsiz iddiasını tekrarlıyoruz: Eril şiddeti faillere uyguluyorlar; böylelikle yeniden üretiyorlar.
Oysa, Aslı Tohumcu’nun Söğüt’e yanıtında dediği gibi her şey çok basit ve açık:
Susmayacağız, erk’e soyunan erkek seslerin hepsini durdurana kadar susmayacağız. Çünkü evham yapmıyoruz. Bize evham yapıyorsun diyenlerin ne olduğunu biliyoruz.
İktidara bakmaya, iktidarı yazmaya devam edeceğiz, birlikte iktidarın yollarını bulana kadar...
